10

526 29 0
                                    

XIII

Bu olaydan 10 gün sonra Martin her zamanki gibi aynasının karşısında kendi kendine konuşurken: — İlk savaşı atlattık, diyordu. Ama daha ikincisi, üçüncüsü var. Bu hep böyle devam edecek. Hep ... Gözleri küçük odasındaki yerde, uzun zarflar içinde öylece duran ret mektupları yığınına takıldı. Sözlerini bitiremedi. Bunlardan daha pek çoğu her gün gelmeye devam edecekti. Sonunda hepsi geri dönecek ve Martin de bunları yeniden gönderemeyecekti. Daktilosunun bu ay ki kirasını ödeyememiş, cebinde de sadece bir haftalık pansiyon kirası için parası kalmıştı. Bunu da iş bulma bürosuna ödemek zorunda olduğu için pansiyon parasını da ödeyemeyecekti. Masasını başına oturup düşünmeye başladı. Birdenbire bu masayı çok sevdiğini fark etti.

— Sevgili masam, dedi. Seninle ne kadar da mutlu zamanlarımız geçti. Beni hiç yarı yolda bırakmadın, yazdıklarımın karşılığı olarak bana ret pusulaları vermedin, fazla çalıştığın için hiç sızlanmadın. Kollarını masanın üzerine koyup, yüzünü kolları arasına gömdü. Boğazına bir acı tıkanmıştı; ağlamak geldi içinden. Bu ona ilk kavgasını hatırlattı. Altı yaşındaydı, gözlerinden yaşlar akarken bir yandan da yumruk savuruyordu. Kendinden iki yaş büyük olan diğer çocuk onu yorgunluktan bitinceye kadar yumruklamıştı. Sonunda dayanamayıp mide bulantısının verdiği ağrılar içinde, burnundan kan, çürümüş gözlerinden yaş akarak kendisi yere yıkılmcaya kadar vahşi çığlıklar atarak haykıran çocukların meydana getirdiği halka Martin'in gözlerinin önüne geldi.

— Zavallı küçük tıraşçı, diye mırıldandı. İşte senin de böylesine yenilmiş bir halin var şimdi. Dayaktan canın çıkmış senin de. Nakavt oldun, nakavt.

Ama o büyük kavganın hayali gözünü önünden gitmemişti daha ve Martin Eden baktığı zaman, bu hayalin kaybolup o ilk dövüşü takip eden bir sürü başka kavgaların biçimini aldığını gördü. Peynir Surat (bu, o çocuğun adıydı) Martin Eden'i altı ay sonra tekrar, evire çevire dövmüştü. Ama bu sefer Martin de onun gözünü morartmıştı. Hepsi birbirine benziyordu kavgaların. Bütün kavgaları birbiri arkasına gördü; dayak yiyen hep kendisi, ona hakaret eden de Peynir Surat'tı. Ama Martin hiçbir seferinde kaçmamıştı. Bunu hatırlayınca kuvvetlendiğini hissetti. Her seferinde kavgaya devam etmiş, sopayı da yemişti. Çok kavgacı bir çocuk olan Peynir Surat hiçbir seferinde Mar-tin'e merhamet göstermemişti. Ama Martin dayanmıştı. Dayak yediği halde dayanmıştı!

Bu hayalin ardından, nerdeyse yıkılmak üzere olan ahşap binalar arasında uzanan dar bir sokak gördü. Sokağın sonunu, tek katlı bir tuğla bina kapatmıştı; binanın içinden, Enquirer'in birinci baskısını yapmakta olan matbaa makinelerinin ritmik gürültüsü aksediyordu. Martin on bir, Peynir Surat da on üç yaşındaydı, her ikisi de "Enquirer" gazetesi satıyordu. Orada bulunuşlarının sebebi buydu. Tabii, Peynir Surat onu gene yakaladı ve ortada kalan bir kavgaya tutuşuldu. Bu kavga sonuçlanmadı, zira sabah, saat dörde çeyrek kala matbaanın kapıları açıldı ve çocuk sürüleri gazetelerini kapışmak için içeri doldular.

Peynir Surat'ın, "Seni yarın yiyeceğim," dediğini duyan Martin; dışarı akamayan gözyaşları yüzünden titreyen, kendi sesinin de, iç çeke çeke ertesi sabah orda olacağını söylediğini duydu. Ertesi sabah da oraya ilk defa kendisi varmak için okuldan alelacele fırlamış ve Peynir Surat'dan iki dakika önce gelmişti. Öbür çocuklar onu övüp, kavgadaki hatalarına işaret ederek öğüt verdiler ve onların talimatını yerine getirdiği takdirde kavgayı kazanacağını söylediler. Aynı çocuklar Peynir Surat'a da öğüt verdiler. Kavgadan ne kadar da hoşlanıyorlardı! Anılarını canlandırmasına uzun bir ara verip Peynir Su-rat'la kendisinin yaptıkları bu gösteriyi seyreden çocukları gıpta ile düşündü. Sonra, kavga matbaanın kapısı açılana kadar, yarım saat, hiç ara vermeden devam etti gitti.

Martin EdenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin