Bölüm 5 - Tanrılar Beni İzliyor

2K 202 727
                                    

Düğüne Kalan Son 49 Gün

Kafamın içinde oluşturduğum onun hakkındaki listeye her gün yeni şeyler ekleniyordu. Örneğin, en son dün akşam öğrendiğim şey yaşının 38 olduğuydu. Ama Aralık'ta doğduğu için, yılına göre hesaplarsak 39 yaşında olması gerekiyordu, yani her neyse. Çok da önemli bir detay değildi yaşının hesaplanması. Bir rakam o kadar da bir şeyi değiştirmiyordu.

Sabahleyin öğreneceğim yeni şey ise, bu adamın gerçekten her sabah aynı saatte duş almayı bir rutin haline getirmiş olmasıydı. Bu eve geldiği ilk günden beri her sabah saat 9'da duşta oluyordu. Bu sabaha kadar fark etmediğim bir detaydı. Fark etmem ise hayli bir garip olmuştu benim için.

Bahsetmesi benim için her ne kadar utanç verici olsa da, itiraf etmeliyim ki uzun zamandır her erkeğin başına gelen sabahçı kasık sancıları bende sık rastlanan bir şey değildi bir süredir -ki beni aseksüel olduğumu düşünmeye iten de buydu-. Ancak o sabah, gözlerimi açmadan hissettiğim ilk şey kasıklarıma baskı yapan pijamamın lastiğiydi. Kahvaltıya kadar hala biraz vaktimin olduğunu evdeki kimsenin uyanmadığından anlamıştım.

Üst katta büyükannemin odasındaki ebeveyn banyosu dışında, sadece bir tane banyo vardı. O banyoyu da tahmin edildiği gibi ortak kullanıyorduk. O kadar uykuluydum ki, açmaya çalışıp kilitli olduğunu fark edinceye dek içeride biri olduğunu anlamamıştım bile. Tuvalete girip pis şeyler de yapmayı düşünmüyordum, zaten kapıda beklerken kasıklarımdaki sancı da kendiliğinden geçmişti.

Kapı açıldığında koca bir buhar kütlesinin içinden çıktı ve belinde asılı duran havlunun sıkılığını eliyle kontrol etti. Yüzü gerçek anlamda ışıldıyor ve vücudu tam anlamıyla okuduğum mitoloji kitaplarındaki seksi vücutlu tanrılardan birininkine benziyordu. Tanrıya şükretmeliydim ki vücudunu iyice kurulamamış olmasaydı, bir iki damlasını yakınlarıma akıtsaydı, orada ağzımın sularını akıtarak arsızca ona bakar ve bundan utanmazdım. İtiraf etmem gereken ikinci şeyse; o andan sonra kasıklarımdaki sancıyı sadece hissetmiyor, kalbimin her atışında oraya giden kanın oraya yaptığı basıncı tümüyle duyuyordum resmen. Ayaklarıma kadar karıncalanmıştı tüm vücudum baştan aşağıya.

"Günaydın, Harry." Sabah sesi de en az yeni kurulanmış yanık teni kadar ateş saçıyordu bana karşı. "Çok mu beklettim?"

Konuşursan kekelersin. Başımı iki yana salladım. O odasına doğru ilerlerken ben de kaçmak için tuvalete girdim. Ancak şimdi de dönüp dolaşıp kürkçü dükkanına dönen tilki olmuştum. İçerisi onun kullandığı şeylerin kokusuyla beraber sıcak su buharıyla dolmuştu. Her şeyin ortasında eli kolu bağlı durmak çok ama çok zordu.

Böyle bir anıdan sonra, onun suratına bakarak kahvaltı etmenin benim için ne kadar zor olacağından haberim vardı.

Mercedes internetten sipariş edeceği gelinlik modellerini anneme ve büyükanneme gösterip fikir alıyordu. Üzerimde hala o anların etkisi olduğu için olabildiğimce konuşmaktan kaçıyor ve kimseyle göz göze gelmemeye çalışıyordum. Biri bir şey dediğinde annem de zaten 'uyanamamış o daha, boş verin' diyordu. Başımı bir süre önümdeki kahvaltı tabağından kaldırmadım. Hızlı hızlı yemek yedikten sonra odama geçmeyi planlıyordum. Ancak, Louis'in planıma engel olmak gibi bir amacı vardı.

"Harry, iyi misin?"

Öyle sessiz sormuştu ki, bir an için diğerleri duyup da bize baktı mı diye kontol etmek zorunda hissetmiştim. Ancak onlar, hala telefon ekranına bakarak aynı konu üzerinde konuşuyorlardı. Saniyeler içinde tekrar ona çevirdim gözlerimi.

"Sabahtan beri böylesin. Kabus mu gördün?"

Hafifçe omuz silktim. Düşüncelerimin arasında, 'O bir psikolog, hasta gibi davranırsan elbette dikkatini çekersin' diye fikirler dolanıyordu. Kendimi sakinleştirmeliydim. "Hayır. Görmedim."

The Peak | LarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin