18.Bölüm: "Karavan."

4.4K 676 2.1K
                                    

Merhaba güzel kızlarım ve yakışıklı beylerim. 💙

Yukarıdaki müziği açalım ve kendimizi kitabın satırlarına bırakalım.

Sınır 150 oy 2000 yorum!

"Yağmurlar yağmazsa, temizlenebilir miyiz kirlerimizden?"

İyi okumalar canımsular🍦

İyi okumalar canımsular🍦

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

18.Bölüm: "Karavan."
"Uyuma, artık uyanma zamanı..."

Bir hastane koridorunda çaresizce beklemek, ufak ufak ağlamalar duymak, sevdiğin kadının içerde olduğunu bile bile, hayata tutunmaya çalıştığını bile bile bir şey yapamamak! Yaşanmış ve yaşanabilecek en berbat duygu. Göz kanallarımdan, dudaklarıma kadar süzülen yaşlar kurumuş dudaklarımı nemlendiriyordu. Sarp bir köşede Yaprak'ı teselli ediyor. Annesi Ezgi'nin camının önünde çaresizce bekliyor. Herkes bir bekleyiş içerisinde. Zaten hayatın anlamı da bu değil midir? Hepimiz bekleriz, bazen bir anı bekleriz, bazen birisini, bazen de bir otobüsü bekleriz. Ama her zaman bekleriz. İsteklerimizin gerçekleşmesi için sabır gerekir, gidenin gelmesi için sabır gerekir, beklemek gerekir! Ve ben çok sabırsız bir insanım. Her an o yataktan kalkıpta Amcacığım deyip gülerek sarılacakmış gibi hissediyorum. Bu anı bekliyorum işte ben de. Ezgi bir haftadır yoğun bakımda. İki gün önce gördüğü kabuslar yüzünden bir kere kalbi durdu. Doktorlar her şeye hazırlıklı olun diyor.

Kendi hastanemde onun için elimden hiçbir şey gelmiyor ya... en acı verende bu zaten. Onu cebimde ki, babamın lanet parasıyla dahi kurtaramıyorum. 

Ezgi'nin odasının kapısında öylece çökmüş bekliyorum. Kafamı kapıya dayadım sanki kalp atışlarını duyabilecekmiş gibi, yardım isterse el uzatabilecekmiş gibi... Gözüm kolumda ki saate takıldığında saatin geceyi geçtiğini fark ettim. Üç gündür hiç uyumamıştım. Kahvelerle ayakta duruyordum.

"Yağız hadi biraz eve git sen, bak biz buradayız. Hatta istersen Sarp'ta seninle gelsin. Helak oldun günlerdir uyumadın." Yaprak'ın sesiyle kafamı ona çevirdim. Yaprak benden daha iyi durumdaydı. Hastanede ayarladığım odada nöbetleşe uyuyorlardı Ezgi'nin annesiyle. Ne kadar bırakıp gitmek istemesem de o kadar yorulmuştum ki, Yaprak'ı da daha fazla konuşturmadan yavaşça doğruldum. Çünkü ısrar edip zorla da olsa beni göndereceğini biliyordum.

Ayağa kalktığımda cama sol elimi yaslayıp, camın arkasında ki Ezgi'nin elini tutmaya çalıştım. İçimden sessizce mırıldandım. "Sen çok güçlü bir kadınsın. Seni seviyorum ufaklık." O sırada Ezgi'nin gözünden bir damla yaş yanaklarına süzüldü. Sanki beni duymuş gibi, hissetmiş gibiydi. O güzel gözlerinden düşen yaşı silememek. Daha fazla acı verici çok az şey yaşamıştım. Elimi camdan ayırıp ağır ve durgun adımlarla koridorun sonundaki merdivenlere doğru ilerledim.

"Ben de geleyim mi Yağız?" Sarp'ın sorusunu duyduğumda cevap vermeden elimi hayır anlamında havaya kaldırdım ve duraksamadan devam ettim.

Hastaneden bitkin bir şekilde çıkarken tüm bakışlar üzerimdeydi. Hepsine, "İlk kez mi sevdiği kadını kaybetme korkusu yaşayan, bir adam görüyorsunuz lan!?" Diye bağırasım geldi. Bu azgın öfkemi zar zor da olsa durdurarak hastaneden çıktım. Sahilden yürürken açık olan bir tekel gördüm. Elimi arka cebime attım ve cüzdanımın yanımda olup olmadığını kontrol ettim. Tekele girip dolaplara öylece bakınmaya başladım. Hangisinden alacağıma karar veremediğim için, takati kalmayan ayaklarımı salarak kendimi yere bıraktım.

"Beyefendi iyi misiniz?" Kasiyer çocuk önüme geldiğinde tek düze bir sesle,

"Hepsinden birer tane, ileride ki dondurma karavanına getirirsin."

"Efendim emin misiniz?"

Sorusuna cevap vermeden cüzdanımda ki tüm nakdi avucuna sıkıştırıp, dükkandan sendeleyerek çıktım. Karavana ulaştığımda cebimden zorla anahtarı çıkarıp, kilitli olan kapıyı açtım. Karavanın satış camınıda açtım. Kenarda duran taburelerden birine oturup açılan satış camından o muhteşem manzarayı izledim. Daha önce böyle derinlemesine gökyüzüne ve denize dalmamıştım. Hal bu ki o kadar çok şey gizliymiş ki, bu iki mavilikte de. Biraz sonra kapıdan içeri eline iki büyük poşetle, az önce ki kasiyer çocuk girdi.

Poşetleri bıraktıktan sonra verdiğim paranın bir kısmını da tezgahın üzerine bıraktı. Bir şey dememe fırsat dahi olmadan, "Afiyet olsun efendim." Deyip hızlıca uzaklaştı. Ben olsam ben de kendimden kaçardım herhalde. Tam o sırada hafif bir esintiyle beraber yağmur çiselemeye başladı. Poşetten çıkardığım biralardan birini açtım. Şişeyi kafama diktiğimde gözlerimi kapattım. Su gibi fondip yaparken, Ezgi'nin ilk tanıştığımız gün ki sözleri geldi aklıma.

"Yağmurlar yağmazsa  temizlene bilir miyiz, kirlerimizden?"

Arka arkaya açtığım her bir şişe de, her anımız salisesi salisesine gözlerimin önünde  geçti. Hani ölürken gözünün önünden geçer ya, hayatın film şeridi gibi. Sanki ölüyordum da sadece Ezgi'yle olan anılarım gözlerimin önünden geçiyordu. Ölürken gözünün önünden geçer ama bunlar bir de benim kalbimden geçiyordu. Hislerimden, duygularımdan, zihnimden. Damarımda dolaşan her bir kan hücresinde.

"Sen benim kanıma işledin Ezgi... En derinime."

***

Bu bölüm hakkında ki düşüncelerinizi ve gelecek bölüm hakkında ki tahminlerinizi bekliyorum.

Sizleri çok seviyorum. Görüşmek üzere canımsular 💙

VİŞNE (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin