XVII

103 24 46
                                    

Jus2 - Take

"Hei-ah!"

Seungwan ablasını görür görmez ona koşarak gidiyordu paytak adımlarla. Hei kollarını açıp Seungwan'ın ona sarılması ile içinde çiçekler açıyordu.

Seungwan uzun zaman sonra yurt müdürünün yanına geldiği için mutluydu. Çünkü bu onun buradan gitmesi için ufakta olsa bir umuttu.

"Bir limonlu cheesecake lütfen."

Akşam Haerim'in yanına gelecek olması Seungwan'ı oldukça mutlu ediyordu. En yakını ile en son görüştüğünde o kadar iyi ayrılmamıştı çünkü.

Arabasına binip limonlu cheesecake'i yan koltuğa koyduktan sonra mavi küçük çantasından arabanın anahtarını çıkarıp kontağa yerleştirip arabayı çalıştırmıştı. En fazla on dakika sonra gelmişti evine.

Yan taraftaki cheesecake'i alıp evinin kapısını açıp içeri geçmişti. Üstündeki paltoyu çıkarıp koltuğun bir kenarına bıraktıktan sonra duvardaki saate bakmıştı. Saat dokuza çeyrek vardı.

Birazdan Haerim gelir umuduyla mutfağa geçip kahve makinesine ikisininde içebileceği bir filtre kahve hazrılamaya başladı. Kahveyi makineye yerleştirdikten sonra kapının çalma sesini duymuştu. Topuklularının rahatsız edici sesini umursamadan kapıyı açtı. Ama Haerim değildi karşısındaki.

"Joohyun?"

Karşısında siyahlar içindeki, saçını at kuyruğu yapmış kadına döndü.

"Seungwan? Evinde yer var mı? Yani şey... Konuşalım mı?"

Reddetmesi lazımdı. Öylede yapacaktı. Ama buna merdivenlerden hızlıca yukarı çıkan Haerim engel olmuştu.

Haerim Joohyun'u görünce hızlı çıktığı merdivenlerin son basamağında yavaşladıkdan sonra şaşkın bir gülümseme oluşmuştu yüzünde.

"Joohyun? Naber?" demişti Haerim bir elini Joohyun'un omzuna koyarak.
Seungwan tam bu işin içinden çıkıp Joohyun'u burdan gönderme planı yapmışken mutfaktan gelen ses ile hızlıca mutfağa koştu.

Kahve taşmıştı. Onunla ilgilenirken o Joohyun ve Haerim çoktan içeri geçmişti. Joohyun'u göndermesi lazımdı. Haerim Joohyun'u bir an önce tanımadan önce.

Joohyun salona geçmiş oturuyorken Haerim, Seungwan'ın arkasından mutfağa girmişti. Bir şeye yardım lazım mı diye.

"Seungwan?"

Tezgaha dökülmüş bir miktar kahveyi kağıt havlu ile silerken Haerim'e döndü Seungwan.

"Yardım lazım mı?"

Seungwan kafasını olumsuz anlamda sallayınca Haerim artık Joohyun'u gördüğünden beri aklımda olan o soruyu sordu.

"Joohyun'un ne işi var burada? Bana diyorsun konuşma diye sen evine getiriyorsun kadını. Amacın ne Seungwan?"

Seungwan bu soru karşında ne yapacağını şaşırmıştı. Ona Joohyun'un kim olduğunu söyleyemezdi. Şimdi olmazdı. Daha araları yeni düzelmişken bir daha bozamazdı.

"Cevap ver Seungwan!"

"Ben sizinle aynı yurtta büyüyen Joohyun Haerim. Hatırlamadın mı?"

Arkadan gelen Joohyun'un sesi ile ikiside Joohyun'a döndü. Haerim sanki kafasında bir silah varmış ve p silah patlamış gibi bir şekildeydi.

Ölü bir şekildeydi.

Haerim yaşlı gözleri ile Joohyun'a döndü.

"Sen... Sen o musun? Sen Seungwan'ın ablasını öldüren Joohyun musun? Sen..."

Haerim daha fazla buna dayanamayıp mutfaktan çıkmış, salondan çantasını alıp kapıyı hızlı bir şekilde evden uzaklaşmıştı.

Seungwan elindeki bardağı sıkıyordu. En sonunda bardak o basınca katlanamamış ve Seungwan'ın avcunda patlamıştı. Joohyun korkmuş bir şekilde Seungwan'a yaklaşırken Seungwan eline aldığı kırık bardağı Joohyun'a doğrulttu.

"Çık git evimden! Çık git!"

"Elin?"

"Defol git!"

Son derece yüksek bir ses ile bağırmıştı Seungwan. Joohyun gözlerini kırpsa düşecek olan gözyaşları ile birlikte mutfaktan ve evden çıkmıştı.

Seungwan ise bir eli kanlı şekilde mutfak dolabının yanına çömelmiş ağlıyordu.

Geçmişi için...

Okunma sınırını kaldırıyorum aşklar

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Okunma sınırını kaldırıyorum aşklar. Elimden geldiğince hızlıca yb yazmaya çalışacağım.
Sizi seviyorum 💖💗

i'm a little monster ➳​ wenrene ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin