18

477 75 52
                                    

Aşkın ihanetine sadakat katmış masum sevginle zarbanit, belki doğru olanı değil ama en güzel acıyı çekerken anlayacaksın aşkın zevk veren bir işkenceden farkı olmadığını.

....

Sonsuz bir evrende yaşasaydım ve saçlarım ağarmasaydı eğer, işte o zaman yanımda bulundurduğum insan sayısı, sayılı olurdu.

Sevmekten korkmazdım ancak cesurca da davranamazdım.

Aynadan saçlarımı tararken rahatlıkla gülümser, bazen fazla düşündüğüm için, zihnime istirahat verir ve bir köşede uzun bir uykuya dalabilirdim.

Fakat ne yazık ki sonsuz bir hayat yaşamayacak, saçlarımın beyaza bürünmesine göz yumacak ve hatta o günü bile göremeyecektim.

İşte bu yüzden ise düşüncelerimi asla dile getiremeyekten korkmayacaktım.

Çoğu zaman aklım kalbime dur derdi ve ben o an duygularıma sınır koyardım, ancak bu defa zihnim bile kavrayabilmişti tüm gerçeği.

Kelebeğin üç gün ömrü olduğunu, yıldızın umarsızca gökyüzünden kaydığını, papatyanın solduğunu ve herşeyin bir sonu olduğunu.

Bu yüzden korkmayacaktım hislerimden ve sonum gelene kadar yaşayacaktım herşeyi.

17 yaşımı, 18 yaşımı, gençliğimi, yaşlılığımı.

Bazen acıyı doruklarına kadar hissetmekten korkmayacak, aşkı ise belkide ilk defa huzurla ve güvenle yaşayacaktım.

Kim bilir belki yine hüsrana uğrayavcaktım ama yine de değerdi değil mi?

Değmeliydi, anı bırakacaktım, uzun süre sonra yaşlanmış ve çürümeye yüz tutmuş bedenime.

Sevdim diyecektim, gerçekten sevdim, çok sevdim ve de acı çektim.

Ve sonum için sonsuzluk biriktirecektim.

Çünkü herşey ölür ve geride sadece anılar kalırdı.

Fakat öyle durmuyordu karşımda ki adam.

Onun bir sonsuzu olmamışım gibi, Sonu olmuş, sonu olmuşum gibi burukça bakıyordu gözleri.

Çökmüştü, saçları dağınıktı ve ilk defa sarhoş olmuştu.

Her zamankinden daha beter bir haldeydi.

Kar beyazı teni mümkünmüş gibi daha çok açılmış, vücudunda ki kan akışı durmuşçasına yıpranmıştı bedeni.

Çoğunlukla durgun olan yüz ifadesi bu sefer kızgınlıkla bakıyordu bana.

Evimin salonun da dış kapıya yakınken, daha henüz açtığım kapının önünde öylece, kızaran gözleriyle gözlerime bakan Yoongiyi bakmıştım.

Bir iki adımda yavaşça yanına ulaşırken vücudunu süzmüş ve gözlerimi gözlerine çıkarmıştım tekrar.

"Ne işin var burada?" dedim ifadesiz tutmaya çalıştığım sesimle.

Gözlerim gözlerindeyken yutkunmuş ve gözleriyle yüzümün heryerini taradıktan sonra öylece bakmıştı.

Derin bir nefes almış ve hafif mesafe bıraktığım bedenlerimizi birleştirmek ister gibi gittikçe yaklaşmıştı bana.

Bir iki adım gerilemiş ve mesafeli surat ifedenle yğzüne bakmıştım.

"Evimde ne işin var Yoongi?"

Dediğimi sanki işitmiyordu kulakları. Tekrar bir iki  adım daha atarak bedenlerimizi bütün yapmıştı.

Elinin tekini yavaşça kaldırıp, yanağıma getirecekken elini havada tutarak aşağı indirmiştim.

 Dernière Etoilé, JenminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin