Bastıkça ayağımın kalın derisini yakan kumların her bir tanesinin sıcaklığını hissediyordum her adımımda. Annemin hızına bir türlü yetişemediğim için çoktan elimi bırakmış, hızlı adımlarla o deniz kenarına giderken ben de annemin deyimiyle 'uyuşuk uyuşuk' peşinden gidiyordum her zamanki gibi. Ne kadar yavaş basarsam o kadar çok canım acıyordu. Günün bu saatinde denize girmek zorunda mıydık diye soruyordum hep kendi kendime.
Annem deniz kıyısına ulaşmıştı ancak, aradığını bulamamış gibi elini güneş gelmemesi için gözünün üstüne sper ederek etrafa bakındı birkaç saniye. Sonra bir ismi seslendi: "Mercedes!"
O an, kumların üstünde oturan ve sesle birlikte bize dönen kadına baktık annemle aynı anda. Biraz uzakta duran şemsiyenin altında, gölgede oturan genç kadın, güneş gözlüğünü burnunun ucuna indirip anneme doğru el salladı. Annem ona doğru gittiğinde ben de iz bıraktığı kumların üzerinden yürümüştüm. Yaklaştıkça bariz güzelliği daha da netlik kazanmıştı benim için. "Seni bulamayacağım diye ödüm koptu Mercedes. Telefonumu da evde bıraktım."
Başını sallayarak, oturmamız için kumların üstüne serdiği hasırın üzerindeki eşyalarını toparladı ve kendi tarafına çekti. Islak açık kumral saçları hafif dalgalı bir şekilde omuzlarına dökülüyordu ama birçoğu çoktan kurumuştu. Güneş gözlüğünü çıkarttığında, gözlerinin ikiye çalan rengini ilk kez fark etmiştim. "Gel Harry. Mercedes teyzenle tanış."
Bu Mercedes'le ilk karşılaşmamdı. Defalarca kez onun ismini duymuştum ama o güne kadar kendisiyle tanışma şansım olmamıştı. Şehir dışında okuduğunu biliyordum o zamanlar. "Selam ufaklık." Yanına geçtiğimde ne diyeceğimi bilmiyordum, yaptığım sadece kuru bir selam vermek oldu. O ise bana "Seninle çok iyi anlaşacağız bu yaz." dedi.
Annem bana söylememişti; birkaç haftalığına babamla birlikte yurtdışına çıkacaklarını teyzemden öğrenmiştim. Henüz 12 yaşlarında olduğum için beni evde yalnız bırakmak içlerini rahat ettirmemiş olsa gerek. O süreçte ise teyzem Mercedes, tuttuğu yazlık evde bana bakma gönüllülüğünde bulunmuştu.
Mercedes March ve müstakbel eşi Louis Tomlinson'ın Eve Geldiği Gün
Hazırlıklara bu kadar erken başlayacaklarını hiç düşünmemiştim. Belki de günlerdir süren ev temizliği sonrası, tüm çarşafların yıkanması ve kullanıma hazır edilmesinden sonra annem ve onun annesi yemek hazırlıklarına geçmişti ve beni de her gün uzak mesafedeki markete yollamaya başlamışlardı. Daha onlar gelmeden tüm keyfim kaçmıştı anlaşıldığı üzere.
Sabah uyanır uyanmaz, çiçekleri sulamam söylendi. Henüz kahvaltı yapmamıştım bile.
"Sence Dolares ve Dean'e haber vermeli miyiz?" Annem mutfakta yemek yapan büyükanneme sesleniyordu.
"Ah, Daisy. Bence şimdilik Mercedes'i bekleyelim. Belki önce buranın tadını çıkarmak isterler. Kalabalık olursa rahat edemezler." Annem, başını sallayarak onayladı. Fazlaca geç kaldığım kahvaltımı ederken her ne kadar sözlerini bölerek konuşmalarına atlamak istesem de kendimi tutmuştum.
"Neden bu kadar hazırlık? Hemen mi evlenecekler? Mercedes teyzemden daha çok heyecanlandığınıza eminim."
Annem soruma şaşırmış olacak ki -çünkü ben hiç konuşkan biri değilim onun gözünde- başını toz aldığı komodinden kaldırdı ve bana döndü. "Mercedes March'tan bahsediyoruz çünkü. Ölüp gitmeden evlenmesi mümkün olmaz diye düşünüyorduk."
Cümlenin anlamsızlığı, kaşlarımı çatmama neden olmuştu. Annemin düşüncelerine akıl sır erdilemezdi genelde zaten. Bu yüzden üstünde durmadım.
Saat iyice geç olmaya başlamıştı ki, annemin telefonuna gelen haberle uçaktan indiklerini öğrendik. Ancak burası hem merkezdeki havalimanına çok uzaktı hem de yüksek bir dağın tepesinde olduğumuz için, onlar gelene kadar birden fazla saat geçmiş olacaktı. O an bunu hesaplamaya kalkmak, evdeki hiçbirinin işine gelmemiş gibiydi. Birkaç saat sonra odamda kitap okurken, uyuyakalmıştım. Onları bekleyecek halim yoktu.
Ancak Tanrı aşkına, madem yolu bilmiyorsunuz neden daha erken bir saatte gelmiyorsunuz ve alakasız bir şekilde beni uyandırıyordunuz?
Annem beni gecenin çok geç bir saatinde neredeyse sarsarak uyandırmıştı. "Harry uyan. Teyzenler dağa çıkarken kaybolmuşlar. Anlattığına göre biraz aşağıdaki bayan Daffodil'in sokağına sapmışlar ve nasıl geleceklerini bilmiyorlar. Motorunla git onları buraya getir." Annemin o anki konuşması bir vızıldamadan farksız geliyordu kulağıma. Gözlerimi bu durum karşısında devirmemek neredeyse imkansızdı. Üstüme bakmadan geçirdiğim her neyse, onla birlikte garajda duran motorumun yanına gittim.
"Lanet olsun." Motorumu şarj etmeyi unutmuştum. Şimdi bir de tek başıma yürüyerek onları bulmaya çalışacaktım. Benim canımın hiçbir önemi yoktu çünkü.
Evden uzaklaştığım ilk anda, odağım uluyan kurtların veya tilkilerin tuhaf sesleri olmuştu. Bu korkuyla adımlarım daha da hızlandı. Zifiri karanlıkta telefonumun ışığı hariç hiçbir ışık yoktu yolumu aydınlatan. Bu ışık da beni hayvanları etrafıma toplar diye daha da tedirgin ediyordu. "Mercedes teyze?!" diye bağırdım, ama korkudan dizlerimin bağı çözülmüştü. Ormanın içindeki sesim yankı yapıyordu.
O anda duyduğum araba korna sesiyle koşarak annemin dediği sapaktan girdim. Arabanın farı yüzüme açılınca, aniden yola fırlayıp da bozguna uğramış bir yabani tavşan gibi gözüktüğümden emindim. Gözüme vuran arabanın led ışıkları neredeyse kör ediciydi. Mercedes hemen arabadan inip bana doğru koştu. Onu gözümün önündeki koca ışık süzmesinden dolayı göremesem de, sesinden tanımıştım. "Harry! Aman tanrım, ne kadar da büyümüşsün-" Kollarıyla omuzlarımı sıkıca sardığığında kendimi az öncekine kıyasla daha güvende hissediyordum. "Ah buz gibi olmuşsun. Gel çabuk." Beni kollarından ayırmadan, arabaya bindirdi. Dışarıda üşüdüğümü, arabanın içine oturup kapıyı kapatınca anlamıştım. Mercedes öndeki yolcu koltuğuna geçmiş ve hemen bana dönmüştü. "Çok üzgünüz Harold. Bu saatte seni uyandırdığımız yetmiyormuş gibi üşüttük bir de. Ama saatlerdir evi arıyoruz. Normalde ben hatırlıyorum ama-"
"Mercedes sus da çocuk evi tarif etsin artık." İlk kez algıladığım fazlasıyla asabi olan yabancı ses, beni yeterince kendime getirmişti. Şöfor koltuğunda oturmuştu ve yüzü gergin bir şekilde teyzem Mercedes'e bakıyordu o an. Teyzem bana dönmeyi kesip, kollarını göğsünde kavuşturdu. "Kusura bakma ufaklık, yorduk seni de. Daha da yormayalım değil mi? Yarın konuşursunuz bol bol."
"Ö-önemli değil. Motorumun şarjı bitmiş. Benim hatam." Konuşurken dikiz aynasından bana bakmaya başladı. Hipnoz olmuş bir şekilde gözlerine bakabilirdim, ancak o an yapmam gerekeni yaptım; zirveye giden yolu tarif ettim.
Uyku sersemiyim diye böyle hissettiğimi düşündüm. Ona durumu açıklama gereği duymam yetmezmiş gibi kendimi bilmez bir şekilde özür dilemek istemiştim o an. Derin bir nefes aldım ve tüm bu sorunlu düşüncelerin hepsini kafamdan kovmaya çalıştım. Sabah uyandığımda hepsi geçecekti nasıl olsa.
yazar notu: herkese merhabalarr!!
sadece bir şey söyleyip gideceğim,
Öncelikle bu hikayeyi elimden geldiğince hızlı yazıp yayınlayacağım, örneğin bundan sonraki bölüm hazırda sizi bekliyor:) o yüzden oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin... İyi bayramlar :*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Peak | Larry
Ficțiune generalăHarry gayet sıradan bir genç olduğuna emin, sadece teyzesiyle evlenecek olan adama, yani Louis'e biraz aşırıya kaçan bir ilgisi var. Onların evlenmesine ise 60 günden daha az bir süre. «Bu hikaye Harry's POV olup, onun hayatını ve diğer insanlarla...