Düğüne Kalan Son 50. Gün
Dağın tepesinde bulunan tamamen ağaçtan yapılma bu eve ilk geldiğimde, 13-14 yaşlarındaydım. Büyükbabam henüz hayattaydı ve eşiyle birlikte gerçek anlamda sonsuza kadar sürecek olan aşklarını gözlerimiz önünde sürdürmeye hala devam ettirdikleri günlerdi. Ağrı veya herhangi bir acı çekmeden, hiç beklemediğimiz bir anda bu diyardan göçüp gitmişti aynı sene içerisinde. Hayatı boyunca büyükannemin ve 6 çocuğunun bu dünyada en iyi şekillerde hayatlarını sürdürebilmesi için ne gerektiyse onu yaparak yaşamıştı. Tüm o yıllardan sonraysa, huzur içinde toprağa verilmişti. O zamandan bu yana, bu ev bana her zaman garip bir şekilde ürkütücü ve tarihi bir yer gibi geliyordu. Her köşesinde farklı bir anı varmış gibiydi. Ama sadece ikinci gelişimdi bu.
Katların arası fazlasıyla yüksekti, aşağıdaki bir odanın dışında, salon ve mutfak tamamen sosyal faaliyetler için açık alanı oluşturuyordu. Üst katta ise dört oda bulunuyordu. İki odanın göle bakan geniş camları vardı. Bir oda ise gölü sadece yandan görüyorken, diğer kalan son oda ormanın içine bakıyordu. Ben de, bu son oda diye bahsettiğimde kalıyordum geldiğimden beri, yani 3 haftadır. Gölü görmüyor olabilirdi ama, o eşsiz karanlık ormanın derinliklerine bakarak müzik dinlemek, ya da aklınıza gelebilecek herhangi bir şeyi yapmak benim için o kadar zevk vericiydi ki. Odadaki camın alt kısmında uzun geniş bir çıkıntı vardı. Büyükannem oranın üstünü minder ve yastıklarla doldurduğundan beri, orası benim zevk köşem olup çıkmıştı.
Aşağıdan çağırmadıkları sürece, -yani markete gitmem ya da çöpleri uzaktaki konteynera atmam, ya da balık tutmam söylenmediği sürece- odamdan saatlerce çıkmayıp bahsettiğim çam ağaçlarının yoluna doğru uzanan köşemde kitap okuyor ya da müzik dinliyordum. Misafirler geldiğinde de bu rutinim bozulmamıştı. Dağda şu aralar çok sık gökyüzü kapkara bulutlarla kaplı oluyordu. Yağmur yağarken bu zevki kaçırmak istemediğimden, okuduğum kitabı bir kenara bırakıp arkama yaslandım ve dizlerimi kendime çektim. Yağmur sesi bende hiç deneyimlemediğim o uyuşturucu etkisini yaratıyor gibiydi.
O kadar kendimi kaptırmıştım ki, kapı sesini dahi duymadım. Terlikleri parkelerin üzerinde ses çıkarınca geldiğini fark etmiştim ve ona bakıp istifimi bozmadan sadece gülümsemekle yetinmiştim. Minderin boş kısmına oturduğunda birbirimize bakıyorduk. Mercedes de benim gibi tamamen dizlerini yukarıya kaldırıp bağdaş kurdu. "Aşağıda sensiz çok sıkılıyorum."
"Nişanlın nerede?" Başımı cama yaslasam da şakaklarıma vuran buz gibi soğuk geri çekmemi sağlamıştı.
"O da onların arasında işte."
Ergenlik çağımdayken onunla iyi arkadaş olduğumu söylemek ne kadar doğru olurdu bilmiyordum. Mercedes'i hayatım boyunca bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az gördüm ama görüştüğümüz zamanlarda hiçbir zaman beni görmezden gelmemişti diğer teyze ve dayılarımın aksine. Benimle konuşmaya, sohbet etmeye çalışırdı hep, şu anki gibi.
"Bence bizimkiler onu sevdi." hafifçe güldüm. "Yoksa bu kadar iyi anlaşabilirler miydi? Özellikle annemin ne kadar cadı olduğunu biliyorsun."
Mercedes hafifçe dizime vurdu. "Daisy için böyle konuşma!" diye şakayla sitem etti.
"Yalan mı?"
"Sen sevdin mi onu söyle."
Cümlesiyle, üç gün önce masadaki garip, tuhaf bakışları altında ezilmem ve bu garip duygunun beni ne kadar heyecanlandırdığı gelmişti aklıma. "Bilmem. Bir fikrim yok henüz. Sen söyle, asla evlenmem diyen sen... Nasıl olur da evlenme kararı aldın bir anda?"
Mercedes cümlemle tatlı bir of çekip yağmur damlalarıyla yıkanmış cama doğru çevirdi başını. "Hiç sormayacaksın sandım." dudaklarını anlatmak istediğini gösterirken sabırsızca ısırdı. "Sana şimdi anlatacaklarımı sakın, ama sakın bizimkilerden hiçkimseye söyleme."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Peak | Larry
Fiction généraleHarry gayet sıradan bir genç olduğuna emin, sadece teyzesiyle evlenecek olan adama, yani Louis'e biraz aşırıya kaçan bir ilgisi var. Onların evlenmesine ise 60 günden daha az bir süre. «Bu hikaye Harry's POV olup, onun hayatını ve diğer insanlarla...