Minik yıldızı parlatmayı unutma.
Hatırla beni ki güneş yine renklendirsin gökyüzünü...
Yağızın dudaklarından dökükülen sözcükler şaşkınlığıma şaşkınlık eklemişti. Ne diyordu bu adam Allah aşkına. Üzerimdeki ufak çaplı olan ama etkisini zoraki bir şekilde attığım şaşkınlıktan kurtulduktan sonra anlamaz bir ses tonuyla konuştum.
"Yağız..sen ne diyorsun" Gözlerim ve kalbim yağızda şak yaptığına dair bir umut dileniyordu.
Söylediklerimle yeşilin en güzel tonu olan gözlerini azele yöneltti. Azelle benim aramda mekik dokuyan gözlerini izledim. Ne olduğunu bilmediğim bir konuda ne yapabilirdim. Kalbim avucun içinde sıkılıyormuş gibi can çekışıyordu. Ondan cevap beklediğimi belli edercesene gözlerine baktım. Birşeylerin ters gittiği apaçık ortadaydı. Yağızdan ses çıkmayınca gözlerim bu sefer azele döndü."Hadi kuzen içeri geçelim." Usul adımlarla yanımdan uzaklaşan iki adamın arkasından bakakaldım. Açık kalan kapıyı yavaşca kapatarak yağızgilin pesinden ilerledim. Azel salondaki kanepeye yağızı yari oturur bir vaziyette bırakmış,alçıdaki ayağının altına bir kaçtana yastık yerlestiriyordu. Yağız ve azel o kadar zıttı ki bazen bu kadar yakın olduklarına ben bile inanamıyordum. Evet kavga ediyorlardı fakat aralarındaki bağ o kadar kuvvetliydi ki bu dışarından bakıldığında gözle görülebiliyordu. Azel yağızın rahat emin olduğunda bakışları beni buldu.
"Çok acıktık kısa sürede hazırlanan ve lezzetli olan bir yemek yap " açıklama yerine emir alan yine ben olmuştum. Bu bir haftalık ceza bana iyi bir ders vermişti. Azele karşı çıkmıyordum. Ama bu beni ezebileceği ya da hakkımı korumama engel olacağı anlamına gelmiyordu. Bu yaşıma kadar ne olursa olsun dürüst olmuş haklılığı savunmuştum. Bundan sonrada öyle olacaktı. Yağızın bana verdiği ozgüvenle eski halimdeki ki korkak değildim. O bana sadece mutluluğu degil hakkımı ağlarak değilde dimdik durarak savunmayı öğretmişti.
Kaşlarımı çatarak azele baktığımda yorgun gözlerle bana bakıyordu. Dünya rekorlar kitabına girmeliydi. Azel KARAN ilk defa duygu barındaran gözlerle bakıyordu. Artık eminim ters giden birşeyler vardı. Gözlerim bu sefer yağıza dondüğünde azeldem farkı yoktu. Pekala bu iki koca adam oldukça yorulmuş gözüküyordu.
"Pekala" azelin sorusuna yanıt vererek mutfağa doğru yöneldim.
Evde kalan tek şey iki adet noodleydi. Anlaşılan azel gitmeden önce mutfağa boşaltmıştı. Yapabileceğim tek şey bu noodlelerdi. Pişen noodlerı tabaklara koyarak servise hazır bir hale getirdim.
Elimdeki iki tabakla birlikte odaya girdiğimde gözüme direk bir çocuk masumiyetinde uyuan yağız gözüme çarptı. Azel televizyondan izlediği maçı hür dikkat izliyordu. Geldiğimi belirtmek amacıyla boğazımı temizlediğimde biraz önce soluksuz maç izleyen kendisi degilmiş gibi televizyonu kapadı.
"Noodle mi?"tek kaşını havalamdırarak sorduğü sorusuna yok zıkkımın kökü demek vardı ama daha çok gençtim.
" Başka birşey kalmamıştı.." birşey demesine izin vermeyerek eline tutuşturdum tabaği. İkinci tabağı da masanın üzerine bıraktım. Yağızın uzandığı koltuğun kenarına yavaşça oturarak bir hafta içinde mahvolan adama baktım. Kolu vd bacağını alçıya almışlardı,alnındaki sargıdan hafif kan lekeleri belirmiş pansuman istediğini belli ediyordu.
Dolu dolu gözlerimden yaş gelmemesi için alt dudağımı dişlerimin arasına hapsettim. Ellerim yumuşacık saçlarına doğru benden izinsiz giderken bir damla göz yaşı süzüldü gözlerimden. Onu uyandırmamaya çalışarak yumaşık saçlarını okşadım. Yağızı bu halde görmek beni mahvediyordu. Masaya bırakılan sert tabakla yerimden sıçrayarak azele döndüm. Yayıldığı koltukta yüzüne egoist bir gülüş peydahlatmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARAMEL (DÜZENLENECEK/ARA VERİLDİ)
ChickLitGeriye doğru adım attığımda bir elleri belime gitmişti. Birbirine çarpan bedenlerimizle ellerim gögsünden ittirmek için kuvvet uygulamaya başlamıştı. Bedenimi uzaklaştıramayacağımı anladığımda bu sefer eli boynuma gitmiş kendine bastırmıştı. Uzun so...