XXVI
Okuduklarını, düşündüklerini kaleme almış, beyninin kıvrımlarında dolaşan düşünceleri insanlara anlatmaya başlamıştı. Okuduklarını düşünmüş, yorumlamış, gerektiğinde farklı kimlikler sunmayı başarmıştı. Zamanın ruhu ve bedeni üzerinde oluşturduğu büyük ağırlıkları azimle yenmeyi başarmıştı. Güneşin üzerine doğduğunu görmüş ama aynı güneşin kaybolduğunu da en sert şekilde görmüştü. İşte öyküleri yine 'para etmez' olmuştu. Yine kapısı başarısızlık zinciriyle donanmaya başlamıştı. İşte bu süre içerisinde başarı Martin'in adresini kaybetmiş, postacılar artık kapısını çalmaz olmuş, küçük de olsa çek ve başarı getirmez olmuşlardı. Pazarları ve tatil günleri de dahil olmak üzere, tam yirmi beş gün, otuz bin kelimelik uzun bir deneme olan, "Güneşin utancı" üzerinde çalıştı. Bu, Maeterlinc okuluna yöneltilmiş bilinçli bir hücumdu maddi bilimin zirvelerinden, hayalperestlere yapılan, ama kesinleşmiş gerçeklerle uzlaşabilecek cinsten birçok güzellik ve harikalara da yer veren bir hücum. Bundan az bir zaman sonra bu hücumu, "Hayalperestler", "Ben'in Değer ölçüsü" adlı iki kısa denemesi takip etti. Martin, kısa, uzun denemelerinidergiden dergiye götürmek için masraflara girmeye başladı. "Güneşin utancı" adlı denemesiyle uğraştığı yirmi beş gün içinde, ucuz yazılarından altı buçuk dolarlık sattı. Bir şakası ona yarım dolar getirdi, önemlice bir haftalık mizah dergisine sattığı bir ikincisi bir dolar kazandırdı. Sonra iki mizahi şiiri, arka arkaya iki dolar ve üç dolar getirdi. Bunun bir sonucu olarak, kredisi de tükendiğinden, bisikletiyle takım elbisesi yeniden rehinciyi boyladı. Daktilonun sahipleri, kiranın peşin olarak ödeneceği hususunda anlaşmaya vardıklarına ısrarla vurgu yaparak, para için feryat edip duruyordu.
Yaptığı ufak tefek satışlardan cesaretlenen Martin, tekrar ucuz eserlere döndü. Belki de hayatını bunlarla kazanabilirdi. Gazetelerin kısa öykü sendikaları tarafından reddedilmiş olan yirmi kadar küçük öyküsü, masanın altında istif edilmiş duruyordu. Gazete öykülerini nasıl yazmamak gerektiğini keşfetmek için bunları yeni baştan okudu ve böylelikle mükemmel bir formül düşünüp buldu. Gazete öykülerinin asla trajik olmaması, kötü bir şekilde bitmemesi ve asla dil güzelliğine, düşünce ustalığına ve gerçek bir duygu tatlılığına sahip olmaması gerektiğini anladı. Duygu bulunmalıydı, hem de bol bol, ama hani gençliğinde tiyatronun zencilere mahsus balkonundan seyrettiği, alkış tufanıyla karşılanan "Tanrı Vatanım ve Çarım İçin" ile "Fakir Olabilirim, Ancak Namusluyum" cinsinden oyunlar da olduğu gibi saf ve soylu duygu bulunmalıydı. Bu gibi yöntemleri öğrenen Martin, öykülerinin tonu için, "Düşes" adlı esere baş vurdu ve formüle dayanan bir karışım ortaya çıkardı. Formülü şuydu: 1)
Bir çift aşık birbirinden koparılıp ayrılmıştır. 2) Bir kimsenin veya bir olayın yardımıyla yeniden biraraya gelirler. 3) Düğün çanları, üçüncü kısım, hiçbir zaman değişmeyecekti, ama birinci ve ikinci kısımlar, istenildiği kadar çeşitlendirilebilirdi. Böylece, aşık çift yanlış anlaşılmış sebepler, kaderin bir cilvesi, kıskanç rakipler, öfkeli anababa, dolapçı akrabalar, şeytan gibi bir koruma ve buna benzer bir sürü şey tarafından ayrılabilirdi; bir erkek aşığın cesurca hareketi ya da kadın sevgilinin buna benzer bir hareketi sonucunda, aşıklardan birinin kalbinin yumuşaması ile, şeytan korumanın zorla söyletilmesi, dolapçı akrabaların veya kıskanç rakiplerin aynı itirafı seve seve yapmaları, tahmin olunmayan bir sırrın ortaya çıkması, kızın veya erkeğin sabrı ve bunun gibi sonsuz sayıda sebeplerle yeniden biraraya gelebilirlerdi. Kızı, yeniden biraraya gelişleri sırasında evlenmeye razı göstermek çok çekici oluyordu ve Martin yavaş yavaş buna benzer diğer dokunaklı, çekici hileler keşfetti. Ama sondaki düğün çanlarında hürriyeti kısıtlanıyordu Martin'in; yer yarıîsa, gök çökse, düğün çanları yine de çalınacaktı. Formüle göre öykülere girecek kelimelerin dozu; en az iki yüz, en çok da bin beşyüz olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Martin Eden
General FictionRoman, Martin'in aşkı uğruna eğitimsiz genç bir işçiden başarılı ve rafine bir yazara dönüşüm mücadelesini anlatır. Kahramanı hedefine ulaştığında ise motivasyonunu ve heyecanını çoktan yitirmiş, trajik bir sona doğru sürüklenmektedir artık...