Y/N: Yazması en keyifli bölümlerden biriydi. İyi okumalar dilerim.
Farklı açılardan bakacak olursak, herkesin kendine has bir sorunu ve düşüncesi vardı. Örneğin Euphemia Potter, ne zamandır hazırladığı ve gözü gibi baktığı pastalarının bir kısmı gece atıştırmasına çıkan oğlu James tarafından yendiği için, yaşlı ev hanımının içi keder doluydu. "Bir daha sana pasta yok," demişti Euphemia, sabahleyin tüm evi ayağa kaldırarak.
James Potter pek ilgilenmiş gibi görünmüyordu çünkü aklında, şafak vakti boş bir mideyle mutfakta gezmeye çıktığında, mutfak tezgahında, hiç de görmek istemeyeceği pozisyonlarda gördüğü Aylak'la Patiayak vardı. James ikilinin önünde durmuş, hâlâ rüya görüyor olabileceğini düşünerek gözlerini kırpmış, gözlüklerini bozuk televizyonu açıp kapatır gibi takıp çıkarmış, sonra da gördüğü manzaranın gerçekten de Aylak'la Patiayak olduğunda karar kılmıştı. "Tezgah..." demişti kalın, uyku mahmuru sesiyle, "tezgahımda ne yapıyorsunuz... Aylak, neden Patiayak'ın saçlarından öyle tutuyorsun, Patiayak, neden öyle..."
"Hâlâ rüya görüyorsun, Çatalak," demişti Remus Lupin, Dolunay'ı yeni atlatmış vücudu yara bere içinde ve pencerelerden sızan şafak güneşi altında ışıldayan teni epey terliydi. "Bu gerçek değil. Şimdi pastanı da alıp yatağına dön. Sabah kalkınca bu rüyanı çoktan unutmuş olacaksın. Bak, Lily yatakta seni bekliyor."
"Lily... Lily, geliyorum..." Omzunda uyku cüppesi ve elinde pasta tabakları, James hayalet görmüş gibi bir suratla usul usul odasına dönmüştü.
"Bu çocuk salak," dedi Sirius, "hadi, sıra bende."
Veya Sirius Black. Geç kahvaltıda bu olay yaşanırken (yerlerinde olmayan pastalar ve James Potter'ın haşlanması), kendisi harıl harıl kazak örmekle ilgileniyordu. Bacaklarını kapalı tutamıyordu, kıçı da epey acıyordu, ama olsun. Şu son iki yıldır Noel kazakları örmeye merak salmıştı (hakkını yemeyelim, gerçekten de iyi örüyor). Kendisininki de dâhil olmak üzere toplam yedi adet kazak ören Sirius, şimdi de gökkuşağı renkli bir atkı örüyordu, ismi Scarfy olacaktı. "Yeter, yeter," diyordu Marlene, ama Sirius durmuyordu; örüyor, örüyor ve örüyordu...
"Bu gece ıslak rüya gördün mü, Çatalak?" diye sormuştu Sirius, öğle vakti yeni uyanan James'i görünce saf alaycı bir sesle.
"Ben mi?" James'in kafası karışmıştı. "Yoo. Hey —belki de Lily..."
"Evet, Lily'yi gördün işte! Ee, ne yapıyordunuz?"
"Tezgahtaydık, bana şey yapıyordu..." Pozisyonu göstermeye çalıştı.
Sirius Black'in gözleri büyüdü. "Oo, düşündüğümden de ıslak! Şanslı piç seni!"
Yüzü çizikler ve yaralar içinde olan Remus Lupin ise, kendi halinde takılıyordu. Elinde yine bir kitap, yanı başındaki küçük kahve masasında ise dumanı tüten, yarısı boş sıcak çikolata vardı. Kayıp Cennet'ten bir sayfayı daha yavaşça çevirdi, alt dudağıyla oynamaya başladı. Ara sıra Sirius'a gözü kayıyordu.
Peter Pettigrew de, artık ne kadar sohbet denilirse, James ile yaklaşmakta olan Quidditch sezonundan konuşuyorlardı. Peter kendini hiçbir zaman oldukça dışa dönük ve konuşkan –sadece ve sadece Lily'nin yanında ne diyeceğini unutan James'e yakıştıramamıştı. Peter'a göre James, Sirius ve hatta Remus kendisinden çok, çok daha muhteşemdi. Her konuda! Peter'ın ne düşündüğünü umursamazlardı bile ona göre. Ne de olsa gereksiz bir sıçandı.
James Potter... Tam o sırada, kendisini insanlardan gizlemekte kullandığı maskeye lanetler yağdırmakla meşguldü. Gözleri her ne kadar Playwizard'da, sözde dikkati ise her ne kadar Peter'ın eleştirilerinde olsa da, karşısında oturup arkadaşlarıyla gülüşen Lily Evans'tan başka hiçbir şey düşünemiyordu. James kendine küfrederek ilk karı hatırlamaya çalıştı. Lily çok güzeldi. O an çok özeldi. Ama her şey, asla birleşemeyecek bir şekilde mahvolmuştu. Kendisi yüzünden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Marauders Era 1 - Karanlık Çökünce
FanficHer şey başlamadan önce... Altın kız Lily Evans'ın tek dileği Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu'ndaki son senesini iyi bir not ortalamasıyla ve tercihen, olaysız bitirmektir. Ama başındaki dertler onu yalnız bırakmayacaktır. Bir yandan Öğrenciler...