DÖNÜŞ

12 2 0
                                    

Güvenlik Müdürü Ahmet Bey'e Furkan'ı gösterdi.
-Ne yapalım?
Ahmet Bey "Bırakın," dedi. "Yanlış kişiyi getirmişsiniz. Çoktan kaybolmuştur aradığımız şahıs. Yine de kapıdakilere bir sorun!"
Güvenlik Müdürü Furkan'ın kelepçelerini çıkardı. Birlikte çıktılar. En çok Mario etkilenmiş görünüyordu. Sandalyeye çöktü. Başını iki elinin arasına aldı.
- Nasil olur? Bu değilse kim o?
Bülent elini duvara dayamış kapının yanında dikiliyordu.
-Hemen arkasındaydık. Nereye kaybolmuş olabilir? Aynı kapşonlu mont...
Ülfet ayağa kalkıp bir iki adım attı. Odanın içinde turladı ve sonunda aklındakini söyledi.
-Tabi önceden planlandıysa o başka. Aynı mont. Kolda görünen dövme.
Ahmet Bey "Ülfet'in ne demek istediğini anlamıştı. Hemen telefona sarıldı.
-Erman Bey, çocuğu sakın bırakmayın!
Telefonun diğer ucunda bir sessizlik oldu.
-Ama siz öyle söyleyince bıraktım. AVM'den çıkış yaptı.
-Tamam o zaman. Emniyete ismi bildir. Bakalım ne çıkacak.
Herkesin keyfi kaçmıştı. Hülya bir an önce İstanbul'a dönmek istiyordu. Hilal kocasıyla konuştu. Uçağı hazırlamalarını istedi. Burada yapacak bir şey kalmamıştı.
Hülya evine girdiğinde kendini daha rahat hissetmişti. Bütün olanlar, gazeteciler, Mario, Bülent, Ersin'in hayaleti, hepsi Hülya'nın dengesini alt üst etmişti. Güvenli yatağından çıktığından beri başına gelmeyen kalmamıştı. Duş alıp üstlerini değiştirdiler. Çayla beraber birer sandviç yediler. Televizyon izlerken ikisi de uzandıkları koltukta uyuyakalmıştı. Gece yarısı Ülfet Hülya'nın çığlığı ile uyandı.
-Biri, biri vardı. Dokundu bana.
Ülfet açık duran balkon kapısına baktı. Uçuşan tül perde koltuğa kadar geliyordu.
-Hülyacığım tül sürtünmüş olabilir. Bak buraya kadar uçuyor.
Hülya koltukta doğrulmuş boş gözlerle bakıyordu. Ülfet Hülya'yı odasına götürdü. Uyuyana kadar bekledi. Telefonundan Hilal'e mesaj attı.
"Merhaba, kusura bakma bu saatte rahatsız ediyorum. Hülya yine kabus gördü. Haberin olsun istedim. İyi sabahlar,"
Sabah Hilal'in sesiyle uyandılar. Sabah değil de öğle demek daha doğru olur. Güneş çoktan yükselmiş, saat 11.30 olmuştu.
Hizmetçi Hilal'i salona aldı. Haber vermek için yukarı çıktı. Odanın kapısını çaldı. Ülfet elinde diş fırçasıyla kapıyı açtı. Hizmetçinin bir şey demesine fırsat vermeden konuştu.
-Hilal Hanım'a kahve ikram et. Giyinip geliyoruz.
-Tamam efendim.
Hülya banyoya girdiğinde Ülfet giyinmişti bile. Çabucak aşağı indi.
-Hoş geldin canım.
-Hoş bulduk.
-Hülya banyoda. O gelene kadar konuşalım istedim.
-İyi yapmışsın.
-Sen ne yaptın? Görüştün mü Nihal Hanım'la.
-Onun için geldim. Öğle arasına Hülya ile görüşecek.
-Oh!Çok şükür.
-On beş dakikaya kadar çıkmamız gerek.
-Hülya şimdi iner.
O sırada hizmetçi elinde küçük bir tepsiyle geldi. Tepsiyi Hilal'in yanındaki sehpaya bıraktı.
-Afiyet olsun! Ülfet Hanım siz bir şey ister misiniz?
Ülfet iki sade kahve söyledi. Hizmetçi mutfağa giderken Hülya da aşağı iniyordu. Hilal'e sarılıp hoş geldin dedikten sonra tam karşısına oturdu. Yüzü solgun, keyfi yoktu.
-Ülfetciğim kahvaltı hazırlamalarını söyledin mi?
Bu soruya Hilal cevap verdi.
-Vaktimiz yok canım. Kahveyle idare et. Nihal Sivaslı seni bekliyor. On dakikaya çıkıyoruz.
-Ama ben... Şimdi mi? Hiç hazır de...
Ülfet Hülya'nın sözünü kesti.
-Hazır olacak bir şey yok. Nihal Hanım seni kabul ettiği için şanslısın. Millet bir yıl bekliyor.
Hülya başını eğdi. Hilal üzülmüştü.
-Hülyacığım inan senin için çok iyi olacak. Üzme kendini böyle.
Hizmetçi kahveleri getirince sustular. On dakika dolmadan kalkmışlardı. Kapıda bir transporter bekliyordu. Şoför kapıları açıp hanımların binmesine yardım etti. Hülya ve Hilal aynı koltuğa otururken Ülfet karşılarına geçti.
-Nihal Hanım'ın kliniği nerede?
- Kuzguncuk'ta. Şoför biliyor adresi.
Üsküdar sahil yoluna girdiklerinde boğazın hareli mavisi karşıladı onları. Hülya gözlerini mavinin dinginliğine bıraktı. Kuzguncuk'a gelene kadar kafasını çevirmedi. Transporter eski bir köşkün bahçe kapısında durdu. Küçük ama şirin bahçenin duvar diplerini renk renk ortancalar bezemişti. Kapıya giden ince taş yolun iki yanı çimle kaplıydı. Hülya istemeyerek Hilal'in arkasından yürüdü. Onun arkasında Ülfet vardı. Kapıyı orta yaşlı, zayıf bir kadın açtı. Gri eteği,siyah triko bluzu,siyah ayakkabıları altmışlardan kalmış gibiydi?
-Hoş geldiniz. Hülya Hanım'ı hemen içeri alalım. Lütfen siz burada bekleyin!
Hülya asistanı takip ederek yukarı çıktı. Merdiven bitimindeki kapıyı geçip küçük koridorun sonundaki kapıda durdular. Asistan kapıyı hafifçe tıklattı. Kapıyı açıp kafasını uzattı.
-Hülya Hanım geldi.
Sonra Hülya'nın geçmesi için geri çekildi. Hülya'nın odada gördüğü ilk şey tam karşısındaki duvarda asılı Atatürk resmi oldu. Mavi gözleriyle sanki Hülya'nın gözlerinin içine bakıyordu. Ata'nın sesini duyar gibi oldu.
"Savaşmaktan vaz geçme!"
-Hoş geldiniz Hülya Hanım.
Hülya bir an irkildi. Pencere kenarından kendine doğru yürüyen kadın Nihal Sivaslı olmalıydı.
-Hoş bulduk.
Hiç de beklediği gibi biri değildi. Nihal Sivaslı'yı daha yaşlı düşünmüştü. Oysa karşısında antika asistanın aksine mini etekli, modern, güzel, zarif bir kadın duruyordu.



SAKIN UNUTMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin