Orman Yolunda

8 1 0
                                    

Hülya yerinde duramıyordu. Aklına kendi kaçırıldığında yaşadıkları geliyor, Elçin'in aynı durumda olduğu fikrini aklından atamıyordu. Ülfet koşa koşa kafeye geldi. Mario'nun orada olmasından hoşlanmamıştı. Nezaketen merhaba dedi. Hülya'nın düşündüklerini tahmin ettiği için onu sakinleştirmeye çalışıyordu.
-Hülyacığım merak etme. Gençleri bilirsin. Umursamazlar. Şarjı bitmiştir, cekmiyordur.
-Elçin öyle bir kız değil. Ailesini haberdar eder.
-Kiminleymiş?
-Ayten anneye soramadım ama bence Can'la.
-Ben sana o çocukta bir şey var dedim.
Mario araya girdi.
-Ama şimdi yok böyle. Siz bana söylemek. Ben onu bulmak.
Hülya ile Ülfet aynı anda sinirle Mario'ya döndü.
-Nasıl olacakmış o?
-Siz bana o kızın plaka ve telefonu vermek. Ben bulmak.
Hülya şaşkınlıkla durakladı. Ülfet mırıldandı.
-Daha Türkçeyi konuşamıyor. Adam bulacak.
Hülya hemen Elçin'in telefonunu ve plakasını masadaki peçeteye yazıp Mario'ya uzattı. Mario telefonuyla birini aradı. Almanca konuştu. Sonra bir telefon daha çevirdi. Bu sefer yarı Türkçe yarı İngilizce bir şeyler söyledi. Hülya sadece "arabanın konumu" kelimelerini anladı. Mario telefonu kapatıp kızlara oturmasını söyledi.
-Beş dakika beklemek. Kahve?
Ülfet "Valla hayır diyemeyeceğim," dedi. Hülya bir şey istemedi. Anılar bir bir gözünde canlanıyordu. Ersin'in onu bulması, peşindeki adamları atlatmaları ve onun kollarında güvenli hissedişi bir filim şeridi gibi geçiyordu. Ülfet kahvesini yudumlarken Mario'nun telefonu çaldı. Yine Almanca bir şeyler konuştu. Telefonu kapatınca kocaman bir gülümsemeyle kızlara döndü.
-Hanımlar, lets go! Biz küçük hanım bulmak.
Hülya sevinçle yerinden fırladı.
-Neredeymiş?
-Nasıl buldun?
Uzakta mı?
Mario Hülya'nın bu sevimli telaşına nasıl cevap vereceğini bilemedi. Ülfet arkadaşının koluna girdi.
-Sakin ol Hülya! Yola bir çıkalım, Mario Bey her şeyi anlatır nasıl olsa.
Ülfet binmeleri için arabasının kapısını açan Mario'ya seslendi.
-Mario Bey siz önden gidin! Biz Hülya ile sizi takip ederiz.
Mario peki deyip arka kapıyı kapatıp sürücü koltuğuna geçti. Ülfet ile Hülya Ülfet'in arabana bindiler. Hülya merak etmişti.
-Neden Mario'nun arabasıyla gitmedik? Ya yolda kaybedersek?
-Orada neyle karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Dönüşte Elçin'le yalnız kalmamız daha iyi olur diye düşündüm.
-Haklısın! Elçin'in arabası var ya, onunla da dönerdik.
-Ya araba bozulduysa...
-Of Ülfet korkutma beni. Bu kız İstanbul'da sonuçta. Dağbaşında değil ya.
Ülfet sesini yumuşattı.
-Kork diye söylemedim canım. Her olasılığı göz önünde bulunduruyorum.
Hülya bir süre sessiz kaldı. Sonra dayanamadı.
-Bir şey olmamıştır değil mi?
-Olmamıştır.
-Ya kaza geçirdiyse...
-Haberini alırdık.
-Ya kaçırıldıysa...
-Ararlardı.
-Yaralandıysa...
-Aman Hülya, yine başladın. Hep en kötüsünü düşünüyorsun. Dur dikkatimi dağıtma! Mario'yu kaybedeceğim.
-Soldan dön! Ben gözümü ayırmıyorum. Sola döndü.
-İyi bakalım. Beş dakikada nasıl buldu Elçin'i anlamadım ya.
-Dedi ya arkadaşı varmış.
-Bizim de arkadaşlarımız var. Biz niye bulamıyoruz. Elin Alman'ı...
-Ülfet sağa dön, sağa girdi.
-Nereye götürüyor böyle? Belgrad ormanında ne işi var bu kızın?
-Ülfet aklıma kötü kötü şeyler geliyor.
-Getirme aklına, belki koşuya geldi arkadaşlarıyla... Sola mı döndü o?
-Evet, soldan devam et.
Asfalt yoldan çıkıp toprak yolda ilerlemeye başladılar. Tek tük ağaçlar sıklaştı. Toprak yol küçük bir açıklıkta sonlandı. A!anın solunda Elçin'in arabası kapıları açık duruyordu. Hülya korku içinde arabadan fırladı. Elçin'in arabasına doğru koştu. Bir yandan Elçin diye sesleniyordu. Arabanın içi boştu. Hülya olduğu yere yığıldı. Bu kadar endişeyi bünyesi kaldıramamıştı. Ülfet arabayı inceledi. Arabanın çevresindeki otlara baktı. Hülya'nın yanına oturdu.
-İki lastik patlamış. Kan izi falan yok. Demek ki kaza ya da kötü bir şey yok. Biraz kendine gel de aramaya başlayalım! Muhtemelen yardım bulmak için uzaklaşmışlardır.
-Nereden biliyorsun?
-Otlar ezilmiş. Kuzeye doğru iki kişinin ayak izleri var. Biri küçük, biri büyük izlerin. Bir de motosiklet izi var. O da sol tarafta kayboluyor.
-Ülfet Scherlock Holmes gibisin. Nasıl da farkettin?
-Pirim Agatha Christie. Kitaplarını boşuna hatmetmedim.
Mario arabasına dayanmış telefon açmaya çalışıyordu. Sonunda denemekten bezip kızların yanına geldi.
-Çekmiyor. Ben telefon açamadı.
Ülfet ayağa kalktı. Hülya'yı da kaldırdı.
-Düşün peşime! Şuradan gidiyoruz
Bir süre yürüdüler. Bir yandan Elçin diye bağırıyorlardı. Ağaçlar görkemli dallarıyla gökyüzüne uzanıyordu. Dalların arasından yol bulmaya çalışan güneş otlarda yansıyarak parıldıyordu. Hülya tam ümidini yitirmişken bir ağacın altında oturan Elçin ve Can'la karşılaştılar. Elçin ve Hülya özlemle sarıldılar. Hülya'nın gözünden yaşlar boşanıverdi. Elçin'in de gözleri nemlenmişti. Mario büyük bir zafer kazanmış gibi sırıtıyordu. Can Elçin'den bir kaç adım uzaklaştı. Mario Can'ın yanında duruyordu. Ülfet Elçin'le Hülya'ya döndü. Şimdi Mario ve Can arkasında kalmıştı. Çantasından aynasını çıkarıp çaktırmadan arkayı görecek şekilde tuttu. Mario ve Can fısır fısır bir şeyler konuşuyordu.

SAKIN UNUTMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin