3

6.9K 446 53
                                    

Yepelek: Bilerek yapıyorsun değil mi?
Üzüldüğümü bilmene rağmen gözüme sokuyorsun o kızı.
Tam bir adisin.
Ah sana hakaret edecekken bile milyon kez düşünen ben ama bu çocuk da üzülür şimdi diyemeyen sen!
Tamam yazmayacağım işte sana,
Senin de dediğin gibi değmiyordun zaten. (12.41)

***

Telefonu cebime sıkıştırıp kızaran gözlerimi ovaladım.
Pınarlarıma biriken yaşlar böylece geri gitmişti. Bir kaç derin nefes alarak da boğazımda yumruyu yuttum.

Kafamı onlardan tarafa çevirmek istemiyordum. O kızın omzuna kolunu atmış sırıtarak bir şeyler anlatıyordu yanındakilere. Gözleri etrafı kolaçan ediyordu bir taraftan da. Muhtemelen beni yani anonim pervane böceğini arıyordu aptal çocuk.

Neden bu kadar aptal olmak zorundaydı ki. Ne yani sırf bir kızla yakın oldu diye çıldırıp karşısına mı çıkacaktım. Açık mı verecektim? Ne sanıyordu sahiden?

Bu yaptığı açtığı yaraya tuz ekiyordu sadece. Çünkü ne kadar berbat olsa da alışmıştım. Kendimi içimde öldürmeyi öğrenmiştim sayesinde. Ne kadar şiirsel değil mi?

Ah egemen, ah be aptal çocuk. Çıksana sen benim kafamın içinden. Bırak lan beni. Ben yapamıyorum çünkü.

Ona yazmayacağım demiştim ama şimdiden parmaklarım mesaj atmak için karıncalanıyordu. Ben bana cevap vermesini hayal dahi edemezken o benimle konuşmuştu. Ona muhtaç yanım, kanatları eriyik pervane böceği durmadan gitmek istiyordu artık. Bak diyordu, önemsedi işte. Onu sevgine ikna edersen senin olur diyordu.

Yine imkansız hayaller kuruyordum. İstemsizce gözüm yine ona kaydığında aynı pozisyonda karşıda bir yere dikkatle bakarken gördüm onu. Bakışlarım oraya döndü ama birkaç kişiden oluşan bir erkek grubu görmemle irkilmem bir oldu. Gerçekten bu çocuk çıldırmış. Anonim beni bu kadar merak etmesini beklemiyordum. Kalbim ağzıma geldi yine.

Beni bulmasını içten içe öyle çok istiyordum ki fakat bu saatten sonra bulsa nolurdu ki. Beni sevmezdi. Bu saçma bir düşünce değildi, gerçekten. Beni şimdiye kadar tanıdığım kimse sevmemişti. Sorun bendeydi işte. Annem ben doğarken öldüğünde babam beni sevmeyi bırakmıştı. Anneannemgil de ölene kadar karşı çıktığı bu evliliğin lanetli çocuğundan nefret etmişlerdi. Başka da akrabam yoktu zaten. Sonra ilkokuldaki öğretmenim babama takık bir sosyopat olduğundan yine beklediğim sevgiyi bulamamış arkadaşlarım tarafında ucube olarak yaftalanmıştım.

O zamanlar sorun değildi çünkü küçüktüm ve sevgiyle daha önce karşılaşmadığımdan yokluğu canımı çok da sıkmıyordu. Egemeni tanıdığım gün sevgiyi de tanıdım ben. Sonra başladı açlığım. Sevgi hasreti çekiyordum uzun zamandır. Belki de bu yüzden ona bu kadar bağlanmışım, bilmiyorum.
Ondan çok bir şey istemiyordum. Yalnızca azıcık ilgi, arkadaşça kardeşçe ya da ne bileyim işte o nasıl isterse öyle olsun istiyordum. Ciddiyim, alsın beni sevsinde nereye koymak istiyorsa oraya koysun istiyordum. Anlamıyordu işte aptal çocuk.

Kafamı iki yana salladım kendi kendime. Bu alışkanlık haline gelmişti bende. Hiç arkadaşım yoktu, olmamıştı. Ben de kendimle arkadaş olmuştum. Kendi kendimle konuşmama tartışmama o kadar alışmıştım ki sanırım gerçek bir arkadaşım olsa nasıl davranırım bilemezdim. İnsan ilişkilerini kitaplardan öğrenmiştim. Biri nasıl çok sevilir biliyordum bu sayede. Bu şiirsel konuşmalar bundan kaynaklıydı yani. Ama merak ediyordum acaba biri tarafından çok sevilmek nasıl olurdu?

Gözlerim Egemeni buldu. Sarı saçlarına ve uzak da olsak ezberden görebildiğim yeşil gözlerine baktım. Egemen güzeldi. Yanlış anlamayın yakışıklı da diyebiliriz. Şimdi yine yanlış anlaşılmasın ben onu güzelliğinden sevmemiştim. O küçük ve sevimsiz bir çocuktu ben onu sevdiğimde. Diş telleri olan çilli yamuk bir burnu olan hani hep ilkokulda dalga geçtiğiniz tiplerdendi işte. Onu sevmem iç güzelliği için de değildi, çünkü o sinir bozucu yavşak, adi, zorba, kaba, piç herifin tekiydi. Onu sevmiştim çünkü o bana bakan ilk kişiydi. Bu ne demek açıklayım size.

Sınava giriyorduk, sosyal bilgiler sınavıydı. Kalemimi unuttuğum için aptal aptal kağıda bakıyordum. Öğretmenimiz dediğim gibi manyağın teli olduğundan beni görmezden geliyordu. Diğerleri için de hayalet çocuktum zaten. Ta ki sırama yarısı kırılmış bir kurşun kalem bırakılan kadar. Bir o kırık yeşil kaleme bir de egenin yeşillerine bakmıştım şaşkınca. Kalbime sıcak bir şey dökülmültü işte o zaman. Sıcacık olmuştum. Bu hissi bilmiyordum tabii ama aklıma nedense o sosyal sınavının ortasında küçük prens geldi. Küçük Prens ve gülü. Böyle hissedilir dedim. Sevgi böyle hissedilir. Sonra onun pervane böceği oldum. Ortaokulda da onu sevdim ve hayalet çocuk oldum. Lisede de.

Sonra o biraz değişti. Belki hormonlar ve ergenlikten sebep bilmiyorum. İnsanları ne değiştirir henüz öğrenemedim. Herkesi kullan at görüyordu. Ona yaklaşmak istedim ama korktum işte. Onun için herkes gibi olmaktan korktum.

Beni korkum durdurmuştu ama geçen Sedefle onu görmem bir anda gözümü kör etmişti. Ona yazma cesareti vermişti bana. Kim olduğumu bilmeden. Canım acımaz, beni bilirse üzmez sanmıştım. Çünkü ben öyle yapardım. O beni sevse ben onu hiç üzmedim ki.

Aptal, aptal çocuk.

Bela Geliyorum Demez (GAY) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin