🌟 BÖLÜM 26 - MANEVİ HASTALIK

165 7 0
                                    

"MİDESİNDEN TEDAVİ OLAN İNSAN NASIL MİDE AĞRISI ÇEKMEKTEN KURTULURSA MANEVİ YÖNDEN TEDAVİ OLAN DA HUZURSUZLUĞUNDAN KURTULUR."

Peki manevi hastalık nedir?
Bunlara biraz değinelim.
Yanlış inançlar, bozuk düşünceler, haramlara düşkün olma halleri, kibirlenmek ve kendini fazla beğenmek, gururlanmak, arkadaşını, ailesini, akrabasını küçük görmek, komşusuyla hiç iletişim kurmaya gerek duymayacak kadar bencilleşmek. Aslında bunlar hepsi birer manevi rahatsızlıktır.

Dolayısıyla manevi bir hastalık, bedenin rahatsızlığı gibi dikkat edilip, tedavi edilmesi gerekir.

Peki bugün toplumda psikolojik sıkıntıların her geçen gün artması ve manevi değerlerin her geçen gün azalması neden acaba?
Çünkü insanlar tüm dünya'da farkında olarak veya olmayarak bir üst sınıfa taşındılar.
Yani insanlık sözde modernleşti.
Daha çok medeni insandan çıkıp çağdaş bir yaratık olmaya doğru ilerliyorlar.

İnsanlık şekillerin şekilsizleştiği, doğruların eğildiği, sanallığın yayıldığı, ruhsuz, duygusuz, acımasız, bir dünyanın merkezine doğru sürükleniyor.

Ülkemizin güzel kültürünü terk edip global bir kültüre doğru gidiyoruz. Biz bu ithal kültürünü ise su içer gibi yudumluyoruz.

Bizler sanallaşmakta olan bir dünyanın ve teknolojinin, kısa yoldan şöhret olma arzusunun köşeyi dönme sevdasının, moda çılgınlığının baş döndüren kasırgasında saman çöpü gibi savrulup dönüyoruz.

İşte bizler o güzel kültürlerimizdeki "edep", "saygı", "vefa", hürmet", haysiyet", "şeref" gibi erdem sayılan manevi duygularımızın çoğunu yok sayıp global bir kültüre ve global kültürü, modayı, modernliği savunan beyinlere düşüncelere, fikirlere dönüştürülüyoruz.

"yetimin hakkı", "mazlumun ahı", "Ayıp", "Günah", "büyüğe saygı", "küçüklere sevgi" belki de bu kelimeler size tanıdık geliyordur. Belki de unutmuştunuz. Bayramlarda çok kullanırız değil mi? Sadece bayramdan bayrama.

Hakkın hukukun edep ve saygının, ayıp ve günahın anlamsızlaştığı maneviyatını yitirmiş bir toplumda kim daha fazla kavgacıysa ekmeği o kapıyor.
Kimin sesi gür çıkıyorsa ortama o hakim oluyor.
Kim karşısındakini tahrik eder küçümserse, kendisi o kadar büyük gözüküyor.
Kimin ağzında argo kelimeler varsa ağzı o kadar iyi laf yapıyor.
Kim daha çok çalıp, çırpıyorsa o kadar malı mülkü oluyor.
Kim ne kadar yalancıysa o kadar kişiyi kandıran ve inandıran oluyor.
Kim ne kadar zulüm yaparsa, kendisinden o kadar korkuluyor ve çekiniliyor.

Dolayısıyla artık kimse "ilme" yani bilimselliğe ihtiyaç duymuyor. Çünkü bilgi "ilim" etmiyor.

"itibar" yerine "saygınlık" parayla yani maddiyatla özdeşiyor.

Artık saygı göstermeyi kimse tercih etmiyor.
Sözünde durmayı kimse tercih etmiyor.
Aslında özetle vahşi kapitalizm bize şunu söylüyor.
Ya "İdeal insan" olarak toplumun alt katmanlarında köle gibi, ucube yaratıklar gibi, alaycı bakışların maskarası olur yaşarsınız.
Ya da yeni dünya düzeninin vahşi ormanında yaşamanın kurallarını öğrenip uygular ve ayakta kalırsınız. "Keyfiniz bilir" diyor.

Yeni dünya düzeninde insanlık artık manevi ihtiyaçtan çok maddesel, somut olan şeylere ihtiyaç duyuyor, zorunlu bırakılıyor. Manevi ihtiyacını unutuyor. Su içmeyi, yemek yemeyi unutmak gibidir, manevi olarak beslenmemek.
İnsanlar neden telefonlara bu kadar bağımlı?
Acaba manevi ve ruhun ihtiyacını, gıdasını bununla mı karşılamaya çalışıyorlar?

Peki ruhun gıdası nedir?
En lezzetli gıda dini inançtır. Ahlaki kurallardır. Karşılıksız paylaşmaktır. İhtiyacı olan birinin ihtiyacını gidermek, birine yardım eli uzatmak, birinin yüzünü güldürmektir aslında insan ruhunun gıdası.


KİŞİSEL GELİŞİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin