Yirmi sekiz kala...
Gözlerimin önünde başlayıp biten her şeye seyirciydim her zamanki gibi, onlar eve geldiklerinden beridir. Birkaç gün önce bahsedilen düğün organizasyon şirketinden birkaç kişi, şimdi dağ evinde gerekli ölçümleri -ya da ona benzer olan her şeyi- yapıyordu, ben de merdivenlerde oturmuş parmaklarımı sıkıyor ya da tırnaklarımı etimin bir yerlerine geçiriyordum stresle fark etmeden. Ev aniden kalabalıklaştığı için değildi bu stresim. Tanımadığım birkaç kişi evin içinde gezip dururken aynı zamanda ev ve düğün sahiplerine ilgili soruları soruyor, cevapları da elindeki minik not defterine kaydediyordu. "Alternatif bir seçenek olarak, düğün pastasını mutfaktaki bu adacığa koyabiliriz. Ya da şu büyük açık alana beyaz örtülü uzun bir masa koyarsak orası daha uygun olur pasta için." Kadın konuşurken önündeki boşluğa bakıyor ve düşünmeye devam ederken elindeki kalemin arkasını hafifçe dişliyordu.
"Pasta dışarıda olacak sanıyordum." Sessizliği bozan annem olmuştu. Görevli kadın ise başını kaldırdı annemin ve çiftin durduğu yere doğru. Büyükannem ve ben hariç herkes ayaktaydı. "Evet ama görüyorsunuz ki şu anda da yağmur yağıyor. Her ihtimali göz önünde bulundurmalıyız."
Annem elini beline yerleştirip kaşlarını kaldırdı, bu fikri hiç beğenmediğini belirtircesine. Louis elini çenesine götürerek ikisini dinlemeye devam etti. Mercedes'se, o hiç zaten ilgili gibi gözükmüyordu en başından beri. "Bu evin 100 kişi alacağını değil, 50 kişiyi bile zorlayacağını düşünüyorum. Bu yüzden bunu düşünmek de mantıksız geldi de."
"Siz hiç merak etmeyin," dedi kadın. "Salondaki koca koltukları kaldırırsak alan çok açılmış olacak. Kenarda bir baraka gördüm. Oraya bu kattaki çoğu şeyi koyabiliriz diye düşündüm." Kadın annemin yanına giderken konuşmayı sürdürdü. Sanki, annemdi düğün sahibi. Onlar konuşmaya devam ederken, beraber dışarı çıkmışlardı. O zamandan sonra artık konuştukları şeyleri duyamıyordum. Evi bahsettikleri gibi süsleyeceklerini düşündüğüm anda, henüz gerçekleşmemiş olsa dahi düğün gözümün önünde canlanıyordu, o anlara gidip geliyordum. Evin içerisinde bir sürü davetli misafir,- birçoğu akraba adı altındaki tanıdıklar- arkada çeşitli romantik yavaş tarzdaki müzikler, duvarlara asılmış düğün yazıları ve garip renkteki parlak balonlar... Herkesin elinde bir kadeh. Hep bir ağızdan, "Mutluluklar Tomlinson çifti. Mutluluklar Mercedes&Louis." diyorlar. Yanıma gelen Mercedes bile düşüncelerimden sıyrılmamı tam olarak sağlayamamıştı. Ona döndüğümde, gözümün önündeki gelinliği, birkaç saniye içerisinde kayboldu. O olmasaydı, gerçeklik algımı tamamen kaybettiğimi sanabilirdim. "Ne düşünüyorsun, düğün hakkında? Sence güzel olacak mı?"
"Harika olacak." Mercedes'in yanından ve tahta merdivenlerden tamamen kalktım. Onunla konuşmak istemiyordum, ona kızgın değildim. Sadece, şu aralar hissettiklerime bir isim takmak benim için çok zordu. Onunla konuşmak ya da sorularına cevap vermek de öyle geliyordu artık. Yukarı çıkıp annemin odasına girmiştim aşağıdakileri izlemek için. O kadınla beraber birkaç iş arkadaşı daha, kendi aralarında konuşurken Louis bir kenarda sigara içiyordu. Fark ettirmemeye çalışarak camı açtım ve dinlemeye çalıştım. Aralarına sonradan eklenen annem, düğünle daha çok ilgileniyordu. Sonra kadın çamur toprakta hızlı hızlı yürüyerek Louis'in yanına gitti. "Şimdilik bu kadar." dediğini duyabiliyordum. "Bahçenin ön kısmına tente tarzı bir şey ayarlayabiliriz yağmuru az da olsa keser. Zaten çamur olsa da olmasa da ortaya uzun bir kırmızı halı sereceğiz."
"Düğün tarihinde bu kadar yağacağını sanmıyorum. Şimdilik önlem almak da doğru tabii." Louis kadınla konuşurken kafasını sallıyordu sık sık. "Buraya kadar geldiğiniz için de teşekkürler."
"Tekrardan haberleşiriz diye düşünüyorum, iyi günler Bay Tomlinson." Kadınla tokalaştıktan sonra, onlar geldikleri arabaya giderken Louis peşlerinden bakmaya devam etti bir süre daha. Gelmelerinden neredeyse bir buçuk saat sonra, arabaları zirveden ayrılmıştı sonunda. Nefeslerim titrek bir halde korkakça dökülmeye devam ediyordu dudaklarımdan. Neden bu kadar etkileniyordum? Ve daha önemlisi, düğün gününde de böyle hissedersem ağlayabilecek miydim kenarda veya bir köşede? Cevabı çok iyi biliyordum. Belki de korkumun hepsi bundan kaynaklanıyordu. Rol yapmak hele de üzgünken çok zordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Peak | Larry
General FictionHarry gayet sıradan bir genç olduğuna emin, sadece teyzesiyle evlenecek olan adama, yani Louis'e biraz aşırıya kaçan bir ilgisi var. Onların evlenmesine ise 60 günden daha az bir süre. «Bu hikaye Harry's POV olup, onun hayatını ve diğer insanlarla...