"Lütfen Mario deyin!" diyerek elini uzattı uzun boylu yakışıklı adam. Ellilerinde vardı. Ama çok atletik ve çekiciydi. Hafif kırlaşmış saçları, sol kulağında küpesi, göz kenarlarında ince çizgileri,kısık bakışları Richard Gere'i andırıyordu. Elini doğrudan Hülya'ya uzatmıştı. Hülya tedirgin bir şekilde bir kaç saniye bekledi. Sonra uzatılan eli gevşek bir şekilde tuttu. Mario "Ben sanki... Kusura bakma benim Türkçe..." dedi. Sonra Hilal'e dönüp Almanca bir şeyler söyledi. O sırada Ahmet Bey kızlarla tokalaşmış ve sandalyelerini çekerek oturmalarına yardım etmişti. Ülfet Hülya'nın kulağına "Ne kibar adam," dedi. "Tam bir beyefendi. Mario'yu hiç sevmedim."
Ahmet Bey Mario'nun sözü bitince karısının yanağına bir öpücük kondurdu. Sandalyesini çekerek oturmasına yardım etti. Hilal kızlara döndü.
-Mario Hülya'yı bir yerden tanıdığını söyledi. Ben de Ersin'den bahsettim. Haberlerde görmüş olmalı. Ersin'i tanıyormuş. Bir kaç ihalede karşılaşmışlar. Çok üzüldüğünü söylememi istedi.
Mario "Ben çok üzüldü," dedi.
Hülya teşekkür ederken üç garson masayı donatmakla meşguldü. Hilal kızlara doğru eğildi.
-Ben ortaya bir şeyler söyledim. İstediğiniz başka bir şey olursa lütfen çekinmeyin!
Ülfet masadakileri gösterdi.
-Daha ne olacak? Bir kuş sütü eksik.
Ahmet Bey "İçecek ne alırsınız?" diye sordu.
Ülfet ve Hillal bir kadeh beyaz şarap istediler. Hülya sodayla yetindi. Mario da soda istedi. Ahmet Bey bira söyledi. Mario'nun annesinin İspanyol olduğunu, Barselona'daki açılış sırasında İspanya'da olduğundan açılışa geldiğini ve bu sayede burada olduğunu öğrendiler. Mario üç evlilik yapmış ve boşanmış. Eski eşlerinden biri Türkmüş. O yüzden çok az Türkçe biliyormuş.
Ahmet Bey'in samimiyeti, Hilal'in neşesi, Mario'nun yarı Türkçe, yarı Almanca konuşması Hülya'nın tedirginliğini azaltmıştı. Tatlılarını yerken kapıda bir hareketlilik oldu. Ardı ardına gençler gruplar halinde asansörlere biniyorlardı. Oteldeki sessizlik gençlerin cıvıltılarıyla bozulmuştu. Ahmet Bey garsonu çağırdı. Hareketliliğin nedenini merak etmişti.
-Efendim, terasta ünlü bir dj in performansı var. Bu bölüme kimseyi almıyoruz. Lütfen rahat olun!
-Dj adı ne?
Bunu Mario sormuştu.
-Kerem Tekinalp.
-Ooo, ben onu Berlin'de dinledi.
Hilal kızların kulağına "Mario müziği çok sever. Bu konuda uzman sayılır," dedi.
Ahmet Bey yine de tedirgin olmuştu.
-Kahveyi başka yerde içelim mi?
Hilal kızlara baktı. Hülya'nın bir yere gitmeye pek niyeti yoktu.
-Aklıma harika bir şey geldi. Bana iki üç dakika müsaade edin? Bayılacaksınız.
On dakika sonra kapıda duran vip mercedese bindiler. Hemen önlerinden bir minibüs kalktı. Bu ndikleri araba öndeki minibüsü takip ediyordu. Ahmet Bey meraklanmıştı.
-Nereye gidiyoruz canım?
-Sürpriz. Hepiniz çok seveceksiniz.
Merakla ve heyecanla yolu takip ettiler. Yamanlar Dağı'na doğru tırmanıyorlardı. İzmir'in güzelliği tüm ihtişamıyla gözlerinin önüne serilmişti. Birden ağaçların arasında bir göl beliriverdi. Ay ışığının pırıltısında gizemli bir havası vardı. Önlerinden giden minibüs durmuş, üç kişi araçtan bir şeyler indiriyorlardı. Minibüsün yanına park ettiklerinde uzun bir masa ve beş koltuk dizilmişti. Koltuklar göl manzarasına karşı konulmuştu. Hülya gerçekten mutlu olmuştu. Hilal'in bu sürprizi herkesi mutlu etmişti. İki garson saatler boyunca hizmet etti. Çay,kahve,soğuk içecekler, küçük pastalar, kuru yemişler, dondurma... Hülya aylardır ilk defa yaşam sevinciyle dolmuştu. Ülfet gölün hikayesini anlattı.
- Frigya kralı Tantalos Olimpos'ta tanrıların sofrasına oturan tek insanmış. Anadolu tanrıçası Kibele'ye inandığı ve Helen tanrılarını küçümsediği için Zeus tarafından cezelandırılmış.
Masada derin bir sessizlik oluşmuştu. Ülfet herkesin kendine baktığını görünce bir an utandı. Hülya arkadaşının elini tuttu.
-Her şeyi bilir benim arkadaşım. Tam bir kitap kurdudur.
Arkada garsonlar merakla kulak kabartmışlardı. Kara gölün hikayesini onlar da merak etmişti.
"Biraz mitolojiye ilgim var da..." deyip anlatmaya devam etti.
-Zeus Tantalos'u aç susuz bir yarığa atarak Hades'e göndermiş. İşte Tantalos'un atıldığı yarık burasıymış. Zamanla suyla dolarak göl haline gelmiş.
Hülya, Ersin öldüğünden beri ilk defa o gece mutlu olmuştu. Otele döner dönmez mutlu olduğu için pişmanlık duydu. Ersin olmadan mutlu olmayı hak etmediğini düşünüyordu. Ersin'in hayaleti o gecede peşini bırakmadı. Çığlıkla uyandı. Ersin'in sesini duyduğundan o kadar emindi ki... Ona "Hülya, Mario'ya güvenme!" diyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKIN UNUTMA
RomanceSeramik kralı Ersin'le evlenip mutluluğa kavuşan Hülya'nın aldığı kötü haberle dünyası yıkılır. Ersin'in özel uçağı İngiltere yakınlarında düşmüş ve kazadan kurtulan olmamıştır. Ülfet üç aydır odasından çıkmayan Hülya'yı hayata döndürmeye kararlıdır.