XL
Dünyada en çok değer verdiği, hayatını adamayı düşündüğü aşkının terk etmesi, toplumun bütün kal-leşliğiyle tavır takınması Martin'i iyiden iyiye içine döndürmüştü. Hayat büsbütün acımasızdı ve ezebildikleri arasında yalnızlar başta geliyordu. Yalnızların üzerine birdenbire çullanıyor, umulmadık noktalardan saldırıya geçiyor ve paçavraya döndürüyordu. Martin de yapayalnızdı. Bir noktada bu yalnızlığı kendisi seçmişti. Mutlu da değildi Martin. Mutluluk denilen şeyin ne olduğunu bu zamana değin anlayamamıştı. Önceleri pek farkına varamadığı yalnızlığının kapkara büyülü boğuculuğunu daha derinden hissetti. Sağlıklı, kuvvetliydi, bedenine iyi bakıyordu ama yapacak hiçbir işi yoktu. Yazmayı, çalışmayı bırakması, Ruth'dan ayrılması hayatında büyük bir boşluk yaratmıştı. Alışkanlıklarını sıradan insan alışkanlıklarına çevirdi, ka-felerde oturdu, Mısır sigaraları içti. Ancak bu tarz hayatı bir türlü kabullenmedi. Zaten uzunca bir zamandır Güney Denizleri onu çağırıyordu. O ise henüz Birleşik Devletler'deki işinin bitmediğine inanıyordu. İki kitabı yakında yayımlanacaktı. Sırada daha yayımlanmayı bekleyen bir sürü kitabı vardı. Bu kitaplardan çok para kazanabilirdi. Bunun için de Martin, bekleyip Güney Denizlerine çuval dolusu parayla gidebilirdi. Markiz adalarında bin Şili dolarına satın alacağı bir vadi ile bir körfez biliyordu. Vadi, kara ile çevrili at nalı biçimindeki körfezden başlayıp başı dumanlı dağlara kadar uzanıyor ve kırk küsur bin dönüm araziyi içine alıyordu. Bu arazi, tropik meyveleriyle, yabani tavuklar, yaban domuzlarıyla doluydu, ara sıra yaban mandaları sürülerine de rastlanırdı; tepelerde ise yabani keçilerle, yaban köpekleri sürülerle kovalamaca oynardı. Baştan aşağı yabaniydi burası. Tek bir insan bile yaşamıyordu. Körfezle birlikte burasını bin Şili dolarına satın alabilirdi.
Anımsadığına göre körfez, en büyük tekneleri bile kaldıracak derinlikteki suyuyla harikulade bir körfezdi. Öyle korunaklı bir yerdi ki, Güney Pasifik Kumpanyası, burasını yüzlerce mil çevre içinde teknelerin boyanması için en elverişli yer olarak tavsiye etmişti. Kendine bir iki direkli yelkenli alır, adalar arasında kobra ticareti, inci avcılığı yapardı. Vadiyle körfezi kendine üs yapardı. Kendine Tatinin ki gibi koskocaman bir sazdan ev kurar, evin içini, tekne boyama yeri yapar, kara derili uşaklarla çalışırdı.
Orada Taiohae adasının komitesini, gezginci ticaret gemilerinin kaptanlarını ve Güney Pasifik'te dolaşan serserilerin en paralılarını ağırlardı. Evini daima açık bulundurur ve bir prens gibi ağırlardı onları. Kapaklarını açtığı bütün kitaplarla, bir hayal olduğu anlaşılan dünyayı unuturdu. Bunları yapabilmesi için, çuvallar dolusu para ka-anmak üzere Kaliforniya'da beklemesi gerekiyordu. Para daha şimdiden akmaya başlamıştı. Kitaplarından bir tanesi sansasyon yaratsa, o zaman belki de bütün yazılarını satabilecekti. Ayrıca öyküleriyle, şiirlerini kitap halinde de toplayabilir; vadi, körfez ve boya yerini satın almayı daha da garantilemiş olurdu. Bir daha asla yazmayacaktı. Buna iyice karar verdi. Yalnız kitaplarının yayınlanmasını beklerken böyle her şeye kayıtsız, bir trans halindeymişçesine boş, aptalca durmaması, bir şeyler yapması da lazımdı. Pazar sabahı, duvarcıların, Shell Mound Parkına bir piknik düzenlediklerini öğrendi ve doğru oraya gitti. Eskiden işçi sınıfının düzenlediği pikniklere ne biçim bir şey olduklarını bile bilmeden, sık sık giderdi. Parka girince, eski heyecanlarının yeniden teptiğini hissetti. Ne de olsa bunlar, bu işçi sınıfı, onun cinsin-dendi. O, onlar arasında doğmuş, onlar arasında yaşamıştı ve her ne kadar bir süre için onlardan ayrı kalmışsa da, yine onların arasına dönmek güzel bir şeydi.
Birisinin:
— Eğer bu Mart değilse, dediğini duydu. Hemen arkasından da samimi bir el omzuna dokundu. — Nerelerdeydin bunca zamandır? Denizlerde miydin? Hadi gel de bir kadeh at. Aralarında ufak tefek bazı mesafeler, şurada burada bir, iki yeni sima yine o eski halktı Martin'in kendini içinde bulduğu. Bir tane bile duvarcı yoktu aralarında, tıpkı eski günlerde, pazar pikniklerine gittikleri zamanlardaki gibi, pikniğe gitmek, dans etmek, dövüşmek, eğlenmek için gelmişlerdi. Martin, onlarla birlikte içmeye başladı ve yeniden insan olduğunu anladı. Onları bırakmakla ne aptallık etmişim diye düşündü; eğer onların arasında yaşayıp da, kitaplarla, yüksek katlardaki kişilere boş verseydi, payına düşen mutluluğun daha büyük olacağından emindi. Bununla beraber, bira eskisi kadar tatlı gelmedi ona. Biranın, eski tadı kalmamış gibiydi. Bunu, Brissenden'in kendisini köpüklü biraya alıştırıp eski tat alma zevkini bozmuş olmasına yordu ve acaba, aynı şekilde kitaplarda, şu arkadaşlarıyla aralarındaki o eski dostluğa bozdu mu, diye düşündü. Kendi kendine bozulmuş olamayacağına karar verdi ve dans pavyonuna doğru yürüdü. Orada lehimci Jimmy'ye rastladı; Jimmy'nin yanındaki uzun boylu sarışın, Martin'e yanaşmak için öbürünü hemen bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Martin Eden
General FictionRoman, Martin'in aşkı uğruna eğitimsiz genç bir işçiden başarılı ve rafine bir yazara dönüşüm mücadelesini anlatır. Kahramanı hedefine ulaştığında ise motivasyonunu ve heyecanını çoktan yitirmiş, trajik bir sona doğru sürüklenmektedir artık...