Güneşin insanları aydınlatmaya utandığı bir gündü, 22 kasım.
Çocukluğun kötülükler altında ezildiği bir gün.
O çocuğun döktüğü her gözyaşı bir kalbin nasıl çöktüğünün göstergesiydi. İstemese de eriyip bitmişti.
Yalnız, çaresiz, kimsesiz...
Kendini noktasız bir satırdan aşağıya itilirken bulmuştu.
Tutan kişi babasıydı. Düştüğünü görmeden tutmuştu. Ve sineye çekmişti.
Kalbimin acısını iliklerime kadar hissediyordum.
Çocukluğunu yaşamaktan korkup kalbime saklanan yılların çığlığı kulaklarıma dolmuştu.
Ölüyordum. Tam şuan açamadığım gözlerimi bir daha açamamaktan korkuyordum.
Aldığım her nefes bir yıl götürüyordu benden. Kirli bedenim ve kirli düşüncelerim aynaları çatlatıyordu.
...
Attığım her adım ölüme götürüyordu bedenimi. Dayanamıyordum.
Beynimin içindeki o ses beni sürekli yönetiyordu. Susturamıyordum.
Gözlerim acıyor, biraz kapatıyorum. Sonsuz biraz. Biraz da acılı sonsuz. Kalbime saplanan nefeslerim son buluyor.
Gördüklerimle yaşlı gözlerimi açtım aniden. Güneş yeni yeni doğmaya başlamıştı ve ben hatırlamayı hiç istemeyeceğim bir şeyler hatırlamıştım. Küçük bir kıza dokunan kirli eller ruhumu titretmişti. Bu kız ben olabilir miydim?
- Galiba sensin Eda.
Hayır hayır hayır! Attığım çığlık dört duvar arasında sekip tekrar bedenimi bulunca kendi sesimin şiddetinden korkup dizlerimi karnıma çektim. Titreyen ellerimi kafama vurarak aynı şeyleri papağan gibi tekrar ediyordum.
Hayır, o çocuk çok küçüktü.
Hayır! Gördüklerim bulanıklaşmaya başlamışken kapının eşiğinde yırtık eldivenli bir adam gördüm. Bana iğrenç gülümsemesi ile yaklaşıyordu. Gözümün önü tamamen kararmıştı.
Anlamsız ve cevapsız sorular hınzırca sırıtıyor, ben görmemeye çalışıyorum.
...
Birkaç saat sonra kendimi yığılıp kaldığım yatağımda buldum.
Güzel gözlü çocuk hemen yanımda oturuyordu. Elindeki ateş ölçme aletine bakıyordu. Bir an, küçük bir an elinde yırtık eldiven, başında gri şapkalı adamı görmüştüm ve irkilere eline vurup doğruldum.
"Sakinleş, ben yanındayım." diyerek kolumu nazikce tuttu.
"Ben sakinim. Yatak odamda ne işin var?" dedim. Ne olduğu hakkında soru sormasını istemiyordum çünkü.
"Korkma, ne bir soru soracağım ne de seni yargılayacağım. Şuan tek düşündüğüm seni gece boyu ağlatan ve gözlerinin kızarmasına sebep olan o rüyayı nasıl öldüreceğim." kalın parmaklarını saçlarıma götürdü.
Normalde izin vermedim ama yüzündeki şefkat bana eskilerden el uzatırmış gibiydi.
"Teşekkür ederim deniz gözlü çocuk" dediğimde gözlerindeki şefkat yerini boşluğa bıraktı.
Kalbini acıtmış gibiydim.
"Hadi gel kahvaltı yapalım." bir şey söylememe izin vermeden rahat bırakmadığı kolumu çekiştirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İyi ya da Kötü... ARAF
Ficção AdolescenteAcım gözyaşlarıma sığmıyor. Acım kağıtlara sığmıyor. Acım sigara paketlerine sığmıyor. Ölüyorum ve beni kimse görmüyor.. Önce yağmur yağmaya başladı. Yağmuru hiç sevmezdim. Bana o karanlık ve çirkin geceyi hatırlatırdı. Sonra aniden kesildi. 'Hah...