18

370 21 0
                                    

XXVIII

Martin'in bütün bütün kendini toparlayıp Ruth'a aşkını ilan etmesinin üzerinden tam bir yıl geçmişti. Bir yıl önce bugün, pastırma yazını andıran bir sonbahar günü tarifsiz sevinçler, tarifsiz mutluluklar içinde birbirlerine aşklarını ilan etmişlerdi. Aradan geçen bir yıl Martin'i çok değiştirmiş, Ruth'u da çok etkilemişti. Yine pastırma yazını andıran bir gündü. Güneşin bulutların arasına gizlenip aya merhaba dediği gurup vaktiydi, alışkanlık haline getirdikleri gibi, yine bisikletleriyle gelip tepede masum çekiciliğiyle kendilerine uğur getiren o en sevdikleri çimenliğe çıkmışlardı. Çimenliğe boydan boya uzandılar. Yazdığı yeni öyküleri Ruth'a okuma aşkıyla dolu olan Martin kendini tutamadı ve hemen ona "Aşk Günleri"ni okudu. Ruth, arada sırada okumadan aldığı keyfi, duyduğu zevki belirten seslerle Martin'in okumasını kesti, son kâğıt yaprağını da diğerlerinin yanına bırakmıştı Martin, Ruth'un vereceği yargıyı bekliyordu. Ruth, Martin'in yargısını dört gözle beklediğini biliyordu, biraz bekledi, durdu, düşündü, insafsız yargısını hangi kelimelerle ifade edeceğini birkaç kez aklından geçirdi, tereddütlerini nasıl dile getireceğini bilmeden duraklaya duraklaya konuştu. — Güzel hem de çok güzel. Ancak bu yazdıklarını satamazsın ki! Bir yazı, bir öykü çok güzel, ilgi çekici olabilir, önemli olan bunları satıp paraya çevirebiliyor musun? Günümüz koşulları parasız hiçbir şey olmayacağını yeterince anlatmıyor mu? Eleştiri düzeyini yükselttiğini anımsadı ve yalvaran bir tavırla: — Ne demek istediğimi anlıyorsun, değil mi?" dedi. Şu yazdığın yazılar var ya, işte bu yazılar pratik değil, bu arada önemli olan bir şey daha var; bu yüzden, belki de kabahati yayınevlerinde aramak lazım, ama senin yazılarınla hayatını kazanmana engel olan bir şey var. Sevgilim, sakın beni yanlış anlama, seninle övündüm, bana en büyük gururu verdin, en önemlisi de; bu şiirleri benim için yazmış olman. Ama bunlar bizim evliliğimizi sağlayamaz ki. Anlamıyor musun, Martin? Beni menfaatçi, paraya düşkün bir insan sanma. Benim yükünü omuzlarımda hissettiğim şey aşk, gelecek düşüncesi, yani geleceğimiz. Birbirimizi sevdiğimizi anlayalı beri koskoca bir yıl geçti, ama düğün günümüz hala eskisi kadar uzak. Düğün günümüzden böyle söz ediyorum diye beni arsız, yüzsüz sayma, zira gerçekten de her şeyim buna bağlı. Madem yazmayı bu kadar seviyorsun, madem yazılarına bu kadar bağlısın, neden bir gazetede iş bulmuyorsun? Neden iyi bir muhabir olmayasın? Hiç değilse bir süre için?

Martin sessizliğin kollarına sıkıca sarılmıştı, alçak, monoton bir sesle: — Gazetecilik üslubumu bozar, diyerek devam etti, üslup azanmak için ne kadar emek gerekir bilemezsin, bir yazarı diğerlerinden ayıran en önemli nokta üsluptur. Kendi üslubumu oluşturana kadar ne kadar çok emek verdiğimi bilemezsin. Ruth: — Peki ama o yazdığın öykücükler. Onlara ucuz eserler diyordun sen. Onlar bozmadı mı üslûbunu? diye sordu.

— Hayır, iki durum arasında farklılıklar var. Bu öykücükler, bütün bir gün üsluba uygulamak için uğraşıp didinildikten sonra meydana getirilmiştir. Halbuki muhabirin bütün çalışması sabahtan akşama kadar ucuz bir çalışmadır ve hayatın en yüksek amacıdır. Hem de kasırga gibi hayatın; sadece mevcudu yaşayan, ne geçmişi, ne de geleceği olan bir hayatın. Pek tabii muhabir üslubundan başka hiçbir üslup düşüncesi taşımaz, bundan ötürü de onun eseri edebiyat olamaz. Şimdi tam üslubum şeklini alır, billurlaşırken, muhabirlik yapmak, intihara kalkışmaktan başka bir şey olmaz. Gerçekten de yazdığım her öykücük, öy-kücüklerin her kelimesi, kendime, kendi izzetinefsime, kendi güzellik anlayışıma bir saldırıdır. Sana bu işin tiksindirici olduğunu söyleyebilirim. Bunları yazmakla günah işledim ben. Satılmadıkları zaman da, hatta elbiselerim rehine bile gitse, gizliden gizliye bir sevinç duyuyordum. Ama, "Aşk Şiirleri" ni yazarken, duyduğum zevk! En soylu bir yaratış zevki! İşte bu hepsinin acısını çıkarmaya yetiyordu. Martin, Ruth'un yaratış zevkinden, üretimin insan üzerinde yarattığı maneviyattan bir şey anlamadığını bilmiyordu. Gerçi bu "yaratış zevki" terimini ilk kez Ruth'un ağzından işitmişti Martin. Ruth yaratış zevki hakkında bazı şeyler okumuş, sanat tarihi mezunu unvanını alana kadar üniversitede bunun üzerinde çalışmıştı; ne var ki, Ruth kendisi orijinal, yaratıcı değildi. Onun kültürünün bütün belirtileri, havan dövü-cünün hınk deyicicisinin hınk deyiciliğinden ibaretti.

Martin EdenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin