YALI

8 3 0
                                    

Hülya'nın kafası çok karışmıştı. Uluslarası bir şirket neden Can için yüklü miktarda bağış yapmıştı. Ülfet'in dönüşünü bekleyemeyecekti. Dekan'ın odasından çıkar çıkmaz telefon açtı.
-Alo, Canım meşgul musun? Meşgul de olsan beni dinle Ülfetciğim. Sana anlatmasam çatlarım.
-Sana da merhaba. Ben iyiyim. Sen nasılsın Hülyacığım.
-Ay, kusura bakma kuzum. Hatır faslını geçtim. Kafam çok karışık.
-Ne oldu canım?
-Bugün Elçin'in okuluna gittim. Can da oradaydı. Beni gördü ama yanıma gelmedi. Elçin'in söylediğine göre acil bir işi çıkmış.
-Hımm. Klasik kaçış yöntemi. Aceleden daha yaratıcı bir şey uyduramamış demek ki...
-Ay, güldürme Ülfet. Ciddi bir şey anlatıyorum.
-Tamam, tamam. Sonra ne oldu?
-Ben Elçin derse döndükten sonra Dekan'la görüştüm. Can'ı sordum. İMM adlı Uluslararası bir şirketin Can'ın misafir öğrenci olabilmesi için yüklü miktarda bağış yaptığını söyledi.
-Hımm. İlginç. Bursu anlarım da, yüklü miktarda bağış tuhaf geldi. Ne kadar yüklü miktardaymış?
Hülya bir iki saniye sessiz kaldı.
-Utandım sormaya.
-Neyse, bir şekilde öğreniriz. Ben araştırırım İMM adlı şirketi. Açılımı neymiş?
Hülya yine sessiz kaldı. Ülfet, Hülya'nın dekana sormadığını anlamıştı.
-Tamam, sıkma kendini. Bakalım ne çıkacak? Hazır dışarı çıkmışken Hilal'e de uğra. Aklım sen de kalmasın?
Hülya şoföre telefon etti. Fakültenin kapısına gelmesini söyledi. Bu arada Hilal'e mesaj atmayı unutmadı. Hilal mesajına telefonla döndü.
-Hülyacığım. Seni görmek beni çok mutlu eder. Hem senin fikrini de almış olurum. Konum atıyorum. Görüşürüz canım.
-Tamam canım. 15 dakikaya oradayız. Görüşürüz.
Hülya konumu şoföre uzattı.
-Kanlıca'ya gidiyoruz.
-Sahilden mi gidelim?
-15 dakikaya oradayız dedim. Neresi kısa sürerse oradan gidelim.
-Peki efendim.
Şoför ilk sapaktan otobana döndü. Boş yolda gaza bastı. 13 dakika sonra konuma gelmişlerdi. Şoför arabayı park etti. Hülya arabadan indi. Beyaz bir yalının önündeydiler. Yüksek bahçe duvarı görüşünü daraltıyordu. Kapının önüne geldiğinde kapı kendiliğinden açıldı. Hülya içeri girdi. Şahane bir Japon bahçesi yalının giriş kısmını süslüyordu. Çift taraflı merdivenlerle ana giriş kapısına çıkılıyordu. Çift kanatlı oymalı kapı ardına kadar açıktı. Binanın iki yanından deniz tarafına geçiliyordu. Hülya merdivenleri çıktı. Denize bakan balkonda Hilal ve iki kişi vardı. Ayak seslerini duyunca döndüler. Hilal neşeyle Hülya'ya doğru yürüdü.
-Hoş geldin canım! İyi misin?
-İyiyim, sen nasılsın? Hayırdır Hilalciğim?
Hilal Hülya'ya sarıldı. Sonra bir adım geri çekildi.
-Önce evi bir gez. Sonra konuşacağız.
Hülya denize açılan balkona doğru yürüdü. Orada duran biri genç, diğeri orta yaşlı adam kenara çekildi. Hilal yanlarına gelince tanıştırdı.
-Hülyacığım Çetin Bey buradaki işlerimizi takip eden avukatımız.
Orta yaşlı, kır saçlı, boynu yokmuş gibi görünen Çetin Bey elini uzattı.
-Memnun oldum efendim. Ersin Bey için çok üzüldük. Piyasada çok sevilen bir iş adamıydı.
Hülya Ersin için söylenen bu sözlere memnun olmuştu. Ama yüreği de sızlamıştı.
Hilal genç adama döndü.
-Atilla Bey, emlak danışmanı.
Hülya genç adamın da elini sıktıBalkona çıktığında boğaz tüm güzelliği ve serinliği ile önünde belirmişti. Arkadaki Japon bahçesinin aksine burası çok modern görünüyordu. Balkonun altında dikdörtgen bir havuz, havuzun etrafında uzun tahta döşemeler, duvar kenarlarında büyük saksılar, iskele, iskeleye bağlı bir tekne Hülya'ya gülümsüyordu. Hilal, Hülya'nın kolunu tuttu.
-Nasıl buldun canım? Yukarıya da bir gör.
-Muhteşem. Yoksa aldın mı?
-Düşünüyordum. Artık sık sık İstanbul'da olacağım. Yeni şirket kuruluyor. Bir ev almam gerekecek.
-Hiç düşünme. Çok güzel.
-Hadi yukarı çıkalım!
Ahşap merdivenlerden yukarı çıktılar. Yukarıda dört oda ve her odada banyo vardı. Armatürler sarı kaplamaydı. Hülya altın olup olmadığını merak ediyordu ama sormadı. En üst katta 3 oda vardı. Yine her odanın ayrı banyosu bulunuyordu. Odaların önünde küçük birer teras vardı. Bahçe katında mutfak, iki tane duş ve tuvalet, yazlık oturma salonu, bahçeye çıkılan bölümde bar görülüyordu. Bahçeye çıktıklarında iskede demirli tekneden bir adam indi. Bu adam Mario'dan başkası değildi.
Hilal "A işte Mario da burada," dedi. Hülya'ya dönüp " Mario'nun şirketi ile ortaklık yapacağız.
Mario Hülya'nın önünde durdu.
-İstanbul en güzel kadini burda.
Elini uzattı. Hülya'nın elini sıkıca tuttu ve uzun süre bırakmadı. Hülya elini zorlayarak çekti. Yılışık erkeklerden hiç hoşlanmıyordu. Mario yandaki yalıyı gösterdi.
-Bu yali nasıl?
Hülya umursamazca "Güzel" dedi. Hilal Hülya'nın yanına sokuldu.
-Mario yandaki yalıyı satın almış. Bize de burayı almamız için ısrar etti.  İstanbul'a onu bağlayan çok değer verdiği biri varmış. Bu yalıyı da onun için almış.
Hülya sert sert Mario'ya baktı. Oysa o pişkin pişkin gülümsüyordu. Hülya "Beni bir yalıyla tavlayabileceğini mi sanıyor," diye düşündü. Hilal'e döndü. Mario'nun duyabileceği bir sesle "Güle güle otursunlar. Ben denizden korkarım. O yüzden Ersin yalı almadı," dedi.




SAKIN UNUTMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin