Bu Gün de Sakin Olsaydı

4 2 0
                                    

Hülya' nın içi pır pır ediyordu. Ersin'in yaşadığına o kadar inanmıştı ki Ayten Hanım elindeki battaniyeyi görüp "Ben kaldırırım. Gece koltukta uyuyakalmışsınız, üşürsünüz diye örttüm," deyince hayal kırıklığına uğradı. Ersin'i bir daha göremeyecek olma fikri içini çok acıtıyordu. O yüzden böyle küçük gizemler umut veriyordu. Ülfet üstünü değiştirmiş masaya oturmuştu.
-Çok açım. Hadi Hülya gelsene! Bugün terapiye gideceğiz. Unutmadın değil mi?
Hülya mavi battaniyeye aklı takılmış, terapiyi çoktan unutmuştu. İstemeye, istemeye masaya oturdu.
-Yo, unutmadım. İyiyim ben, terapiye gitmesem olur mu?
Ülfet kaşlarını çattı.
-Buna Nihal Hanım karar verir. Hem Hilal'e çok ayıp olur. Rica edip seni araya aldırdı.
Hülya bir parça peynir aldı.
-Haklısın! Bugün canım bir şey yapmak istemiyor da...
Ülfet ekmeğine tereyağ ve vişne reçeli sürünce Hülya'nın gözleri faltaşı gibi açıldı.
-Ülfet hasta mısın?
Ülfet ağzındaki lokmayı yutmaya çalışarak "Yo, değilim," dedi.
-Farkında mısın tereyağ ve reçel yedin. Ben senin altı yıldır reçel yediğini görmedim. Davetlerde bile ayıp olmasın diye tabağına alırsın ama asla yemezsin.
-Of Hülya, dizme şu lokmaları boğazıma. Bundan sonra sevdiğim her şeyi yiyeceğim. Ne de olsa ölümlü dünya.
Hülya çatalını bırakıp arkasına yaslandı. Gözlerini kısarak arkadaşına uzun uzun baktı.
-Senin benden sakladığın bir şey mi var?
Ülfet başını kaldırmadan bir dilim ekmek daha aldı.
-Yo...
-Çabuk anlat! Ankara'da ne oldu?
Ülfet çatalı bırakıp Hülya'ya baktı.
-Bakanlıktaki toplantıda Erkan'ı gördüm. Müsteşar yardımcısı olmuş.
Hülya "Eyvah!" diye çığlık attı. Erkan Ülfet'in üniversite aşkıydı. Herkes onlara evlenecek gözüyle bakıyordu. Ama okul bitince Erkan bakanlıkta staj buldu ve Ankara'ya gitti. Aramaları seyrekleşti. Bir gün gazetede Erkan'ın bakanın kızıyla nişanlandığı haberi çıktı. Ülfet o günden sonra onun adını anmadı.
-Seni görünce ne yaptı o şerefsiz?
-Yemeğe çıkmak istedi. Bir özür borcu varmış.
-Kendisini tanımadığımı, tanımadığım biriyle yemeğe çıkamayacağımı söyledim.
-Yalvardı, nasıl tanımazsın, bir şans var dedi. Benim tanıdığım Erkan beni bırakmazdı, seni tanımıyorum dedim. Kendini affettireceğini söyledi.
Hülya kalkıp arkadaşına sarıldı. Ülfet içini çeke çeke ağlıyordu.
-Bugün benim yerime Nihal Hanım'a sen görün. Bu yüke ne kadar dayanacaksın?
Ülfet göz yaşlarını sildi.
-Haklısın galiba. Bu yükten kurtulmam lazım.
Hilal'in işi olduğu için Nihal Sivaslı'nın terapi merkezine ikisi gitti. Nihal Hanım'ın odasına girdiler. Nihal Hanım Hülya'yla biraz konuştuktan sonra dışarıda beklemesini rica etti. Ülfet'le bir seans yapacaktı. Hülya bahçede vakit geçirmeyi düşündü. Güneş Ekim ayı için oldukça cömertti. Bahçeye çıkıp gözlerini kapattı. Derin bir nefes aldı. Ilık havayla birlikte içi huzurla doldu. Gözlerini açtığında Mario tam karşısında dikiliyordu. Hülya irkilerek geri çekildi. Neredeyse arkasındaki eşiğe takılıp düşüyordu. Mario kolundan yakalayıp düşmesini engelledi. Sırıtarak doğrulmasına yardım etti.
-Hulya Hanım siz tutmak için düşmeniz gerek yok.
Hülya Mario'nun suratına bir tokat atmamak için kendini zor tuttu. Kolunu Mario'dan kurtardı. Üstünü başını düzeltti.
-Burada ne işiniz var?
-Ben bu gece Almanya gidecek. Ben sizinle kahve içmek istiyor.
Hülya içten içten Mario'nun gideceğine sevinmişti. Farkında olmadan gülümsedi. Mario Hülya'nın yumuşadığını düşündü.
-O bak, ne güzel! Sizi güldürdü ben.
-Mario Bey, ben buraya arkadaşımla geldim. Onu bırakıp sizinle gelemem.
Mario elini saçlarının arasında gezdirdi. Sonra yeni farketmiş gibi karşı köşedeki kafeyi gösterdi.
-İşte, bak orada. Biz arkadaş çıkınca görür.
Hülya içinden "Pis yılışık" dedi. Nasıl olsa akşama gidecek. Bir kahve ile kurtulurum belki diye düşündü.
-Peki,tamam. Bir kahve içelim bakalım.
Caddenin karşısına geçip kliniği gören bir masaya oturdular. Kafe oldukça lüks döşenmişti. Koltuklarda yeşil ve bej rengi hakimdi. Yüksek tavanı ve masaların birbirine çok yakın olmaması sayesinde ferah duruyordu. Elinde bir tabletle garson belirdi. Hülya çay tercih etti. Mario filtre kahve istedi. Ortaya karışık bir pasta tabağı söyledi. Hülya'nın gözü kliniğin bahçesindeydi. Bir an önce Ülfet'in çıkması için dua ediyordu. Mario çok mutlu görünüyordu.
-Hulya ben seni çok beğendi. Ben anlıyor, senin daha bitmedi yas.
Hülya evet anlamında başını salladı. Mario devam etti.
-Sen,ben şimdi değil ama sonra belki. Şimdi sade arkadaş olur mu?
-Nasıl arkadaş?
-Yani sen ve Hilal gibi. Ben ve sen arkadaş.
Hülya cevap veremeden garson siparişleri masaya koydu.
-Afiyet olsun efendim.
Hülya "Teşekkür ederiz," dedi. Mario tekrar sordu.
-Sen biz arkadaş olur mu?
Hülya'nın telefonu çalınca cevap yine gecikti. Arayan kayınvalidesi Ayten Hanım'dı. Hülya telaşlandı. Ayten Hanım genellikle Elçin vasıtasıyla konuşurdu. Önemli bir şey olmasa aramaz diye düşündü.
-Efendim Ayten anne. İyi misiniz?
-İyiyim kızım. Seni telaşlandırdım ama ne yapacağımı bilemedim. Elçin dün geceden beri yok. Dün gece bir arkadaşının doğum günü partisine gitti. Gece iki gibi mesaj atmış. Arkadaşı bırakmamış. Ahmet Bey'e söylemedim. Ersin'den sonra... Bu saate kadar bekledim. Belki uyanmamıştır diye. Biraz önce aradım. Telefonu kapalı.
-Tamam, Ayten Anneciğim. Siz merak etmeyin. Şarjı bitmiştir. Ben bulurum onu.
Mario dikkatle dinliyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Hülya telefonu kapattı. Elçin'i hemen bulmalıydı. Tam numarayı çevirecekken telefonu tekrar çaldı. Ülfet'in seansı bitmiş olmalıydı.




SAKIN UNUTMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin