16. Bölüm: l Daha Önce l

1.2K 738 158
                                    

Merak etme bir gün yine kavuşuruz
Sevdiğim yine birbirimizin oluruz
Sabret sakın vazgeçme benden
Çünkü vazgeçmeyeceğim senden

Yeryüzünün kayan tüm yıldızlarına ithaf edilmiştir.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Mutluluk dediğimiz şey neydi? Sahi biz insanlar nasıl mutlu oluyorduk? Zor geliyordu bizlere mutlu olmak. Ya da biz zorlaştırıyor da olabilirdik. Evet, dünyanın kendince bir hengamesi vardır. Lakin biz o hengamenin bir parçası olmak zorunda değiliz ki.

Hey millet! Değişmenin vakti gelmedi mi? Sizi üzen düşünceler aklınızda ve kalbinizde yer ettiğinde onları kovmanın zamanı gelmedi mi? Kendinize yetebildiğinizi unutmayın!

“Ve mutluluk, bazen uçurumun kenarında açan dikenli bir güldü. En kötüsü de, o gülü oraya diken bir insandı.”

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Kül Doğan, saraya geldiğinden beri sorgu suale çekilmişti. Teyzesi, annesi ve yengesi onları kapıda bekliyordu. Kül öğrendiklerinin şokundaydı ve annesi ona nerede olduğunu soruyordu. Şuan annesine ve babasına fazlasıyla kızgındı.

Ne olursa olsun Kül’ün yanında olmaları gerekirdi. Hem annesinin söylediği şey... Belki cidden gerçekleri öğrenmek kendisine zarar verebilirdi. Annesi de bu olasılığı düşünmüş olabilirdi lakin hala ne gibi bir zararı olur bilmiyordu.

Annesinin yalan söylediği düşüncesi bile sinirlerini zıplatmaya yetiyordu. Kendi düşünce denizinde boğulurken annesi kolundan tutup Kül’ü sarstı. Deminki düşüncelerinden ötürü çatık olan kaşları ve sinirli olan yeşil hareleri annesini buldu.

Annesi gözlerindeki öfkeyi fark etmiş olmalı ki yavaşça kolunu bıraktı. Kül ise yüz ifadesini değiştirmek için çabalıyordu. Lakin insanın sinirliyken mutlu olmaya çalışması çok zordu.

Annesinin kaşları çatıldı, dudakları aralandı. Tam konuşacakken Kül yüzüne kocaman bir gülücük kondurup annesine baktı.

Annesinin çatılan kaşları düzeldi. Ve kızına gülümsedi. Ama yine de aralanan dudakları kapanmadı.

“İyi misin kızım? “

“İyiyim iyiyim. Sadece bugün biraz yorgunum. Önce üniversiteden arkadaşlarla sonra da bizimkilerle gezince yoruldum. “

Deyip tekrar gülümsedi. Annesi bu sefer de Masal’ın yanına gitti. Onunla da konuşuyordu. Bu sırada Kül de etrafına bakındı.

Sonra teyzesi hepsine bakıp konuştu.

“Kızlar bir daha bu kadar geç eve gelmeyin. Eve geldiğinizde saat 22.00’di.“

“Anne eve geldiğimizde saat 21.52‘ydi ama.“

“Beyza!“

“Tamam ben sustum.“

“Hadi madem geç geleceksiniz bize haber verin en azından. Başınıza her şey gelebilirdi. Haksız mıyız güllü lokumlar?“

Hepsi başını salladı. Kesinlikle haksız değillerdi lakin o an haber vermek aklına gelmemişti. Yani kim arkadaşlarını yerin dibinde baygın bulsa arayıp annesine geç geleceğini haber verebilir ki?

Birbirlerine iyi geceler dedikten sonra kızlar yukarı, odalarına, çıktı. Sude ile Beyza bir aşağı kattaydılar. Bu yüzden Masal’la Kül yukarı çıktı. Lakin merdivenlerin başında Deniz’i bulmayı düşünmüyordu!

“Deniz se-“

“Kül biraz konuşabilir miyiz? “

Sanırım yalnız konuşmak istiyordu. Masal’a baktı, kardeşi odaya gidip gitmemek için kendisinden onay bekliyordu. İki gözünü kapatıp açtı. Yanağınada minik bir öpücük kondurdu.

“Sen git, ben birazdan geleceğim Masal.”

“Tamam abla.“

O da ablasının yanağını öptü. Geri çekilmeden de fısıldadı.

“Odada bekliyor olacağım, geldiğin de alırım hesabını.“

Deyip göz kırptı. Sonra da hiçbir şey demeden odaya girdi. Deniz’e döndü tam ne olduğunu soracakken Deniz ağladığı belli olan yaşlı gözleriyle kendisine sıkıca sarıldı. Deniz 1.85 boyunda olduğu için aralarında 20 santimetre vardı. Bu yüzden Kül’e sarılırken eğilmişti.

Kül bu sarılma karşısında şoka girdiğinden hemen sarılamadı. Şaşkınlığını üzerinden attığı an Deniz’e sarıldı. Ne olmuştu da böyle şeyler yapıyordu? Ve neden ağlamıştı? Deniz çok sıkı sarılıyordu ve kadının minicik bedeni bu kuvvet karşısında ezilip büzülüyordu.

“Deniz?”

“Hı?“

“Deniz sağlam kemiğim kalmadı. Kırdın hepsini bak çatır çutur ediyor sırtım.“

Dediğinde Deniz hemen doğruldu gözlerini silip endişeyle baktı.

“Çok acıdı mı?”

“Yok hayır acıtmadın, yani birazcık olabilir.”

Deniz genç kadına bakıp gülümsedi. Çok özlemişti bu gülüşünü, çok özlemişti ona olan sevgisini. Korumacı olmasını.. Kısacası her şeyini özlemişti. Ama tek fark artık o küçük Kül değildi. Kül artık Deniz’e aşık değildi.

“Ne oldu Deniz? Ağlamışsın bir de!“

“Ben, şey seni bıraktığımdan beri hiç haber alamadım. Telefonlarıma da bakmadın yanına geleceğim sırada annen telaşlandı onun yanında kaldım.”

Telefonunu çıkarıp baktı, gerçekten de cevapsız çağrıları vardı. Ama hepsi numaraydı yani kayıtlı bir numaradan değil. İki yıl önce Deniz eve sevgilisini getirince tüm fotoğraflarını ve numarasını da silmişti.

Sanırım bu numara da onundu. Emin olmak için telefonu Deniz’e gösterdi.

“Bu numara senin mi? “

“Evet ama numaram sen de kayıtlıydı.”

Çatılmış kaşlarıyla bakıyordu.

“İki sene önce silmiştim.“

“Benden bu kadar mı nefret ettin?“

Gözleri yine kızarmıştı. Deniz’in gözleri hemen dolmaz, yaşlar süzülmezdi. Önce gözlerinin akı kızarırdı olurda daha fazla üzülürse yaşlar birikir sonra da gözlerinden yuvarlanıverirdi.

Ezberlediği anlar gerçekleşti. Önce gözleri kızardı Kül sustukça yaşlar birikti. Kül her dudaklarını aralayıp kapatışında yaşlar yanaklarından süzüldü.

Deniz kolay kolay ağlayan biri değildi hele her duygulandığında ağlayan insanlardan hiç değildi. Çocukken bile konu Kül ve Cemre olduğunda ağladığını görmüştü.

Ama onun ağladığını daha fazla görmek istemiyordu. Sırf görmemek için kafasını önüme eğmişti. Ve uzun süre böyle durunca boynu ağrımıştı. Kafasını kaldırdığında Deniz’in doğrudan gözlerine baktığını gördü.

Deniz nadir ağladığı gibi ağladığında da insanların ağladığını görmesini sevmezdi. Ama şimdi kızarık ve yaşlı gözleriyle kendisine bakıyordu.

“Hayır öyle değil, yani o zamanlar sinirliydim. Ondan işte. Bu konuyu konuşmasak olur mu?“

“Tamam.”

Deniz sesinde hiçbir duygu olmadan konuşmuştu. Ve bu durum kadını biraz ürkütmedi değil.

“Deniz sil şu yaşlarını ya! Zaten boyum kısa yoksa ben silerdim.“

Dediğinde adam burnunu çekip gülümsedi sonra da göz yaşlarını sildi.

“Ha şöyle.“

Deniz yine kadına sarıldı ama bu seferki daha yumuşak ve hafifti. Sonra aniden çekildi ve konuştu.

“İyi geceler Kül.”

Göz kırpıp gitti. Kül de arkasından öylece baktı. Bu kadar etkisi atında kalmamalıydı. Silkelenip kendine geldi. Deniz odasına girmeden son kez baktığında kadın seslendi.

“İyi geceler Deniz.“

Diye seslenip arkasını döndü. Odanın önüne gelince arkasına dahi bakmadan içeri girdi. Yatağına oturmuş, kendisinin gelmesini bekleyen bir adet Masal’la karşılaştı.

Gülümseyip yanına gitti ve yatağına oturdu. Gözlerinin içine bakıyordu. Deniz’le olanları anlatmasını istiyordu. Bunu Kül de anlamıştı ama düşüncelerini toparlamaya çalışıyordu.

En başından anlatırsa daha iyi anlardı. Olay bugün öğlen o ağacın altında gerçekleşmişti. Sanırım buradan başlamalıydı.

“Hadi abla! “

“Tamam anlatıyorum. “

Deyip öğleden sonra ağacın altında Deniz’le konuştuklarını sonra gidip ondan kızları aramak için yardım istediğimi anlattı. Onları bulduktan sonra olanları zaten biliyordu.

“Gerisini biliyorsun zaten. “

“Peki kapıda ne konuştunuz? “

“Sizi bulduktan sonra Deniz’i gönderdim ya saat geç olunca beni aramış. Ulaşamayınca endişelenmiş falan işte öyle şeyler konuştuk. “

“Anladım. Ama ne bileyim abla sen yine de kendini fazla kaptırma derim. Bugün öğrendiklerin hakkında ne düşünüyorsun? “

Evet bir de bu konu vardı. Hala hiçbir şey bilmediğini düşünüyordu. Yani tamam, bazı şeyleri öğrenmişti ama... Yine de bir şey bilmediğini düşünüyordu işte.

“Masal hiçbir şey bilmediğimi düşünüyorum. Mesela ben neden unuttum Buz niye değil? Ve annemle babama da sinirliyim. Ne olursa olsun duygularıma saygı duymalılardı. Anlatsana ben nasıl unuttum? “

Masal derin bir nefes aldı. Sanki o da fazla bir şey bilmiyormuş gibiydi.

“Abla bunu diğerleriyle beraber konuşalım bence. Çünkü ben de tam bilmiyorum. Mesela annem ve babam nasıl Buz’u sevdiğini öğrendi? “

Kaşları çatıldı. Evet Kül bunu hiç düşünmemişti. Anneleri nasıl öğrendi? Biri söylemiş olmalı ama kim? Aklına gelen düşünceyle donup kaldı. İç sesini ise Masal konuşturdu.

“Abla Deniz söylemiş olabilir mi? “

“Bilmiyorum Masal. Deniz’e gidip soramam da. Çünkü Deniz bugün sizinle konuştuklarımızı bilmiyor. Yani Buz’u sevdiğimi ve her şeyi unuttuğumu bana anlattığınızı bilmiyor. “

“Gidip sorsan bazı şeyleri öğrendiğini anlar. Bunun da şimdilik iyi bir fikir olduğunu düşünmüyorum abla. “

“Bence de. O yüzden bu da bir sır olarak kalacak. En azından şimdilik.”

En iyi saklanan sırlar bile bir gün öğrenilirdi.

“Hayat bir deniz bizlerde o denizdeki gemileriz. Deniz bazen hırçınlaşır geminin işini zorlaştırabilir. Hatta denizin bizi sürüklediği yere bir şey yapamadan gidebiliriz.

Yani hayat bizi zorlayabilir, istediği yere sürükleyebilir. Ya da tam tersi de olabilir.

Hayatımız gemi biz ise deniz olabiliriz. Olaylara bakış açımızla hırçın bir deniz oluruz geminin işini yani hayatımızı zorlaştırabiliriz. Gemiyi istediğimiz yere sürükleriz.

Yani hayatımızı çıkmaza sokan biz olabiliriz. Siz deniz misiniz yoksa gemi mi? Hangisi? “

Masal’la konuşması bitince yerlerine yattılar. Her ne kadar aklında bin ton düşünce dolansa da uykusu ağır bastığı için uyudu.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Büşra Yener, yatakta dönüp duruyordu lakin uyuyamıyordu. Her şeyi Kül’e anlatarak iyi mi yapmıştı? Lakin hayatındaki gerçekleri ondan saklayarak bir şeyleri hatırlatamazlardı.

Peki bu durum Büşra’yı neden uyutmuyor? Sanırım Kül için endişeleniyordu. Kül ve Büşra çocukluklarından  beri çok iyi anlaşırdı. Birbirlerine zarar gelmesinden hep korkarlardı.

Ama bu farklı bir durum. Ya Buz onun için doğru kişi değilse? Ya mutlu olamazlarsa ya da aileleri birlikteliklerine izin vermezlerse?

Kül’e, Buz’u anlattıklarına göre artık bu sevgili olayına da gerek yoktu. Bu biraz canını sıkıyordu. Zira Kamer’le olan, yalandan da olsa, tek bağı da yok olmuştu.

Başta Kül’e hiçbir şey anlatmak istemedi. Bu oyunu devam ettirip Kamer’le vakit geçirebilirdi. Lakin içi içini yiyordu. Her gün ne kadar bencil olduğunu düşünmeye başlamıştı.

Ve Büşra bencil olmayı hiç sevmiyordu. Bugün de bu yüzden sinirliydi. Kül’e çok fazla kızmıştı ama yine de sonunda gerçekleri ona anlatan kendisi olmuştu. Bu vicdan azabı ona fazlaydı. Arkadaşının mutluluğunu engelleyemezdi.

“Umarım Kamer’den vazgeçmeme değer. Umarım Kül ve Buz çok mutlu olurlar.” Diye düşündü genç kadın. Kübra da acaba Emir’e bir şeyler hissediyor mu? Yatağında uyuyan ikizine baktı. Yüzünde hafif bir sırıtışla uyuyordu. Kim bilir rüyasında ne görüyor?

Kısık bir sesle “Şapşal” dedi. Odada duyulan tek sesi, kendi sesini dinledi. “Peki ben niye uyuyamıyorum? Uyuyamıyorsam bile artık Kamer’i düşünmemeliyim. Bana acı vermekten başka bir şey yapmıyor çünkü bu konu.” Düşünceleriyle yatağında biraz tepindi.

Yakında açılacak olan okulları düşündü. Zaman çok hızlı geçiyordu bu sene üniversite sondu. Hayallerindeki mesleğe, iç mimarlığa bir adım daha yaklaşmıştı. Bu düşünce ile içi kıpır kıpır oldu.

13 yaşından beri bunun hayalini kuruyordu. Hatta kendi kendine iç mimarlıkla ilgili çizimler bile yapmıştı. Hayallerinde hep kendi evini dekore ediyordu.

Aklında birden fazla güzel görüntü oluşuyordu. Çocukken aklına gelen görüntüler gülümsemesini sağladı. Diğer kızlarla da aynı üniversiteydi, sadece okudukları bölümler farklıydı.

Lise de ayrılmış, farklı farklı okullarda okumuşlardı. Lakin o zamanlar birbirlerinin değerini daha çok anlamışlardı. Hepsinin ortak kararıyla güzel bir üniversite seçip onu kazanmak için çabalamışlardı.

Ve sonunda bu hayali de gerçekleştirdiler. Hayal etmek ve çabalamak gerekiyordu önce. Ve onlar bu aşamayı çoktan geçmiş hayallerini gerçekleştirmişlerdi.

Kübra homurdanmaya başladı.

Iıı, Büş ne oluyor be? “

“Yok bir şey zıbar sen. “

Büşra top patlasa uyanmadı. Bu kız nasıl ufacık sese uyanabiliyordu? Göz devirdi. Kübra konusu açılmışken aklına Emir’in dünkü halleri geldi.

Kübra bayılınca telaşla yanına gelmeler onu uyandırmaya çalışmalar, fazla endişelenmeler... Bunlar kuşku uyandırıcı şeyler! Acaba Kübra’ya bir şeyler mi hissediyor?

“Benim salak ikizim hiç işkillenmemiştir de şimdi.” Düşünceleriyle kafasını sağa ve sola salladı. Kesin bir şey fark etmemişti. Bu sefer sessizce güldü. Kübra ile didişmek istemiyordu. 21 yaşına gelmişlerdi, yani bir zahmet didişmesinler. Küçük çocuk değillerdi artık.

Yavaştan bir ağırlık çöktü üzerine. Nihayet uykusu geliyordu. Gözleri kısık bir hal aldı ve ağır çekime almış gibi yavaşça kapanıp açılmaya başladı. Sırtını başlığına yasladığı yataktan aşağı kayarak başını yastığının üzerine koydu. Artık uyku vaktiydi.


Yatağında rahat rahat uyurken bir takım sesler duydu. Uykusu olduğu için gözlerini açmadan sesleri dinledi. O konuşan Kübra mıydı? Ne diyordu bu manyak, sabah sabah?

“Büşra kalk be, hazırlanmamız gerek! Kızlarla diğerleri bizi bekliyor! Kalksana ya! “

Bir de o konu vardı değil mi? Anlatmaları gereken yarım kalan gerçekler vardı. Yataktan hızla kalktı.

“Kalk da kalk diyeceğine buluşmaya gideceğimizi söyleseydin kalkardım! “

“Seni dünyanın en zeki insanı yapmalılar! Hiç der miyim canım? Ya ben kendimi niye yorayım? Başta öyle dedim uyandın mı sanki? Mecburen bağırdım. Top patlasa duymuyorsun!”

“Of be amma da çene varmış bunda. Yazık lan Emir’e. Kübra ile ne yapacaksa? “ düşünceleri eşliğinde ayağa kalkıp Kübra’nın yanına gitti. Kübra’nın uzun saçlarının dibine elini koyup saçlarını ters çevirdi.

“Çok konuşuyorsun sen ya! Seninle evlenen adama yazık kızım. “

“Büşra! Kes sesini!”

Kübra aynanın önünde saçlarıyla uğraşırken Büşra da odanın içindeki lavaboya girdi. Elini yüzünü yıkayıp aynada kendine baktı. Kendi kendine “İyiyim iyi.” Diyerek odaya geçti.

Kübra çoktan giyinmişti. Büşra da gardıroptan siyah pantolon ve lacivert çizgileri olan beyaz tişörtünü alıp onları giydi. Saçlarını da tepeden toplayıp topuz yaptı. Bu sıcakta saçlarını salamazdı. İyice terlerdi.

Aynadan Kübra’ya baktığında onun da kendisi gibi topuz yaptığını fark etti. Büşra ona gülümseyince o da gülümsedi. Onlar böyleydi işte. Kızar, bağırlardı ama birbiri olmadan da yapamazlardı.

İkizi daha doğduğu andan beri yanındaydı. Onlar birbirlerinin arkasını kollardı. Yeri geldiğinde kavga eden yeri geldiğinde ise birbirleri için başkalarıyla kavga eden iki insandı ikizler.

Küçük çantalarını ve telefonlarını alıp aşağı indiler. Anneleri uyanmadan kahvaltıyı hazırlayıp anneleriyle babalarını uyandırmaları gerekiyordu.

Kübra ile mutfağa geçip hemen bir şeyler hazırladılar. Hazırladıklarını masaya yerleştirirken anneleri geldi.

“Ah benim canım kızlarım. Keşke çağırsaydınız da beraber hazırlasaydık masayı. “

Kübra ile aynı anda annesine dönüp aynı anda konuştular.

“Saçmalama anne. “

“Saçmalama anne.”

Anneleri gülümseyerek iki kıza baktı. Onlar da annelerine gülümseyip masayı hazırlamaya devam ettiler.

“Peki madem, ben de babanızı çağırayım. “

Deyip anneleri mutfaktan çıktı. Masayı kurmuş babalarını bekliyorlardı. Birkaç dakikaya gelmiş, rutin bir kahvaltı yapmışlardı.

Büşra, kahvaltı bitince masayı toparlayıp annesinin yanına gitti.

“Anne biz kızlarla buluşacaktık. Şimdi gidiyoruz Kübra’yla haberin olsun. “

“Hangi kızlar?”

“Şey işte bizimkiler var ya. Kül, Hayrunnisa falan. “

“Tamam ama dünkü gibi geç kalmayın. Külahları değişiriz ona göre. “

“Tamam annem. “

Deyip yanağına minik bir öpücük kondurdu. Sonra da Kübra ile kızlarla buluşacakları yere gitmeye başladılar  Dün konuşup kararlaştırmış, kütüphanenin oradaki kafede bulaşacaklardı. Erkekler de oraya gelecekti.

Kafeye geldiklerinde Emir, Kamer ve Hayrunnisa vardı. Onların olduğu masaya gelip Hayruş’un yanındaki sandalyelere oturdular.

Hayruş her zamanki gibi telefona gömülmüştü. İkizler yanına oturduğunda kafasını kaldırıp onlara baktı.

“Hoş geldiniz kızlar. “

“Sağ ol canım. “

“Teşekkürler kız. “

Diye cevapladılar Hayruş’u.

Emir’le Kamer de hoş geldiniz demişti. İkisi birbiriyle sohbet ediyordu. Hayruş ile Kübra ise zaten telefona bakıyordu. Büşra da çaktırmadan Kamer’i dikizlemeye başladı.

Siyah saçları biraz uzamıştı ve bu durum saçlarını kabarık gösteriyordu. Büşra, Kamer’in tam karşısındaydı ama  Kamer Emir’e dönük olduğundan yüzünü yandan görebiliyordu.

Sonra dikkatini başka bir şey çekti. Emir masadaki içeceğini alırken hep Kübra’ya bakıyordu! Telefonuna bakıyormuş gibi yapıp Kübra’ya baktı. O tabii ki telefonuna bakıyordu. Büşra’nın dudaklarına bir gülüş oturdu.

Kırk yıl düşünse ikizini sevecek olan kişinin Sular’dan olacağını tahmin edemezdi. Bu sırada içeri Buz, Kuzey, Güney, Doğu ve Batı girdi.

“Selam millet. Keyifler nasıl? “

“İyiyiz Güney. Sağ ol.”

Diye cevapladı Hayruş.

Erkekler masaya oturunca onlar da ellerindeki telefonları bıraktılar.

“Kül’e ne anlatacağız?”

“Bence o binada olanları anlatmalıyız Kübra.”

Diye karşılık verdi Doğu. O sırada içeri kızların kalanları geldi. Kül, Buz’un tam karşısına geçti. Bir süre birbirlerine baktılar. Gözlerini kaçıran Kül oldu. Buz hüsranla önüne döndü.

Kül gözlerini yumdu. Belli ki bazı şeyler onun için de kolay değildi. Derin bir nefes alıp gözlerini birden açtı. Sırayla hepsinin üzerinde gezdirdi.

En son Buz’a baktı yeşilleri onun gümüşlerinde takılı kaldı. Buz da kafasını kaldırıp hüzünle Kül’e baktı. Sanki ikisinin gözleri kapışıyordu.

Kül’ün gözlerinde bir kadında olabilecek en kararlı ifade vardı. Yeşil hareleri ışıl ışıl parlıyordu. Buz’un gözleri hüzünle yoğrulmuştu. Gümüşleri karanlığa hapsolacak gibiydi. Gözleri grinin koyu tonunu aldı.

Ve Kül gözlerini Buz’dan ayırmadan birden konuşmaya başladı. Sanki artık sabrı kalmamıştı. Her şeyi öğrenmek istiyordu.

“Buz’u nasıl unuttuğumu anlatmadan önce size başka bir sorum var. “

“Cevabını biliyorsak cevaplarız. Sor bakalım. “

“Tamam Batı o zaman soruyorum. Buz ve benim birbirimizi sevdiğimizi ailelerimiz nasıl öğrendi? “

Hepsi susuyordu. Zira bunu onlar da bilmiyordu. Büşra, Deniz’in ya da Cemre’nin olabileceğini düşünmüştü. Kimseden ses seda çıkmayınca Büşra cevapladı.

“Bilmiyoruz ki Kül. “

“Peki önce hangi tarafın ailesi öğrendi?“

Bu garip bir ayrıntıydı. Çünkü iki aile de gençlerin bildiği kadarıyla, aynı gün öğrenmişti. Kül, kızların yanına geldiğinde, Buz’un da kendi ailesinin de aşklarını öğrendiğini söylemişti. Hem de aynı gün. O zaman Deniz ya da Cemre olamaz. Abi kardeş ikisinin de Sularla işi olmazdı.

Evet Kül’ün anne ve babasına onları ispiyonlamış olabilirler ama Buz’un ailesine gidip söylemezlerdi. Bunu yapmayacaklarını biliyordu. Peki o zaman kimdi? Acaba iki krallıkla da ilgisi olan biri olabilir miydi? Kuzey’in sesiyle düşüncelerimden sıyrıldı.

“Buz’un anlattığına göre ikinizin ailesi de aynı gün öğrendi. Neden sordun? “

“Merak ettim.”

Büşra, Kül’ün bu soruyu sırf meraktan sormadığını biliyordu. O da aynı kendisi gibi Deniz’den şüphelenmişti.

Ama Deniz değildi işte! O zaman kimdi? Labirentin içinde gibilerdi, çıkışı da bilmiyorlardı. Labirente tepeden baksalar, resmin bütününü görseler her şey daha kolay olabilir. Ama içinde olunca, bizzat labirentin bir parçası olunca çıkışı bulamıyordunuz.

Bu o kadar da kolay olmuyordu. Birçok yol ayrımı vardı önlerinde ama çıkışı göremedikten sonra yol pek de işlerine yaramıyordu. Hepsini tek tek tek denemeliler mi?

Ne ara işler bu raddeye gelmişti. Batı’nın sesiyle irkildi. Gözleri Batı’yı buldu.

“Peki sizce kim olabilir bu? Belli ki iki tarafı da tanıyan biri. Ve kim sizin birbirinize olan hislerinizi biliyor ki? Bir tek biz biliyorduk sonra birden etrafa yayıldı!”

Batı’nın söyledikleri mantıklıydı. Batı hem soğukkanlı hem de mantıklıydı. Doğu’nun aksine kibar biri. Güney aralarında ki en şakacı kişiydi ve olayları dalgaya vurmayı seviyordu. Emir desen sessiz sakin olaylara pek karışmayan biriydi. Doğu acı dolu biri ama acısını dışarıya öfke ve sinir olarak yansıtıyor. Bu da onun kaba görünmesine sebep oluyordu.

Kuzey ise daha çok düşüncelerini içinde tartan biri ve gözlem yapmaya yatkın. Buz içinde her duyguyu barındırıyor ama bunu insanlara yansıtmamayı tercih ediyor. Daha çok tepkisiz görünmeye çalışıyor. Kamer... Ona gelecek olursak o biraz daha farklı. Duygularını saklamaya çalışmıyor ne öfkeli ne de çok şakacı. Her şeyi yeteri kadar yaşıyor.

Yeni arkadaşları böyle tiplerdi. Herkese tek tek baktı. Hepsi iki krallığa Kül ve Buz’un aşkını kimin söylediğini düşünüyordu. Büşra ise kişilik analizi yapıyordu. Bu düşünceyle kendi kendine gülümsedi.

Büşra gülümserken düşünmekten sıkılmış olan Kamer yanaklarını şişirip bıkkın bir nefes verdi. Kafasını masadan kaldırıp karşıya baktı. Karşısında ise bir adet sırıtan Büşra vardı.

Büşra’nın o halimi görünce Kamer de gülümsedi. Acaba kendisine güldüğünü mü düşünmüştü? Genç kadın şuan çok utanmıştı! Gözlerini Kamer’in koyu kahve irislerinden çekti. Daha fazla bakarsa kesin kızarırdı. Bir de beyaz tenliydi. Kızardığı kabak gibi ortaya çıkardı. Lavaboya gitmek için sandalyesini geri itip kalktı.

“Ben bir lavaboya gidip geliyorum. Elimi yüzümü yıkayacağım.”

Deyip kalktı. Kızlar başını sallayınca lavaboya adımladı. Bir şey söylemeden kalkmak istemedi, ayıp olurdu.

Lavaboya girince aynanın karşısına geçip baktı. Yüzü kızarmamıştı. Musluğu açıp suyla ellerini yıkadı. Hafifçe yanaklarına vurdu. Gayet iyiydi. Çantasını alıp lavabodan çıktı.

Lavaboların olduğu bölümden sağa dönünce demin oturduğu masa vardı. Ama sola dönünce dışarıya çıkan arka kapı vardı. Biraz hava almak için sol tarafa doğru yürüdü. Kapıyı ittirip dışarı çıktı.

Yemyeşil otlar vardı ve birkaç tane de masa. Kafenin etrafını saran taş duvarlar vardı.

Dışarıda arkası Büşra’ya dönük ilerideki taş duvarın orada telefon konuşması yapan kişi çok tanıdıktı. Arkası dönük olduğundan yüzünü göremiyordu. Arkası dönük adama biraz yaklaştı, şimdi sesini duyabiliyordu. Ve evet yanılmamıştı. Bu adam tanıdığı biriydi, Doğu!

İnsanları dinlemek uygun bir davranış değil, biliyordu. Lakin konuşması dikkatini çekmişti. Yine de çok yaklaşmamaya çalıştı. Her an arkasını dönebilirdi. Bir yere saklanıp dinlemeliydi. Ama saklanacak yer yok!

Çantasındaki şalı çıkarıp omuzlarına attı. Doğu’ya görünmeden kafenin duvarına yaslanıp arkasını döndü. Şimdi doğu yüzünü göremiyordu ve kıyafetlerini de.

“Tamam, anladım. “

-

“Harekete geçme zamanı. “

-

“Teşekkürler, gerisini ben hallederim. Yardıma ihtiyacım olursa sana haber veririm. “

-

“Görüşürüz. “

Doğu hızlı adımlarla arkasından geçip kafe kapısından içeri girdi. Bu neydi şimdi? “Harekete geçme zamanı.” Demişti. Ne hareketi? Doğu ne planlıyordu ki? Yokluğunu fark etmesinler diye hemen şalını çantasına koyup kapıdan içeri girdi.

Koridorda ilerleyip sağa döndü. Arkadaşlarının olduğu masaya ilerledi. Sandalyesinin ses çıkarmamasına özen göstererek oturdu. Masada kimse konuşmuyordu. Bu tür sessizlikler hoşuna gitmiyordu. Sağ elinin parmaklarıyla masada ritim tuttu.

Herkes masanın çizgilerini inceliyordu. Güney kafasını kaldırıp sıkılmış gözlerle ve bu sessizliğe olmayan tahammülünden dolayı çıkan bıkkın nefesiyle etrafı süzdü. En sonunda Büşra’nın sıkılmış olduğunu fark edip kadına gülümsedi.

“Hadi bir yerden başlayalım artık da şu kız bazı şeyleri öğrensin. Değil mi ama?“

Güney’in “helal be!” der gibi minnetle kendisine bakan gözleri istemsizce sırıtmasına sebep oldu. Sonra da kendisine destek çıktı.

“Aynen ya şiştim zaten. Büşra konuşmasa ben kesin ortaya laf atardım Sus sus nereye kadar? Hadi kuzen anlat bakalım o binaya gittiğiniz gün neler oldu? “

Buz derin bir nefes aldı. O nefeste diğerlerinin bilmediği çok şey vardı. Belki hüzün, belki sevdiği kızın artık onun farkında olmasından dolayı duyduğu mutluluk... Hayal kırıklığı ya da umut...

Çoğu insan duyguların esiri, yaptığı hareketi duygularına bağlıyor. Bazen bu durum kötü sonuçlara bazen de iyi sonuçlara yol açardı.

Eğer duygularınıza hakim biriyseniz iyi sonuçlar alabilirsiniz. Şimdi de böyleydi. Buz duygularına hakim olmuş sevdiğinin iyiliği için ona hiçbir şey söylememişti. Sırf onun canı acımasın diye kendi canını yakmıştı.

Bu kadar güzel seven adama Buz’a baktı. Birden ona hayran oldu. Hissediyordu yakında kesin eniştesi olacaktı! Kül er ya da geç Buz’un sevgisine karşılık verecekti aynı daha önce olduğu gibi... Yine sevecekti...

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

_siriusum_ instagram hesabım. Takip edene gt yapıyorum. Hepinizi beklerim canlar.

Bölümü beğendiyseniz buraya >

Bölümü beğenmediyseniz buraya >

Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi buraya >

Yazabilsiniz.

Bölümlerdeki şiir, yazılar bana aittir, alıntı yaptığında belirteceğim.

Yayımlanma tarihi 29.07.2020 devam edin... Öpüldünüz... 😘 💜

Ateş Ve Suyun DansıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin