Merdivenleri inerken onun salondaki koltukların birinde akşam yemeğine kadar şekerleme yaptığını görünce ister istemez adımlarımı sessizleştirmek istemiştim. Mercedes buraya geldiğinden beri vaktini çok fazla uykuyla geçiriyordu, onun da günlerdir dediği gibi; burası ona göre değildi. O heyecanlı bir hayata, her gün başka bir yerde uyanmaya ve gezip tozmaya alışıktı. Düşüncelerimin arasında hala yürürken büyükannem benim aşağıya indiğimi görünce yanına çağırmak için elini bana doğru uzatıp hızlı hızlı gel işareti yapınca ayaklarımı yanına sürdüm.
"Louis abin sana balık tutmayı gösterecek." Konuşurken bir eli saçımdaydı, tam olarak bukle sayılmayan dalgaları arkaya doğru itiyordu. "Şimdiye dek bize bu kadar kızdığını bilmiyordum Harold."
"Kızmıyorum." dedim. "Sadece benim için fazla sıkıcı bir iş." Elini saçımdan çekti ve kendi beline götürüp esnetmeye çalıştı üst bedenini ağır bir şekilde. "Ama Louis'le konuştuk. O doğrusunu gösterecekmiş." Sözlerimi onaylarcasına başını sallamıştı. Büyükannemle konuşmamız sırasında bile geç kalmadan iskeledeki yerime geçmek için sabırsızca sallanıyordum. Göle gitmek üzere balkon kapısına adımlarımı yöneltmiştim.
"Saçların böyle uzayınca tıpkı Mercedes teyzenin ufak versiyonu gibi oldun." Büyükannem arkamdan seslenince, ister istemez durduğum yerde o tarafa dönmüştüm. Gülümserken, uzakta olmasına rağmen Mercedes'e gitmişti gözlerim. Hala salon koltuğuna kıvrılmış uyuyordu ufak bir çocuk gibi. Belki de, o benim büyük versiyonumdu, diye düşündüm.Mutfakla balkonun arasındaki sürgülü kapıyı arkamdan örttüm ve balkondan çıkıp iskeleye doğru ilerledim. Sabah bıraktığım olta hala yerinde duruyordu. Gölde en ufak bir kıpırtı bile yoktu. Hava güneşli olsa da, yine de hala serindi ve bazen üşütecek cinsten minik minik rüzgar esiyordu. O zaman, soğuktan ürperen tenim diken diken oluyordu. Louis gelinceye kadar içerideki kapının kenarında asılı duran ceketimi almaya yönelmiştim ki, onu görünce tabi ki bu aklımdan uçup gitti aynı saniyeler içerisinde. Hızlı bir şekilde yanıma gelmekten çekinmedi.
"Önce sen bildiklerini göster bakalım." Tahtanın üzerinde durması için ayarladığım oltayı alırken onu ve ellerini izliyordum. Makarayı yavaş yavaş kendine doğru çevirirken göle bakıyordu benim aksime. "Bak, iğnenin ucundaki yemi yemişler bile." Bana döndüğünde, ona değil gösterdiği şeye bakmam gerektiğini zorla fark edip hızlı bir şekilde dediği iğneye bakmıştım. Ucuna yem koyduğumu bile hatırladığım söylenemezdi. Olta ipinin gereksiz uzunluğunu makarayla aldıktan sonra yanımızda duran balıkçı çantasının içerisinden yem kabını bulmak için yere eğildi. "Bakalım neler varmış."
"Sanırım şuydu içinde yem olan." Onun gibi çantaya doğru eğilmiştim, hiçbir şeye dokunmadan sadece onu izliyordum. Gösterdiğim kutunun kapağını açtı, içinde ağır kokan sarı sarı balık yemleri bulunuyordu.
"Evet, demek ki o kadar da kötü değilmişsin." Tam karşımda dururken gözlerini bana çevirdi ve gülümsedi. İğnenin ucuna yemi takmak üzere ayağa kalktığında ben de onunla birlikte yükseldim. "Bu yem kabını sen tut. Ben de sana göstereyim."
"Yemin nasıl takıldığını da biliyorum." İğnenin ucuna yemi ayarladıktan sonra bana bakmadan göle doğru döndü. "Sana kim öğretti?" diye sordum o oltanın misina ipini ayarlarken.
"Babam." Kısa cevabı, elbette benim için tatmin edici olmamıştı. "Misina biraz takılmış. Ayrıca mantarın boyunu da ayarlamamız lazım."
O tüm balıkçılıkla ilgili bu işleri yaparken, ben de pür dikkat onu izliyordum. Öğreneceğimden ve bundan sonra severek balık tutacağımdan değildi. Onun bana bir şeyler göstermesi hoşuma gitmişti. "Üvey baban mı yani?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Peak | Larry
Ficción GeneralHarry gayet sıradan bir genç olduğuna emin, sadece teyzesiyle evlenecek olan adama, yani Louis'e biraz aşırıya kaçan bir ilgisi var. Onların evlenmesine ise 60 günden daha az bir süre. «Bu hikaye Harry's POV olup, onun hayatını ve diğer insanlarla...