8: Pişmanlık

758 30 10
                                    

(Düzenlendi.)

Kalbimin atış ritmine ayak uydurarak oturduğum yerde yavaş yavaş sallanıyordum. Kalbim gereğinden fazla hızlı atıyordu. Gerginlik bir yandan heyecan bir yandan bastırınca ellerim buz kesmişti. Ben böyleysem annemi düşünemiyordum.

Yirmi beş yıl önce babamla evlenmişler, tabii kaçarak. Dedem, annemin babamla evlenmesine razı olmamış hiçbir zaman. Annem ne kadar ikna etmeye çalışsa da inadından vazgeçmemiş. En sonunda dayanamayan annemle babamla kaçmış ve evlenmişler.

Annem evden kaçınca dedem bir daha asla görüşmemiş anneanneme de görüşmesi için izin vermemiş. 'Benim artık öyle bir kızım yok' diyerekten kimseye ne bahsetmiş ne de adını anmalarına izin vermiş.

Tabii annem bunların hepsini teyzesinin kızından duymuştu.

Salona giren babamla göz göze geldim. Görüşüm biraz daha normalleşmiş, çevreyi artık iyice seçebiliyordum. Aramızda beş metre olan babamın yüz ifadesini bile şu an seçebiliyordum; sonuna kadar gergindi.

"Babacım?" seslenmemle bana doğru geldi. Yanıma, koltuğun ucuna oturup ellerini bacaklarında sabitledi. Giydiği tişört ve kot pantolonla hazır nazırdı. "İyi misin?" hızlı hızlı aldığı nefesler iyi olduğunu göstermiyordu.

Elini saçlarına götürüp kaşımaya başladı. Aynı zaman da yüzü değişik bir hal almıştı. "İyiyim kızım, kötü mü gözüküyorum?" dudağımı sarkıttım.

"Hayır iyi görünüyorsun görünüş olarak ama ruh halin pek öyle değil gibi geldi."

"Sana öyle gelmiştir."

Kafamı gayriihtiyari sallayıp önüme döndüm. Salon kapısının orada bize bakan annem ve abimi görünce ayağa kalktım hemen. Annemle babam önde abimle ben arkada evden çıktık. Arabanın önüne gelince arkaya oturduk abimle. Kafamı omuzuna yaslayıp akıp giden yolu izledim iki koltuğun arasından.

Bu kadar uzun süre konuşmayışımız, annemin durmadan telefon kılıfıyla oynayışı, babamın direksiyonda ritim tutuşu gerginliktendi. Bir yere gidilecek olduğunda arabaya bindiğimiz an konuşmaya başlardık.

Yani şu ortamın bana tuhaf gelmesi çok normaldi.

Yarım saatin ardından geldiğimiz mahallede arabadan inmeden kısa göz attım çevreye. En fazla üç katlı binalar vardı. Ne kadar dışarısı yenilenmiş olsa da eski oldukları belliydi.

Annem yanımızdan ayrılıp bir evin kapısının önünde durdu. Kolları serbestçe iki yanında, pür dikkat karşıya bakıyordu. Bahçesi çok büyüktü. Yan yana dizilmiş ağaçlar, dikili birkaç çeşit çiçekler ve tahtadan kulübe şeklinde kamelya vardı.

Bahçeyi taramayı bırakıp eve çevirdim bakışlarımı. Yeşil tonlarında boyalı ev iki katlıydı. Muhtemelen içinde merdiven bulunuyordu. Gözlerim eve çıkmak için dışarıda bulunan birkaç basamak merdivenin altına kaydı. Lila tonlarında iki tekerlekli çocuk bisikleti duruyordu.

Abim, beni omuzumdan tutup kolunun altına alınca kolumu beline dolayıp kafamı gövdesine yasladım. Önüme gelen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. İkinci katın penceresinden bize doğru bakan silüete daha dikkatli bakabilmek için gözlerimi kıstım.

Saçları bembeyaz olmuş, yaşlı olduğu her halinden belli dedemi süzdüm. Annemin, ben çocukken gösterdiği fotoğraflardaki adamı hatırlıyordum tabii ki. Bu evi de biliyordum ama bu kadar detaylı hatırlamıyordum asla.

Babam annemle önden yürürken, "Hadi çocuklar," diye bize seslendi. Kalbim sebepsiz yere daha da hızlı atmaya başladı. Değişik hissettiriyordu işte. Hiç görmediğin bir akrabanı görmek, bundan sonra onu da ziyaret edecek olmak, onu da hayatına almak biraz cesaret işiydi. Çünkü hayatında ona da söz hakkı verecektin.

YAKAMOZ GÜZELİ - TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin