Solar-Nada sou sou
"Güzel mi pasta?" Seungwan önündeki çikolatalı pastanın üstündeki damla çikolatalarla oynuyordu. Haerim ise çoktan pastaya gömülmüştü. Haerim pasta yerken ki oluşan dudağının kenarında kileri umursamadan Seungwan'a döndü.
"Tek kelime ile harika." Son kelimeyi heceleyerek ve bastırarak söylemişti.
Seungwan memnun bir gülümseme ile pastadan yemeye başlamıştı. Pastadan yemeye devam ederken Joohyun'un verdiği kırmızı kadife kutuya gözü takıldı ister istemez. Onun içinde ne olduğunu Haerim'den bile çok merak ediyordu.
"Hae!"
Haerim kafasını kaldırarak Seungwan'a baktı.
"Efendim?"
"Şey... Joohyun'un verdiği kutuyu... Hediyeyi yani... Açtın mı?"
Haerim kafasını iki yana sallayarak reddetti.
"Hayır açmadım daha. Pasta daha cezbediciydi. Direk ona gömüldü. Açmak aklıma bile gelmedi."
Seungwan elini ensesine götürüp saçlarıyla oynarken "Açsana..." demişti. Haerim sorgulayıcı bakışlarla Seungwan'a döndü. Galiba açmasını istediğini anlamıştı.
"Ah, merak etme Seungwan. Kimse senden daha güzel hediye veremez bana. Hiç merak etme."
"Hayır ya... Sadece ne almış merak ettim..."
Haerim derin bir nefes alarak aşk yaşadığı pastasını bir kenara bırakıp çantasından ufakta olsa gözüken kırmızı kadife kutuyu çıkardı. Tekrardan masaya oturduğu zaman kutunun ufak kopçasını kaldırarak kutuyu açtı. İçindeki ipekten yapılma ördek yeşili ve altın rengi desenlerle süslenmiş hoş -her ne kadar Haerim'in tarzına hitap etmesede- bir fular vardı. Seungwan kafasını kaldırarak kutunun içinde ne olduğuna bakmaya çalışsa da görememişti. Haerim Seungwan'a döndü.
"Fular almış."
"Göstersene."
Haerim kutuyu Seungwan'a uzatmıştı. O fuları gördüğü zaman aklında ister istemez bir şeyler canlanmıştı. Joohyun belkide Seungwan'ın aklında bir şey canlanması için böyle bir hediye vermişti. Sertçe yutkunmuştu Seungwan. Eliyle tuttuğu ipek fuları sıkmaya başlamıştı. Haerim hala pastasını yerken Seungwan'a dikkat bile etmemişti.
"Çok hoş... Fular yani..."
"Ah, pek tarzım değil ama hoş yani."
Seungwan kafasını salladığı zaman içeri Hyojung girdi.
"Haerim-ah Jinyoung-ssi geldi. Sizi bekliyor."
Haerim ayağa kalkarak çantasını alıp ağzını peçete ile sildikten sonra tamam diyip kafasını salladıktan sonra Hyojung dışarı çıkmıştı. Haerim Seungwan'a dönerek "Burada kalsın bu tamam mı? Alırım yarın geldiğimde." dedi. Seungwan kafasını sallayarak Haerim'i onayladıktan sonra Haerim'in kapıdan çıkmasını izledi.
Seungwan kafasını masaya koymuştu. Sadece şu beş dakikada çok şey düşünmüştü.
"Bilerek yaptı."
Telefonunu yanına alarak mutfaktan çıkıp çalışma odasına gitti. Hastalarının olduğu dosyalara baktı.
Bae Joohyun.
Telefon numarasını, telefonuna tuşladıktan sonra arama tuşuna bastı.
İkinci çalışta açılmıştı."Geç kaldın. Daha erken aramanı bekliyordum Seungwan."
"Buluşalım Joohyun."
"Siz demedin. Hayret."
"Sana buluşalım dedin Joohyun."
"Ah, tamam. Kızma tatlım. Nerede buluşalım?"
"Yurdun yanındaki kafede."
"Sonunda hatırladın Seungwan. Peki yarın saat dörtte."
"Hiç unutmadım ki Joohyun."
"Güzel..."
Seungwan telefonu deri koltuğa attıktan sonra saçlarını karıştırmaya başlamıştı. Uzun zaman sonra ilk defa bu kadar çaresiz kalmıştı. Küçük bir çocuğun annesinin elini bırakıp kaybolduğu zamanki çaresizliği gibi.
O prologue'dan sonra kitapın devamı sönük kaldı gibime geliyor.
#🦊💙
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i'm a little monster ➳ wenrene ✓
FanfictionElindeki silahı yavaşça yere bırak Seungwan. #2 in Seungwan #3 in wenrene 2020 | haerim