Giriş

1.5K 31 20
                                    

Y/N: Bu hikaye slow burn'dür. Sabırlı olun :) bol miktarda orijinal yan karakter, eser miktarda argo barındırır. İyi okumalar dilerim. 


1 Eylül 1971, Londra

Koyu kızıl saçlı minik kız, tren vagonunda zıplayarak dolaşıyor, gözleri her yerde arkadaşını arıyordu. Bütün kompartıman kapılarını tek tek çalıyor; içeri şöyle bir göz gezdiriyor, sonra ise "Affedersiniz, arkadaşımı arıyordum da," diyerek diğer kapıya doğru yöneliyordu ve bu sırada ise bazı öğrenciler yanından geçerken ona tuhaf bakışlar atıyordu. Lily onların neden böyle yaptıklarını anlayamadı; belki de rahatsız edilmekten hoşlanmıyordular. En yakın arkadaşıyla göz göze gelme umuduyla arkasına döndü. Ona haber vermeden gitmiş miydi yoksa? Ya başına kötü bir şey gelmişse? Ya onu bir daha göremezse? Hakkında hiçbir şey bilmediği bir dünyada nasıl yaşardı?

"Hey, hop –dikkat et!" diye bağırdı birisi. Lily aklında kurguladığı kıyamet senaryolarıyla o kadar meşguldü ki önünde duran çocuğu fark etmemişti; kim olduğunu merak ederek başını kaldırdı ama yalnızca kendisine kaba kaba bağıran biriyle karşı karşıya geldi.

"Az kalsın balkabağı suyumu üstüme dökecektim!" diye bağırdı çocuk; yaşına göre uzun boyluydu ve Lily'ye bakmıyordu bile. "Annemden Noel hediyesi, aslına bakarsan kirlenmesi daha iyi olurdu... Cidden, babam bu aptal kazağı giymem gerektiğini söylüyor. Hey, benim Çikolata Kurbağa kartım nerede? SIRIUS! Onu hemen bana ver, elimde başka Morgana yok! Seni anneme söyleyeceğim!"

Lily uzun, siyah saçlının peşinden koşan çocuğun arkasından bakakaldı. Defalarca özür dilese bile duymamıştı onu, Lily tek kaşını kaldırarak yoluna devam etti. Annesi Lily'ye daima yabancılara karşı kibar ve nezaketli davranmasını söylemişti; ancak büyük ihtimalle bu trendekiler için geçerli değildi. Herkes öyle kabaydı ki...

Yürümeye devam ederken, tam altının ortasına doğru gelen altın rengi bir parıltı fark etti. Gözlerini kısarak onu incelemeye çalıştı. Havai fişeklere benziyordu, ama havai fişekler böyle hareket etmezdi. Parıltıyı takip etti. Yaklaşık on tane kapının önünden geçtikten sonra, parıltı durdu ve aniden yok oldu. Lily içeri girdi, çok özlediği arkadaşına sarıldı.

"Severus... " diye söylendi soluk soluğa, "çok endişelendim, nerelerdeydin, trene bindiğimden beri seni arıyorum!"

"Ben de seni arıyordum ama bulamadım. Perondan geçemediğini veya Muggle'lar ile sorun çıktığını düşünmüştüm," dedi siyah, yağlı saçlı oğlan.

"Bu kelimeyi kullanmamalısın," diye mırıldandı Lily sessizce, "lütfen, onlar benim ailem."

"Tabii, eğer sen öyle istersen." Çocuğun yüzü bariz bir şekilde düştü. Hayal kırıklığına uğramıştı. Ama büyücüler dünyasında oldukça normal bir kelimedir. Yakında alışırsın." Koltuklara karşılıklı oturdular.

"Umarım," dedi Lily. "Ama bence çok kaba bir kelime, yani onlar da tıpkı bizim gibi, sadece büyü yapamıyorlar ve..." Sözü yarıda kaldı. Kapının önünde yine altın rengi bir parıltı belirdi ve diğerinin önünde duran çocuk gayet rahat bir tavırla kapıyı açtı.

"...ve sonra anneme kedi istemediğimi, kedileri hep kızların aldığını söyledim. Annem ise istersem bir baykuş alabileceğimi söyledi. Hem postacılık da yapabiliyorlar, oldukça kullanışlı, değil mi? Sonra Diagon Yolu'na gittik ve bana kocaman, siyah bir baykuş aldık. Hatta ismi de Bayankuş. Sana gösterirdim ama eşyalarım şu anda yanımda değil."

Lily hararetle konuşmaya devam eden iki çocuğu görmezden geldi. Bu insanlar hakkında gerçekten de hiçbir şey bilmiyordu. Severus olmasaydı ne yapardım, diye düşündü.

Marauders Era 1 - Karanlık ÇökünceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin