20

487 79 50
                                    

Ölüm teninde güzel, aşk kalbinle özel.

Cam kırıkları ile birlikte paramparça bir kalp, ruhu çökmüş, saçlarının canlılığı, yaşamının son ânı olan bir insan vücudunun, yaşamak için bir nedeni yokken, kalp attığı sürece asla uslanmıyor ve sevdiğinin bir gülüşü için bile atışını hızlandırıyordu.

Bir tebessümü, bir sesi ve bir nefesi yetiyordu hayata tutunmam için.

Kızarmış göz altlarım ile birlikte, yorgun sesini duyarken, gözyaşlarımı silmiş ve dalgınlığıma bir son vererek, yanıma yaklaşan bedenini süzmüştüm.

Her gün aynı şekilde, yorulmuş ve yaşam için ruhunu salmış, hayatın kıyısında tutunağa tutunmak için bile bir çaba sarf etmediği halde, tutunağın bile onu bırakmaya, uçuruma düşmesine kıyamadığı bedenini derin bir nefes alırken yanıma bırakmış ve başını bana çevirirken gözlerimin içüne bakmıştı haifif bir tebessümle.

Öyle güzel gülümsüyordu ki, sanki dudaklarında can buluyordum. Ya da sönük yıldızlarıyla bakınca bile öylece boşluğa düşürüyordu beni.

Bilirsiniz her insan günahkardır ve hata yapmak için çoğu zaman bir sebebi vardır ve bu yüzden Tanrı nefsine hakim olamayan hiç bir kuluna Park Jimin gibi bir insanla karşılaştırmamalıydı.

Hatalarımdan bile zevk almamı sağlayabilirdi. Ellerimi tuttuğunda gerisini düşünmeyi bırakır ve onunla yanmayı tercih edebilirdim.

O mükemmeldi ve benim mükemmelliyetlere zaafım vardı.

Onun bu ksusursuzluğuna rağmen, tebessümüne boş bakışlarımla yanıt verirken, kızarmış gözlerime kaşlarını çatarak bakmıştı bir an.

"Jennie"

Endişeli sesiyle gözlerime bakarken, sabahtan beri ağlamama rağmen onun huzur veren sesini duymamla tekrar kötü olmuşken, dudağım titremişti ağlamanın ön görüntüsü olarak. Ona bu şekilde bakamayrak başımı diğer yöne çevirmiştim.

Buradaydım. Issız olan, Seule karşı bu koca şehirde bile yalnız ve kimsesiz kalmayı başarabilen, Park Jiminle karşılaştığımız yerdeydim.

Yoonginin dün söyledikleri şeylerden sonra, zihnim ilk defa düşünmeye gerek duymuş ve beni buraya çekerek saatlerce ağlayarak birşeyleri düşünmemi sağlamıştı.

Bunca saat tek yaptığım düşünmek yerine sadece ağlamak olmuştu ancak.

Bir papatyanın, insan vücuduyla ne gibi bir bağı olbailirdi? Her bir dal bir yaşanmışlıksa eğer, papatyayı inciten ben miydim. Bu yüzden mi dökülmüştü o narin yaprakları? Yoksa beni inciten hayat mıydı ve ben bir papatyanın ömrü müydüm?

"Sabah okulda yoktun ve ben,

Ellerinin tekini yanağıma çıkartarak başımı kendisine çevirmiş, derin bakışlarıyla bakmıştı uzun bir süre.

"Seni merak ettim Jennie"

Yutkundum gözlerine hüzünle bakarken.

Sönüktü o..

Papatya soluyor muydu bilmiyordum ancak yıldızın söndüğünden emindim.

İstedim, hayatımda hiç bir zaman kendim için bir şey istemeyen ben, bu karanlığı ve geceyi yıldızlarının parlatmasını istedim o an.

Onun uzun süre bende tuttuğu gözlerinden çekemedim gözlerimi, kahvelerim inci dökerken bitmiş olan hayatıma, su vermek istedi kızarmış gözlerim.

 Dernière Etoilé, JenminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin