/Bölüm-8/

344 27 38
                                    


Jisoo'dan.
Sabah uyandığımda hava bozmuştu. Çünkü her sabah gün ışığıyla uyanıyordum.
Güneşin karanlık hayatıma bi umut olduğunu düşünüyordum.

Benim hava durumu hastalığım var. Yağmuru sevsem de hava bulutlu olunca kötü oluyorum.
Zaten karanlık hayatımda boğulurken bi de böyle havalar beni tamamile öldürüyor.

Yağmur yağdığında hastalanacağımı düşünmeden dışarı çıkıp yağmurun tüm bedenimi sarmasına izin veriyorum.
Ve ağlıyorum. Yağmurla birlikte ağlıyorum.
O benim dert ortağım. Çünkü o da benimle birlikte ağlıyor...

Yağmurun narin damlaları göz yaşıma karışıyor...
Ve göz yaşlarımı siliyor, o narin damlalarını yüzüme dokunduruyor.
Benimle ağladıktan sonra beni iyileştiriyor...
Bu hayatta belkide yalnız kaldığımda beni iyileştirecek tek şey yağmur...
...

Hava bozsa da yağmur hala yağmıyordu.
Sadece kara bulutlar gök yüzünü kaplamıştı.

Kalkıp sabah rutinimi hallettikten sonra yürüyüşe çıkmaya karar verdim.
Kahvaltı yapmamıştım.
Ve doğrusu hiç yemek yiyesim gelmiyordu.
Üzerime dar, siyah pantolon, uzun kollu bi gömlek ve deri ceket aldım.
Sonbahar... en çok sevdiğim ve en çok ağladığım mevsim...hoşgeldin...
Acaba bu yıl bana hangi sürprizlerle geldin...

Saçımı at kuyruğu yaptım, ayakkabılarımı giydim ve telefonumu alıp evden çıktım.

Sahile doğru yürüyorum.
Ve evet. Beklediğim dert ortağım geldiğini bi iki damlayla haber vermişti...

Herkes şemsiyeyle çabucak gideceği menzile ulaşmak için adımlarını hızlandırırken ben yavaş adımlarla yürüyordum.
Kafamı kaldırıp damlaların yüzüme dokunmasına izin vermiştim.
Ne zaman ağlamaya başlamıştım bilmiyorum...

Artık tamamen sırılsıklam olmuştum. Ve midem daha fazla yağmurla dertleşmeme izin vermemişti.
Artık ayakta zorla durabiliyordum. Sahile en yakın olan restorana gittim.
Herkes şaşkınlıkla bana bakıyordu.
Bense umursamadan pencerenin kenarındaki bi masaya oturdum.
Garson yanıma gelip bana birşeyler söylüyordu.
Kafamı çevirdiğimde
Gr: Burası bay Jeon'un masası. Burada oturamazsınız. Sizi başka masaya alalım lütfen.
Js: Ne olmuş yani?
Masayı yiyecek değilim ya.
Ben yerim sonra da bay Jeon'un gelip yer.
Ne var bunda?
Gr: Şu saatlerde gelmesi gerekiyor ama. Şimdi masayı hazırlamam lazım.
Js: Hazırla o zaman ne duruyorsun? Ben yerim sonra o yer. Ne de olsa o da insan ben de.
Gr: Ama hanımefe-
JK: Sen masayı hazırlamaya başla.
Gr: Hoşgeldiniz efendim.
Ben bayana kalkmasını söyledim ama-
JK: Işini yap. Sorun yok.
Gr: Tamam efendim.

Js: Bay Jeon dediği sen miydin?
Bilmiyordum.
JK: Olabilir. Ne de olsa koskoca Kore'de Jeon soyadlı biri bi tek ben değilim.
Bu arada sen Jisoo olmalısın. Merhaba.
Js: hm hm. Merhaba.
Ben gideyim artık sen kahvaltını yap.
Jisoo masadan kalkarken Jungkook kolundan tutar
Gitmene gerek yok. Seni yemem. Birlikte yemek yiyebiliriz.
Öyle değil mi?
Js: Hmm. Tamam.
Jisoo bi an kafasını tuttu ve dengesini kaybedip masaya tutundu.
JK: Hey hey. Iyi misin??
Tamam. Otur şöyle.
Herhalde aç olduğun içindir.
Js: Sorun yok. Iyiyim ben.
JK: s-sen sırılsıklamsın!
Hasta olacaksın. Delirdin mi??
Js: Boşver.
Jungkook elini Jisoo'nun alnına dokundurdu.
JK: Senin ateşin var.
Hemen hastaneye gitmeliyiz.
Ama öncesinde birşey yemelisin.

Who Are You...? [W.A.Y]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin