Bölüm 10 - Ruh Meselesine İnananlar

2.2K 222 1K
                                    


Düğüne 41 Gün Kaldığında - Yani Louis'le Zirveden İndiğimiz O Gün

Louis bana verdiği sözünü tutmuştu. Aynı sabahın kahvaltısında, büyükannemle konuşarak aşağıya beraber inmemiz hususunda izin almıştı, benim için. Uyandığımdan beri benimle olan heyecanım, o izin aldıktan sonra katlanarak artmış ve çok fazla yemeden doymamı ve kahvaltı masasından kalkmamı sağlamıştı. Hemen üst kattaki odama çıkıp kapımı kapadım. Günlerdir belki de pijama dışında başka bir şey giymemiştim ve uzun zamandır ilk kez bacaklarım sıkı saran siyah pantolonlarımla buluşacaktı. Düzgün ve tertipli giyinmeliydim, çünkü hayalimde bu bir randevuydu; Louis'le kahve içmeye iniyorduk. Pantolonu seçmek kolaydı, sıra üstüme ne alacağıma geldiğinde, dolabın önünde dakikalarca dikilmiştim. Buraya o kadar da şık ve şirin kıyafetler getirmemiştim, onların hepsi Manchester'daki evimizde kalmıştı. Dolabın karşısında dakikalarca yarı çıplak kalmak o kadar da sorun değildi benim için ancak onu bekletmek ve ilk seferden 'uyuşuk' bir izlenim yaratmak istemiyordum. Bu yüzden dolapta bulduğum koyu renkte bir tişörtü bacaklarımı saran kotumun üstüne giymiştim. İşte, önünde de sevdiğim bir rock grubunun logosu vardı. O kadar da kasıntı görünmek istemiyordum, ama evdeki kadar da paspal olmamalıydım.

Dolabın kapağını kapatmadan üstüme buradaki bitmek üzere olan tek pafümümü sıktıktan sonra bu sefer elime aldığım rastgele bir tarakla saçlarımı geriye doğru taramaya çalışıyordum. Aynanın önüne geçtiğimde fark etmiştim ne kadar kabardıklarını. Tarağı hemen yatağın üzerine fırlatıp elimle düzeltmeye çalıştım, ama uğraşlar sonucu hala çok komik görünüyordum. Belki de bir şapka takmalıydım. Büyükannemin dediği gibi, saçlarım çok uzamıştı ve burada haftalardır kendime bakma fırsatı bulmadığımdan, daha yeni fark ediyordum.
Telefonumu arka cebime sıkıştırdıktan sonra unuttuğum bir şey var mı diye düşünüyordum, gözüme dün Louis'in bana verdiği siyah ceketi takıldı. Giyip giymeme konusunda düşünürken, kapımın tıklanmasıyla hemen o tarafa döndüm. Louis'di içeri girmek için izin isteyen. "Gelebilirsin."

"Hazır mısın?" Tuttuğu kapı kulpunu bırakmadan içeriye adımladı ve kısaca içeriyi süzdü, bunu gözlerinin hareketlerinden anlayabiliyordum. Onu orada dikilirken bırakıp ceketi bıraktığım yere ilerledim. Yanına giderken onu da almıştım.

"Bende kalmış. Yani sana verecektim ama unutmuşum." Ona doğru uzatsam da yüzü hemen güldü ve yüzünü elimdekinden bana döndürdü. Elini, yine, omzuma attı. Bunu artık her beni gördüğünde yapıyordu neredeyse. Balık tutarken, iyi geceler dilerken, günaydın derken. Omzumdaki eliyle, beni odadan çıkarmak için hafifçe yönlendirdi.

"Sende kalabilir." Kapımı kapattıktan sonra, elini sırtımdan çekmeden merdivenlere yönelirken ben de yanından ilerliyordum. Sanki, elinin sıcaklığı sırtımından belime doğru kayıyordu. Bu öyle bir histi ki, bir an hayalde yaşıyor gibi hissetmiştim. Ama eli, belime doğru gider gibi olduğuna yemin edebilirim. "Parfümünü beğendim." Son basamağı inmeden önce söylemesi, neredeyse donakalmama neden olmuştu. Gözlerimi kapatıp açarsam, kendime gelirim ve rüyadan uyanırım diye düşündüm sessizce. O çoktan elini omuzlarımdan çekmiş, yanımdan gitmişti. Annemlere hızlı bir veda ettikten sonra arabaya geçtim ben de Louis gibi. Arabayı yola doğru çevirdikten sonra, devam edeceğimizi sanarken durdurmuştu. Birkaç dakika boyunca hareket etmemiştik neredeyse, o bana bakmasa da ben ona bakmayı sürdürdüm. En sonunda yüzünü bana döndürmüştüm.

"Neden duruyoruz?"

"Mercedes de geliyor." dediğinde dünyam tam anlamıyla yıkılmıştı. Teyzemle bir sorunum yoktu ama yalnız olacağımızı sanarak bir sürü hayal kurmuştum. Şimdi hepsi mahvolmuştu. "Senin odana uğramadan önce hazırdı, son anda yine bir şeyler buldu."

The Peak | LarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin