İŞLER KARIŞIK

9 3 0
                                    

Ülfet beklemekten sıkılmış bahçeye çıkmıştı. Hilal sekreterin getirdiği kahveyi yudumluyordu. Neredeyse yarım saat olmuştu. Birazdan Hülya'nın odadan çıkması gerekiyordu. Nihal'in yeni hastası gelmiş huzursuz bir şekilde durmadan saatine bakıyordu.
-Beş dakika geçti. Hiç böyle olmazdı.
Sekreter gülümseyerek orta yaşlı iyi giyimli adama baktı. Adamın siyah gür saçlarının arasından ter damlaları alnından yanaklarına süzülüyordu.
-Kenan Bey, haklısınız. Doktor Hanım'ın acil bir hastası çıktı. Öğle molasında onu almak zorunda kaldı.
Kenan Bey'in bir şey söylemesine kalmadan yukarıdan gülüşmeler geldi. Hülya'nın kuş cıvıltısını andıran sesi neşeyle çınlıyordu.
-Sizinle tanıştığıma çok memnun oldum. Hiç de çekindiğim gibi değilmiş.
Nihal Hanım "Buna sevindim," diyerek merdiven başına kadar geldi.
-Haftaya görüşürüz öyleyse.
Hülya yüzündeki gülümsemeyle merdivenlerden indi. Hilal Hülya inerken merdivenlerden çıkmaya başladı. Hülya'nın yanına geldiğinde "Memnun kalmana sevindim. Ben Nilal'e teşekkür edeyim," dedi. 
Nihal Sivaslı asistanına çay getirmesi için işaret etti. Sonra Kenan Bey'e döndü.
-Hoş geldiniz Kenan Bey! Odaya geçebilirsiniz.
Kenan Bey yanından geçen Hülya'ya ters ters baktı. Merdivenlere yürürken fısıldadı.
-Şımarık zenginler...
Hülya'nın kulağında mutluluk melodileri çalıyordu. Fısıltıyı duymadı. Nihal Sivaslı korkularını ortaya çıkarmış, içinden geçenleri anlatmasını sağlamıştı. İçindekileri dökünce büyük bir ferahlık dolmuştu kaygıların yerine. Açık kapıdan Ülfet'i gördü. Bahçeye doğru yürüdü. Hilal merdivenlerin sonuna varmıştı.
-Kabul ettiğin için çok teşekkür ederim Nihalciğim. Nasıl durumu? Hayaller falan düzelir mi?
Nihal biraz yana çekildi. Kenan Bey'in geçmesi için yol verdi. Kenan Bey başıyla selamlayıp odaya yöneldi.
-Ben hayal gördüğünü sanmıyorum.
Hilal çok şaşırmıştı.
-Nasıl yani?
-Kesin bir şey söylemek için bir iki seans daha yapmam gerek.
-Gördükleri hayal değil mi?
Nihal Sivaslı Hilal'in kolunu samimiyetle sıktı.
-Haftaya görüşürüz. Yine aynı saat olsun! Kenan Bey ortalığı yıkmadan içeri gireyim.
Hilal duyduklarına şaşırmıştı. Duydukları o kadar etkilemişti ki merdivenlerden inerken az daha düşecekti. Ersin Saner yaşıyor olabilir miydi?
Asistandan gelecek hafta Salı günü için randevu aldı. Hülya Ülfet'le bahçede konuşuyordu. Onun neşeli halini görünce kendini topladı. Ersin'in yaşıyor olabileceğini şimdilik söyleyemezdi. Gülümsemeye çalıştı.
-Haydi kızlar. Burada işimiz bitti. Güzel bir kahvaltı edelim mi?
Ülfet minnetle baktı.
-Çok iyi olur. Midem kazınıyor.
-Yakınlarda bahçe içinde küçük, şirin bir yere girdiler. Tahta çitlerle çevrilmiş bahçe kapısının üstünde "Günışığı Kahvaltı Evi" yazıyordu. Hülya tabelayı okudu.
-Tam yerine gelmişiz.
Güleryüzlü genç bir kız yeşil mutfak önlüğü ile onları karşıladı. Önlüğün üstünde kafenin adı ve bir güneş resmi vardı.
-Lütfen bu taraftan!
Uzun mavi çam ağacının altındaki masayı gösterdi.
-Uygun mudur?
Gösterdiği masa ve sandalyeler bahçedeki diğerleri gibi rengarenk boyanmıştı. Yandaki masa boştu. Bir sonrakinde bir grup orta yaşlı kadın kahvaltı ediyordu. Sesleri kendilerine kadar geliyordu. Ama bahçedeki en uygun masa buydu. Kız tereddüt ettiklerini fark etti.
-İsterseniz içerde de yerimiz var. Daha sakindir.
Hülya diğerlerini beklemeden cevapladı.
-Yok, kapalı yer olmasın. Burası iyi.
Daha fazla düşünmeye gerek kalmamıştı. Birer sandalye çekip oturdular. Kız yeşil amerikan servislerini masaya yerleştirdi. Birer menü uzattı. Masayı hazırlamaya devam etti. Hilal menüye bakmadan sipariş verdi.
-Spesyaliniz neyse ondan olsun! Tavsiye ettiklerini de ekle! Bu arada ekstra bir şey istersek söyleriz.
Ülfet menüyü masanın kenarına koydu. Hülya hala inceliyordu. Ülfet'in gözü orta yaşlı kadınların masasına takıldı. Masada iki de genç kız vardı. Zayıf olanı telefonuyla oynuyordu. Karşısında oturan oldukça şişmandı. Habire yemekle meşguldu. Masanın başında siyah, dalgalı, uzun saçlı bir  kadın kahve falı bakıyordu. Ülfet kulak kabarttı.
"3 vakit mi desem, beş vakit mi desem devlet dairesinde bir işiniz olacak. Elinize toplu para geçecek. Kadınlardan biri 'Şennur kız, sizin memleketteki arsa satılıyor galiba. Hadi hayırlısı...' diyerek araya girdi. Falcı biraz  durdu. Ülfet Hülya'yı dürttü.
-Bak şu masada fal bakıyorlar.
Kalabalık masa Hülya'nın da ilgisini çekmişti. Masa Hilal'in tersinde kalıyordu. Kafasını çevirip baktı. Falcı konuşmaya devam etti.
-Sarışın bir kadın var. Çok yakınında. Kocandan uzak tut.
Masadaki kadınların hemen hemen hepsi sarışındı. Sandalyelerini biraz geri çektiler. Fincanın sahibi bütün kadınları şüpheyle süzdü. Falcı fincanı biraz daha yaklaştırdı.
-Dur, dur. Galiba bu kadının kolunda bir iz ya da dövme gibi bir şey var.
Kadınlardan biri bluzunun kolunu çekiştirerek kolundaki dövmeyi gizlemeye çalışıyordu. Bütün kadınlar gözlerini ona dikti.
Ülfet gülmeye başladı.
-Eğlence başlıyor.
Fincanın sahibi, gözlerini kolunda dövme olan kadından ayırmadan falcıya sordu.
-Eee, başka ne özelliği var? Saçları uzun mu?
Falcı gözleri fincanda konuşmaya devam etti.
-Uzun ve röfleli.
Kolu dövmeli kadın bakışlardan rahatsız olmuştu.
-Ay, ne bakıyorsunuz öyle? Kolunda dövme olan tek ben miyim? Ayol ben senin sümsük kocanı ne yapayım?
Falı bakılan kadın ayağa kalkınca yanındakiler kollarını tutup oturttular. Kargaşayı fırsat bilen devamlı tıkınan kızın annesi fincanı falcının önüne sürdü.
-Şu benim kıza bakıver.
O sırada garson kız servis arabasıyla geldi. Kahvaltılıklar, börekler, poğaçalar masaya dizildi. Ülfet servis yapan kıza "O masada fal mı bakılıyor?" diye sordu. Kız sucuklu yumurta sahanını bırakırken cevapladı.
-A,evet. Zehra Abla çok güzel fal bakar.
-Biz de baktırabilir miyiz?
-40 lirayı veren herkese bakar. Söyleyeyim mi sizi sıraya alsın.
Hilal "Söyle, söyle," dedi. Hülya hala masayı izliyordu. Şişman kız "Ay" diye bağırdı. Ülfet Hülya'ya "Ne oldu?" diye sordu. Hülya gülüyordu.
-Annesi şişman kızı çimcikledi. Yeter tıkınma diye. Kız elindeki kurabiyeyi bütün bütün ağzına attı. Nerdeyse boğuluyordu.
Ülfet fal bakılan masaya dönüp bir baktı.
-Neyse, ilgilenemeyeceğim. Karnım çok aç.
Kahvaltılarını bitirip kahvelerini içtiler. Adının Zehra olduğunu öğrendikleri falcı kadın masalarına geldi.
-Merhaba güzel hanımlar. Sıra size geldi.
Hülya fincanını kapatmamıştı. Falcı kadın çantaların konulduğu sandalyeyi iterek bir sandalye çekti. Hülya'nın fincanını eline aldı. Hülya'ya baktı.
-Kapatmamışsın ama fark etmez. Şekiller değil hisler önemlidir.
Falcı kadın gözlerini kapattı. Bir kaç saniye bekledi.
-Üzülme artık güzel kadın. Az kaldı. Sevdiğin adam geri dönecek.



SAKIN UNUTMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin