21: Umut

248 11 0
                                    

(Düzenlendi.)

"Ders bitmiştir arkadaşlar, hepinize iyi günler," Sertap hocanın sınıftan çıkmasıyla çantamı toparlamaya başladım. Fatih, sırtlandığı çantasını bir kolunu tutup beni bekliyordu tepemde. İkizlerle buluşacaktık. Aşırı uykum vardı ama söz vermiştim bir kere. Bir de Hande durmadan gruba 'dedikodu var, dedikodu var' deyip durduğu için aşırı meraklıydım.

El ele sınıftan çıktığımızda kapının önünde duran sınıftakilerin bakışları ikimizin eline kaydı. Alışamamışlardı. Hele ki İrem, alışmaya tenezzül dahi etmemişti.

Hande: Çıkmadınız mı daha? Biz yolu yarıladık bile.

Göz devirdim. Onuncu mesajıydı bu.

Berfu: Geliyoruz be çatlama!

"Hande," dedim Fatih'e bakarak. "Darlayıp duruyor nerede kaldınız diye," tebessüm etti. "Gidiyoruz işte, acelesi neymiş?"

Merdivenleri indikten sonra binadan çıktık. Fatih, alttan aldığı derslerden tanıdığı arkadaşlarını görünce kısaca baş selamı verdi. Verdiğim notlara çalışıyordu fırsat buldukça ama ne kadar yeterli çalıştığı konusunda pek bir bilgim yoktu.

Kampüste yer olmadığı için dışarı park ettiği arabaya doğru yürüyorduk. Elimi bırakıp çantasından bir şeyler çıkardı. Birkaç kağıt parçası vardı. Üstünde rastgele çizimler olduğunu gördüm. "Berfu," dedi kağıtları bana uzatırken. "Sana yapmış. Ayrıca bir daha ne zaman buluşacağınızı soruyor."

En son üç hafta önceydi buluşmamız. Tanışalı kısa süre olmasına rağmen benimle olunca aşırı eğleniyordu.

Çizdiği resimlere dikkatle baktım. Hepsinde ben vardım. Çünkü çizdiği insanların içinde bir tane çekik gözlü insan vardı, o da bendim. Her buluşmamızda neden gözlerimin çekik olduğu konusunda bir çözüm bulmaya çalışıyorduk. Bu istisnasız geçiyordu aramızda.

Boyama stili her çocuk gibi farklıydı. Kendince, asla birbirine uymayan renklerle boyamıştı resimleri. Bazılarını yukarıdan aşağı boyarken bazılarını sağdan sola doğru boyamıştı. Bu ilkokul çocuklarına normal gelse de büyüklere komik ve güzel gelmiyordu. Yine de çok güzel çizmişti üç resmi de. "Çok güzel olmuş," dedim üçüne bakmaya devam ederek. "Saklayacağım hepsini de, söyle ona da."

Kafasını sallarken kolunu omuzuma attı. Elim beline giderken telefonum çalmaya başladı. Üstümü aradım yoktu. Farkında olmadan çantayı toplarken içine atmıştım muhtemelen. Aramanın sonlanmasıyla tekrar çalması bir oldu. "Kim bu ısrarla arayan?" diye sordu Fatih. Dudağımı sarkıtıp, "Bilmiyorum," dedim. "Ama büyük ihtimalle annemdir."

Sonunda telefonu çıkarıp ekrana baktım. Ayşe teyzeydi. Kolay kolay beni aramazdı. "Efendim Ayşe teyze?" endişeli sesi kulaklarımı doldurdu. "Teyzem, ben kızlara ulaşamıyorum, endişelendim. Bugün seninle buluşacakmış sanırım, yanındaysa bir Gamze'ye versene."

Fatih el kol hareketleriyle ne olduğunu sormaya çalıştığında tek elimle iki kolunu tutmaya çalıştım. Dikkatimi dağıtıyordu. "On veya on beş dakika önce mesajlaştık Ayşe teyze," dedim. "Daha buluşmadık da. Endişelenme hemen sen. Araman düşmemiştir onlara," dediğimde susturdu beni. "Olsun sen ara bir de. Belki benim hatta sıkıntı vardır."

"Tamam teyze," dedim onun sesine aksine sakin bir sesle. "Sakin ol sen, haber alınca aramalarını söylerim."

"Tamam kızım sağ ol."

Telefonu kapattığımda merakla bana bakan Fatih'e döndüm. "İkizlere ulaşamamış da endişelenmiş. Ondan aramış," dedim. Ellerinin üstündeki elimi tutup parmaklarım arasındaki boşluğu kendi parmaklarıyla doldurdu. "Hadi Gamze duymadı," dedi varsayımda bulunarak. "Hande'nin elinde yedi yirmi dört telefon. Nasıl görmemiş? Şaşırtıcı doğrusu," derken yürüyordu. "İşte zamane gençliği bitmiş hanım bitmiş."

YAKAMOZ GÜZELİ - TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin