II
Böyle zengin ve düzenli evlerde nasıl davranacağını bilemiyordu. Bu yüzden de kabuslarıyla birlikte yemek odasına geçti. Yemek odasına geçerken duruşlar, sendeleyişler; silkinip, ileri atılışlar arasında karmaşa yaşıyor, hareket etmesi bazen olanaksızlaşıyordu. Sonunda başardı ve kızın hemen yanına oturdu. Çatal ve bıçak dizileri gözlerini korkuttu. Bunlar bilinmeyen tehlikelere işaret ediyordu, kısa bir süre büyülenmiş gibi baktı; bunların göz kamaştırıcı görünüşleri beyninde desen halini aldı, bu desen üzerinde yarım güverte şekli oluştu ve hayaller birbirini kovalamaya başladı. Bu hayallerde o ve arkadaşları kınlarından çıkardıkları kılıçlarla kesip, parmaklarıyla tutarak, tuzlanmış sığır eti yiyorlar, alüminyum tabaklar içindeki bezelye çorbalarına dövme demirden yapılmış kaşıklarını daldırıyorlardı. Burun delikleri sığır etinin kesif kokusunu duyarken, kulaklarında da kereste gıcırtıları ve bölmelerin çıkardığı iniltili sesler yankılanıyor, yemek yiyenlerin gürültülü konuşmaları boşlukta yankılar yapıyordu. Onların yemek yiyişlerine bakıp birer domuz gibi yediklerine karar verdi. Burada dikkatli olması lazımdı. Fazla ses çıkarmamalıydı. Bunukafasından bir an olsun çıkarmayacaktı.
Yemek odasındaki masaya göz gezdirdi. Tam karşısında Arthur, onun yanında kardeşi Norman oturuyordu. Bu iki erkeğin kızın kardeşleri olduklarını anımsadı ve kalbi onlara karşı sıcak duygularla doldu. Bu ailenin bireyleri nasıl da seviyorlardı birbirlerini! O an aklından kızın kardeşlerini karşılama öpücüğü geçti. Ana kızın kollan birbirinin beline sarılı, kendisine doğru gelişleri bir anlık bir hayal halinde yanıp sö-nüverdi. Kendi dünyasında anneler, babalarla çocuklar arasında böyle sevgi gösterilerine yer yoktu. Bu, ancak yukarıdaki dünyada ulaşılabilen bir yücelmişlik gösterisiydi. Bu, o dünyada şimdiye kadar, kısa bir anda görebildiği şeylerin en güzeliydi. Bunu takdir ederken, son derece duygulanmıştı; kalbi bu his ortaklığıyla eriyip yumuşuyordu sanki. Bütün hayatında sevgiye susamıştı. Benliği sevginin özlemini çekmişti. Bu var olmanın organik bir isteğiydi. Ama o yine de bunsuz yapabilmiş ve kendini bu yolda pekiştirmişti. Sevgiye ihtiyacı bulunduğundan haberi olmamıştı. Şimdi de haberi yoktu.
Ona göre sevgi sadece faaliyet halindeydi, yapabilmek, dokunabilmek ve hissedebilmekti. Genç adam, Mr. Morse'un bu yemekte bulunmayışından memnundu. Zaten kızla, kızın annesiyle ve kardeşi Norman ile tanışması yeterince zor olmuştu. Arthur'u ise daha önceden az da olsa tanıyordu. Bir de baba ile de tanışmak ona çok ağır gelecekti; buna emindi. Sanki hayatında böylesine çaba göstermemiş gibi geldi ona. En büyük güçlükler bile bunun yanında çocuk oyuncağı gibi kalırdı. Alnı boncuk boncuk terlemiş, gömleği alışık olmadığı bu kadar çok şeyi birdenbire yapmak için harcadığı çaba yüzünden çıkan terle ıslanmıştı. Şimdiye kadar hiç yemediği bir şekilde yemek yemesi, garip birtakım aletler kullanması, çevresine gizlice bakarak her yeni şeyi nasıl becereceğini öğrenmesi, anlayışı üzerine bir sel gibi akmakta olan etkileri alması ve onları zihninde açıklayıp, sıraya koyması gerekiyordu. Kıza karşı duyduğu ve kendisini boğucu, sancılı bir huzursuzluk şeklinde rahatsız eden özlemin farkında olmak; kızın yürüdüğü bu hayat katındaki yürüyüşe adım uydurmak arzusunun dürtüşünü duymak ve zihnini, ona nasıl ulaşacağına dair düşünce ve belirsiz planlar içinde hiç durmadan dolaştırmak... Ayrıca, sırf hangi çatalın, hangi bıçağın ne vakit kullanılacağını kestirebilmek amacıyla gizliden gizliye attığı bakışla, karşısında oturan Nor-man'a veya başka birisine ulaştığında, onun özelliklerini zihni hemen yakalıyor ve bu özellikleri değerlendirmeye, bunların ne olduğunu hep kızla kıyaslayarak sezmeye çabalıyordu. Konuşması, kendine söylenen, ortada dolaşan konuşmaları duyması, devamlı olarak gem vurmak zorunda bulunduğu düzensiz konuşmaya eğik diline rağmen gerektiği zaman cevap vermesi de lazımdı. Bunca sıkıntısına rağmen kafasındaki karışıklıkları arttıran bir de uşak vardı; ortaya halledilmesi lazım gelen birtakım bilmeceler, kelime oyunları çıkaran ve uğursuz bir sfenks gibi, devamlı tehlike halinde sessiz sedasız omzunun üzerinde beliren uşak. Sofrada, el taslarının ne işe yaradığını düşünerek, bütün yemek boyunca huzursuz oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Martin Eden
Tiểu Thuyết ChungRoman, Martin'in aşkı uğruna eğitimsiz genç bir işçiden başarılı ve rafine bir yazara dönüşüm mücadelesini anlatır. Kahramanı hedefine ulaştığında ise motivasyonunu ve heyecanını çoktan yitirmiş, trajik bir sona doğru sürüklenmektedir artık...