5

592 42 0
                                    

VI

Martin Eden narin elleri, güzel ruhu ve alımlı bedeniyle masalsı bir dev gibi hayatını kuşatmış olan kızı görmeyi arzuluyordu, bu arzu öylesine büyük ve derindi ki karnı midesine yapışmışların açlığı, çölde kalmışların susuzluğu içindeydi. Bu duygusallık içinde onu arayacak kuvveti bulamıyordu. Hem arasa ne yapacaktı, görgü denen o korkunç takıntıyı ateşleyip etrafı yakmaktan korkuyordu. Yakınca ne olacaktı? Bu yüzden erken aramış olmaktan korkuyordu.

Ookland ve Berkeley kütüphanelerine kendini, kız kardeşi Gertrude, Marian ve Jim'i kütüphaneye üye yapmak için saatler geçirmişti, üye kayıt kartları doldurmuş, sonuncusunu da ancak birkaç şişe bira parasına üye olmaya razı edebilmişti. Kitap alabilmek için kendisine verilen dört karta sahip olduktan sonra hizmetçi odasındaki gaz lambasını gece geç vakitlere kadar yakmış, bu yüzden de Mr, Higginbotham haftada elli sent fazla para kesmişti.

Okuma aşkı ve şevkiyle okuduğu kitaplar huzursuzluğunu daha da artırmaktan başka işe yaramamıştı. Kitapların her sayfası, bilgi alanına açılan minicik birer delikten farksızdı. Açlığı okudukça artıyordu. Ama hangi kitapları okuyaraktan başlayacağını bilmiyor, bu kadar hazırlıksız yakalanışına akıl erdiremi-yordu. Kitap dünyasına öylesine yabancıydı ki, her okurun rahatlıkla bilmesi gerektiğini açıkça anladığı en genel giriş bölümlerini bile bilmiyordu. Aynı şey, kendisini zevkten deliye döndüren okuduğu şiirler için de geçerliydi. Swinburne'un şiirlerini mümkün olduğunca buldu ve okudu. "Dolores"i iyice anladı. "Herhalde Ruth bunu anlamamış" diye karara vardı. Aristokrat ve kibar bir hayat yaşayan Ruth nasıl anlayabilirdi ki? Sonra Kipling'in şiirlerine döndü ve bu şiirlerde, kendisinin bildiği şeyleri kavrayan canlılık, oynaklık ve ihtişam onu alıp geniş geniş denizlere sürükledi. Adamın hayatla olan duygudaşlığına ve insanın ta içerlerine sokulan psikolojisine hayran oldu. "Psikoloji", Martin in dağarcığına katılmış yeni bir kelimeydi. Bir sözlük satın almış, bu iş de onun birikmiş parasını azaltıp, daha fazla para bulmak için denize açılmak gününü yakınlaştırmıştı. Sonra bu iş, parayı pansiyonerleri yoluyla kazanmayı tercih edecek tipte olan Mr. Higginbotham'ı kızdırmıştı.

Martin, gündüzleri Ruth'un evinin çevresine yaklaşmaya cesaret edemiyordu ama gece olunca bir hırsız gibi gizli gizli Morse'ların evinin etrafında dolaşıyor, kaçamak bakışlarla pencereleri gözetleyip Ruth'u barındıran duvarlara sevgi dolu gözlerle bakıyordu. Birkaç keresinde Ruth'un kardeşleri tarafından az daha yakalanacaktı. Bir defasında da Mr. Morse'un arkasından kentin aşağısına kadar sürüklenmiş, aydınlık sokaklarda adamın yüzünü inceleyerek hep, ah bir ölüm tehlikesiyle karşılaşsa da o da atılıp onun babasını kurtarsa, diye içinden geçirmişti. Bir başka gece de, ikinci kat pencerelerinden birinde bir an için Ruth'u görüp tuttuğu nöbetin karşılığını almıştı. Onun yalnız başıyla omuzlarını ve bir ayna karşısında saçlarını yapmak için kaldırdığı kollarını görmüştü. Sadece bir an için görebilmişti, ama bu, onun için uzun bir zamandı ve damarlarındaki kanı tutuşturup kaynatmaya yetmişti. Sonra Ruth perdeyi indirmişti. Bu onun odasıydı, bunu öğrenmişti; bundan böyle de sık sık oraya gelip sokağın karşı tarafındaki bir ağacın gölgesine saklanarak durmaksızın sigara içer olmuştu. Bir akşam da bir bankadan çıkan, Ruth'un annesini görmüş ve Ruth'u kendisinden ayıran korkunç mesafenin bir başka kanıtını elde etmişti. Ruth, bankalarla iş gören bir sınıftandı. Halbuki kendisi hayatında bir kere bile bir bankanın içine adımını atmış olmadığı gibi, kafasında da buna benzer kurumların sadece çok zengin ve çok kudretli kimseler tarafından ziyaret edildiğine dair bir fikir vardı.

Martin sanki manevi bir devrim geçiriyordu. Ruth'un temizliği ve saflığı onun ruhunda büyük bir etki yaratmış ve Martin, içinden bir sesin temiz olmak gerek diye haykırdığını duymuştu. Eğer Ruth'la aynı havayı teneffüs etmeye layık olmak istiyorsa temiz olması gerekiyordu. Dişlerini diş fırçasıyla, bir eczane vitrininde bir tırnak fırçası görüp de bunun ne işe yaradığını anlayıncaya kadar, ellerini de bir bulaşık fırçasıyla fırçaladı. Tırnak fırçasını satın alırken tezgahtar onun tırnaklarına bakıp bir de tırnak törpüsü teklif etti ve böylece Martin Eden bir bakım eşyasına daha sahip oldu. Kütüphanede, vücut bakımıyla ilgili bir kitaba rastladı ve hemen Jim'i hayretten hayrete düşüren yeni bir adet çıkararak, her sabah soğuk suyla banyo yapmaya başladı. Bu işten dehşete düşen ve bu gibi fazla süslü fikirlere pek rağbet etmeyen Mr. Higginbot-ham ise Martin'den su parası kessin mi kesmesin mi diye ciddi ciddi düşünüp durdu. Martin, buruşuk pantolonları konusunda da büyük bir adım attı. Bu konuda artık uyanmış olduğu için, işçi sınıfının giydiği, dizleri çuvala dönmüş pantolonlarla, işçi sınıfından üstün erkeklerin giydikleri pantolonlardaki dizden ayağa kadar inen dümdüz çizgi arasındaki farkı çabucak fark etti. Ayrıca bunun sebebini de öğrenip ütü ve ütü tahtası aramak için kız kardeşinin mutfağının altını üstüne getirdi. Başlangıçtaki maceraları kötü oldu ve pantolonunu bir daha işe yaramayacak şekilde yakıp bir yenisini almak zorunda kaldı. Bu masraf da denize açılma gününü daha çok yakınlaştırdı. Fakat reform, sadece dış görünüşte kalmayıp, derinlemesine olmuştu. Hala sigara içmeye devam ediyordu, ama içki içmiyordu artık. O zamana kadar Martin Eden içki içmeyi erkeklere en çok yakışan şey diye görüyor ve birlikte içtikleri çoğu kimse sızıp masanın altına yuvarlandığı halde, kendisinin ayık kalmasını sağlayan dayanıklılığı ile övünüyordu. Artık ne zaman bir denizci arkadaşıyla karşılaşsa birbirlerine eskiden olduğu gibi sesleniyor, fakat Martin kendine ya hafif bir bira ya da bir portakallı gazoz ısmarlıyor ve diğerlerinin kendisine ufak yollu takılmalarına ses etmeden katlanıyordu. Onlar sarhoş olurlarken, Martin onları inceliyor ve içlerindeki hayvanlığın nasıl kabarıp onları avucuna aldığını görerek, artık onlara benzemediği için Tanrı'ya şükrediyordu. Belirli bir miktar içtikten sonra kendilerini unutuyorlar ve bir defa da sarhoş oldular mı o, sönük, budala ruhları Tanrıların ruhu seviyesine ulaşıp, her biri kendi sarhoş arzular cennetinin birer yargıcı kesiliyordu. Martin için artık sert içki ihtiyacı diye bir şey kalmamıştı. Artık o, yepyeni ve daha derin sarhoş olma yollan bulmuştu. Kendisine aşkı tanıtıp, yüksek ve sonsuz yaşamı gösteren Ruth'a sarhoş oluyordu; beyninin içine, onu kemiren on binlerce ihtiras kurdu sokan kitaplarla sarhoş oluyordu; kendisine eskisinden daha üstün bir sağlık kazandırıp bütün vücudunun fiziki yaşamla dolup taşmasını sağlayan, yeni yeni kazandığı temizlik kavramıyla sarhoş oluyordu. Bir gece, kör talih belki rast gider de onu görürüm diye tiyatroya gitti ve oturduğu ikinci balkondan gerçekten de gördü.

Martin EdenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin