Herkese selam! Bu benim ilk hikayem. Acemi biraz ama duygularımı olabildiğince yansıtmaya çalıştım. Kalbi kırık insanların okuduğunda daha iyi anlayacağını düşünüyorum.
Hikayemi 2015 yılından beri yazmaya çalışıyordum. Konular, fikirler, şahıslar sürekli değişti kafamda. Yeni olaylar kurdum sürekli. En sonunda böyle bir şey çıktı ortaya. Eğer okuyorsanız kitabımı ne mutlu bana. Çoğu zaman yazmayı bırakmak zorunda kaldım ama şimdi devam ediyorum. İnşallah beğenirsiniz dostlarım. İyi okumalar❤
Geceler zehir, geceler yara. Uçasın gelir ama kanadın yara.
Bir Nisan sabahına uyanmaya çalışıyordum. Her ayın 22'sinde olduğu gibi yine kötü bir rüya görmüştüm. Aslında uyumamak için çok direndim ama gözlerim beyaz bayrağını çekmişti çoktan. Gün doğmasına ramak kala bırakıvermiştim kendimi uykunun kollarına.
Kaç saat geçti geçmedi bilmiyorum. Yine ağlamaya başlamıştım. Gözlerimden yaş aksa da, canım yansa da uyanamıyordum. Neden ağladığıma dair bir fikrim de yoktu üstelik. Psikoloğa sorduğumda geçirdiğim kaza yüzünden olduğunu söylemişti. 9 yılımı benden alan kaza... Ama bu olay sürekli devam ettiği için artık alışmıştım.
Başlarda, yani 2 yıl önceki kazanın ilk zamanlarında, sadece belli aylarda yaşıyordum böyle şeyleri. Ama son yılımın her ayı yaşar oldum o korkunç günleri. Aslında sıkıcı ve monoton hayatıma renk katıyor diyebilirdim.
Güneşin alarm niyetinde yolladığı ışıkları siyah perdemden içeri girmeye çalışırken yanaklarım ıslak bir şekilde uyanmayı başarabilmiştim. Anlaşılan bir günüm daha uykusuz geçecekti bu göz ağrısıyla.
Bir yandan bu kadar acı veren, canımı yakan şeyin ne olduğunu deli gibi merak ediyordum. Bir yandan da ne zaman geçmişi düşünmeye kalksam korkunç bir baş ağrısı çekeceğimi bildiğim için üstüne fazla düşmeme kararı almıştım.
Yatağımdan tek parça halinde kalkmayı başarıp dağınıklığını haykıran dolabıma yöneldim. Kıytırık birkaç kıyafeti üstüme çektim.
İçeriye girdiğimde leş kokan koltuğuma baktım. Ve o koltukta masumca uyuyan 'anneme'...
İçimde bir yerlerde hala ona karşı bir sevgi besliyor olmam beni hem sinirlendirmiş hem de çok üzmüştü. Uyandığında nasıl bir baş ağrısı çekeceğinden habersiz öylece yatıyordu koltuğumda. Dün geceki hali geldi aklıma: sarhoş ve bitkin...
Öylece içeri girip koltuğuma uzanmıştı. Dakikalarca küfür edip ağlamıştı. Sızmadan hemen önce de 'arada bir işe yarıyorsun' diyerek küçümsemişti beni. 'Yalancı, aptal, kirli kız' diyerek çağırırdı ya hiç kızım demezdi bana.
Son golünü ek sürede 'kızım' kelimesini iliştirerek atmıştı bana. Kalbimi her seferinde söken, aklımı allak bullak eden, gözyaşlarıma komut veren bu anlamsız kelimenin bu kez hiçbir şey hissettirmemesi artık değersizleştiğini anlamamı ve annemi kalbimden çıkarmayı başardığımı hissetmemi sağlamıştı. Her ne kadar kalbimin bir yerlerinde ona karşı hala sevgi kırıntıları barındırsam da...
Taştan kalbimin içindeki kötülükleri yavaş yavaş atabiliyor olmam beni sevindiriyordu. İç sesimin hoşuna gitmeyen bu mutluluk da fazla sürmemişti zaten.
Annemin mırıldanmalarıyla tüm düşüncelerim dağılmıştı. İnilti şeklinde çıkan kısık sesten başının ne kadar ağrıdığını belli etmeye çalışıyordu galiba.
" Aptal kız! İyi bir çocuk ol ve bana hemen ilaçlarımı ver. Kafamı kaldıramıyorum! "
Tiksintiyle baktığı gözlerini hışımla kapatıp başını tuttu. İki şakak arasını ovalarken gözlerini tekrar bana dikti. Kafamla televizyon dolabını ve önündeki sürahiyi göstererek mutfağa yöneldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İyi ya da Kötü... ARAF
Teen FictionAcım gözyaşlarıma sığmıyor. Acım kağıtlara sığmıyor. Acım sigara paketlerine sığmıyor. Ölüyorum ve beni kimse görmüyor.. Önce yağmur yağmaya başladı. Yağmuru hiç sevmezdim. Bana o karanlık ve çirkin geceyi hatırlatırdı. Sonra aniden kesildi. 'Hah...