⭐ BÖLÜM 10 - YA ÖYLE DEĞİLSE

678 28 1
                                    

12 yaşındayken ilkokulu bitirdim. İlk okulu bitirme hediyesi olarak babamdan bir bisiklet istedim. Almayacağını biliyorum çünkü hem mali durumumuz o kadar iyi değil, en azından benim bisikletime ayıracak bir parası yok, bir de gergin bir adam, sinirli bir adam. Ben yine de cesaretimi topladım, istedim o hediyeyi.

"olur" dedi .

Çok şaşırdım. ( Olur ) - babamdan böyle bir cümle ?
"Olur ama şöyle yapalım" dedi,
"yan tarafta bir inşaat var. Sen orada git kendine bir iş bul, çalış. Para biriktir, üstünü ben tamamlayayım, alalım bisikleti" dedi.

Herhalde bir eşek şakası bu !
Yani arkadaşlarım yaz ayında top oynayacak, gezecek, eğlenecek ben orda çalışacam !
Ama sırf inattan sabaha kadar ağladım.
Sabah kalktım, "Tamam" dedim. Çalışacağım.
Gittim hemen inşaatın müteahhidi ile konuştum.
Dedi "yarın gel bakalım sana ne gibi bir iş buluruz?" Dedi.
Ertesi gün gittiğimde elimde bir kova kireç, sönmüş kireç, bir tane fırça.
Bir ustanın yanına verdiler beni. Ben yan taraftaki dört katlı sekiz daireli apartmana
Astar çekiyordum, o çocuk halimle ve tabii boyum bir yerlere yetişmiyor, gözüme kireçler kaçıyor, gözlerim şiş, kan çanağı gibi.

Yani her gün akşam, annem üzülerek pansumanlar yapıyor. Babamın umrunda değil, çalışsın öğrensin diyor.

Bak ne güzel çalışıyor, diyor.
Bütün bir yaz, ben o apartmanın astarını çektim. O usta ile beraber, bayağı bir çalıştım.

Sonra iş bitti, müteahhide gittim. Dedim ki "Ben paramı istiyorum." "Tabii" dedi, paramı verdi.
Ohoo, bisiklet parası çıkmış. Harika! Babama bile ihtiyaç yok, o bisikleti alırım.
Akşam babamın gelmesini bekledim, büyük bir vapurla. "Al" dedim, param hazır, yarın gidip bisikleti alacağız" o kadar eminim ki şimdi
"Alalım alalım da" dedi.
"Yaz tatili bitti. Okul açılacak, kar, kış, yağmur,çamur.
Sen bu bisiklete binemezsin... yani.
En iyisi biz bu parayla önümüzdeki yıl alalım."

Anladım ki o bisikleti bana aldırmayacak, yani ben parayı biriktirdiğim halde bana aldırmayacak ve sinirden ağlamaya başladım ama "Dur!".
"Bütün yaz boyu çalıştın, yani bu kadar emek verdin. "Şöyle yapalım"dedi.
"Para senin, bu parayla istediğin şeyi alabilirsin"dedi.
Para benim, istediğim herşeyi alabilirim, harika! Çok hoşuma gitti.
İlk hafta sonu kızılay, ankaralılar bilir, ülke alan pasajın'daydık, kendime çok güzel bir forma aldım, bir şort, tozluklar lastikli, Gramponlar çivili ve bir de deriden bir futbol topu.

Şimdi küçümsemeyin çünkü o dönemde deriden futbol topu almak, hele bizim gibi böyle dar gelirli aileler için müthiş bir şey. Ve mahalleye geldiğimde mahallenin kralı benim çünkü topum var. O topla istediğim takımı ben kurabilirim, istediğim takım benim olur. Top bende, güç bende.

Ve ben o yaz işte, o yaz boyunca, emeği tanıdım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ve ben o yaz işte, o yaz boyunca, emeği tanıdım.
Emeğin ne olduğunu anladım, emeğimin gücünü fark ettim.
Bu çok hoşuma gitti, gerçekten.
Yıllar sonra babam öldüğünde ama yıllar yıllar sonra, annem itiraf etti; babam o bisikleti bana özellikle almamış, özellikle aldırmamış çünkü yine ankara'yı bilenler bilir.
Dikmen, ankara'nın dikmeni çok dik bir yerdedir, çok yokuştur.
Dermiş ki hep anneme- ( öyle değilmiş yani )

"Hanım dermiş" "ben bu oğlana bu bisikleti alırsam, bu oğlan deli, bu oğlan yaramaz

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Hanım dermiş" "ben bu oğlana bu bisikleti alırsam, bu oğlan deli, bu oğlan yaramaz.
O yokuştan aşağı inmeye kalkar, gider orda kamyonun altında kalır, ölür mölür, başıma bela olur. Ben ağlayacağıma, bırak bisikleti yok diye o ağlasın" dermiş.
Dolayısıyla benim hiç bisikletim olmadı ama ben o yaşımda emeği öğrendim.
Emeğimin kıymetini, değerini öğrendim, emeğimin gücünü öğrendim.
O günden beri de, en değerli şeyim emeğim, elimdeki tek silah emeğim.

Artık kafamda hep bir soru vardı ?
Ya öyle değilse ?
Hep bu soru
Bu soruyu sormak her zaman benim de işimin bir parçası oldu. Çünkü bir oyunu oynarken, bir oyunu sahnelerken hep bu soruyu sorarız; ya öyle değilse ?
Ya başka bir şeyse ? Ama bu soruyu sormak biraz cesaret işi, biraz cesaret ister.
Biraz karanlık ister, geleceğe ulaşma arzusunu içinde barındırır.
Ya öyle Değilse ? Ya öyle değil de, ya dünya düz değilde yuvarlaksa ?
Ya öyle değilse ?

Ya atom parçalanabiliyorsa ? Ya öyle değilse ? Ya ölüm diye bir şey yoksa ? Ya da zaman sadece bir hayal ve illüzyondan öte ise ?Daha da ileriye gidebiliriz

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ya atom parçalanabiliyorsa ?
Ya öyle değilse ? Ya ölüm diye bir şey yoksa ?
Ya da zaman sadece bir hayal ve illüzyondan öte ise ?
Daha da ileriye gidebiliriz.
Ya yaşadığımız bütün bu hayat bir Bilgisayar oyunu ise ?
Ya tanrı yoksa ?
Bütün bunları sormak gerçekten tehlikeli sulara girmek, başınızı belaya sokacak sorular demektir.
Ama medeniyetimizi geliştirenler hep bu sorunun peşinden gidenler oldu.
Ya öyle değilse, ya başka bir yolu varsa ? Ya başka bir çözüm, başka bir bakış açısı varsa ? Ya kimsenin aklına gelmeyen o muhteşem fikir, o en iyi fikir, bir dolabın arkasına düşüp kaldıysa ? Evet.

Ya öyle değilse, ya başka bir yolu varsa ? Ya başka bir çözüm, başka bir bakış açısı varsa ? Ya kimsenin aklına gelmeyen o muhteşem fikir, o en iyi fikir, bir dolabın arkasına düşüp kaldıysa ? Evet

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bundan, bilim adamları yıllarca önce, milyonlarca yıl önce evrenin oluştuğunu, peşinden dünyanın ve yaklaşık 150 bin yıl sonra da insan denilen yaratığın dünyaya geldiğini ispat ettiler. Yada iddia ediyorlar.
İnsanoğlunun yaptığı tek şey ve ilk şeyse toprağı sahiplenip birbirini kesmek olmuş.
Mülkiyetle başlayan zorba yönetimlere tarih boyunca karşı gelenlerse hep bilim insanları, sanatçılar ve devrimciler olmuş.
Hepsi, ya öyle değilse şüphesine sahipmişler.
Sümer'den mısır'a hipokrat'dan, euripides'se
İbni sina'dan, kopernik'e
Shakespeare'e, çehov'a, brecht'e
Da vinci'ye . Einstein'a, steve jobs'a, Aziz nesin'e kadar bir sürü bilim insanı, bir sürü filozof, bir sürü sanatçı bu soruyu sormuş:
Ya öyle değilse?
Yeni çözüm yolları üretmenin soru sormaktan geçtiğini bunlar herhalde çok, çok,çok iyi biliyorlarmış.
Şüphecilik ile paranoyanın, gerçeği aramakla, komplo teorisi üretmenin arasındaki farkı da çok iyi biliyorlarmış. Şaşmaz bir güvenle, içsel bir güdüyle ( ya öyle değilse) sorusunu sormaktan hiç vazgeçmemişler.
Bu soruyu sormak gerçekten cesaret ister.

KİŞİSEL GELİŞİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin