Acılar İnsanı Büyütür

23 3 0
                                    

-İnsan, hayatını kaybedince değil unutulunca ölür.

Ülfet yatağın kenarına oturdu. Söylediği sözün etkisini görmek istiyordu. Hülya onu hiç duymamış gibiydi. Ağlamaktan şişmiş gözleri, kızarmış burnuyla gözlerini çalışmayan televizyona dikmiş iç çekiyordu.
Ülfet Hülya’nın elini tuttu. Güzelim söz boşa gitti diye içinden geçirdi. Unutmadan bir yere not etmeliydi.
-Bak canım böyle olmaz ki! Ölüm bir yok oluş değil, sen de biliyorsun. O hep senin içinde var olacak. Ersin senin bu halde olmanı istemezdi.
Çaktırmadan telefonunu aldı. Not bölümüne "İnsan, hayatını kaybedince değil unutulunca ölür." diye yazdı. O sırada yeni gelen mesaj dikkatini çekti.
"Ülfet Hanım, kaçta gelirsiniz? Biz yola çıktık."
"Eyvah" dedi. "Tamamen unutmuşum." Bunu yüksek sesle söylemişti. Hülya bir an iç çekmeyi bırakarak Ülfet’e baktı. Ülfet telaşla  "Hadi kalk giyin! Açılışa gidiyoruz. Çok geç kaldım." Bunları söylerken bir yandan saçını tarıyor, bir yandan makyaj malzemelerini çıkarıyordu. Hülya kısık bir sesle "Ben bir yere gelmem," dedi. "Gitmesen olmaz mı?"
Ülfet başını çevirmeden cevapladı.
- İmkansız. AVM adına konuşma yapacağım.  "Halbmond" markasını getirmek için iki yıldır uğraşıyoruz. Gitmesem patron kapının önüne koyar beni. Ben senin gibi zengin bir dul değilim ki...
Hülya yine ağlamaya başladı.
-Keşke Ersin sağ olsaydı da fakir olsaydım.
Ülfet söylediğine pişman olmuştu.
-Özür dilerim canım. Lafın gelişi söyledim. Hadi kalk!
-Gelmeyeceğim.
Ülfet gözüne kalem çekmeyi bıraktı. Telefonuna uzandı.
-İyi o zaman anneni çağırayım. Seni tek başına bırakamam. O seni yola getirir.
Hülya annesinin gelmesini istemiyordu. Ne yatmasına izin verirdi ne de ağlamasına. "Acımı yaşamak benim hakkım," diye düşünüyordu. Ülfet telefonunu açtı. Numarayı çevirdi. Hülya yataktan kalktı.
-Tamam çağırma geliyorum.
Ülfet telefonu kapattı. Hüya yavaş hareketlerle yatak odasına gitti. Bulabildiği en sade, en gösterişsiz siyah elbisesini giydi. Saçlarını topladı. Acil durumlarda kullandığı siyah peruğu taktı. Ülfet odaya girdiğinde itiraz edecekti, vazgeçti. Onun yerine tuvalet masasının üstündeki kutudan uzun siyah inci kolyeyi çıkardı, Hülya’ya uzattı. Kolye mor, yeşil, gri ışıklar saçarak parıldıyordu. Hülya iç çekerek kolyeyi taktı. Bir anda siyah, gösterişsiz elbise göz alıcı çekiciliğe büründü.
-Ersin'in yeni l hediyesiydi. Tahiti'den getirtmişti. Bu siyah inciler orada yetiştiriliyormuş.
Ülfet konuşmak yerine siyah sitilettoları Hülya’nın önüne bıraktı. Makyajsız ve özensiz haliyle bile çok güzeldi. Üstüne hüznün çekiciliği sinmişti. Konuşmadan dışarı çıktılar. Konuşmadan arabaya bindiler. AVM’nin garajına park edene kadar da konuşmadılar.
Ülfet aceleyle arabadan indi. Hülya hala oturuyordu.
-Ben arabada beklesem olmaz mı?
Ülfet sakin olmaya çalıştı.
-Bak canım. Arabada oturacak olsan evde kalırdın. Yalnız kalmanı istemiyorum. Anlamıyor musun?
Hülya isteksizce dışarı çıktı. Ülfet kolundan çekerek sürükledi. Üç dakika sonra Halbmond'un önündeydiler. Mağazanın içi de, önü de kalabalıktı. İçerdeki merdivenlerde zarif bir kadın gazetecilerle konuşuyordu. Kameralar, fotoğraf makineleri durmadan çalışıyordu. Biri "Hülya Saner burada," diye bağırdı. Birden kameralar, fotoğraf makineleri Hülya’nın etrafını sardı. Hülya güneş gözlüklerinin arkasına sığınarak Ülfet'in kolunu sıkıca tuttu. Ne yazık ki kaçacak bir yer yoktu.






SAKIN UNUTMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin