Bölüm 14.

111 361 50
                                    

Ben ruhumu Şeytan'a satmıştım. Tanrı'nın varlığına olan inancım yitmişti. Çünkü Şeytan fazla güçlüydü. Tüm insanlığı etkiliyordu. Bu yüzden onun varlığı daha gerçekçi geliyordu bana.

Sen ruhunu aşka satmıştın. Aşık oldun ve kendini unuttun. Tıpkı çok yakından tanıdığım bir başkası gibi.

Aşk ve Şeytan. Bu ikili arasındaki ince çizginin iki ucundaydık. İkisi de insana çok kötü şeyler yaptırıyor gibiydi.

Tanrı'm eğer varlığını hissedemiyorsam, bu benim suçum mu?

Bana kızıyor musun baba?

Ruhumu kötülüğe teslim etmeden önce beni çekip kurtaranın aşk olacağını nereden bilebilirdim ki?

Peki sen, sen satılmamış mıydın kötülüğe? Sen ve ben. İkimiz de aynıyız işte.

Yağmur ve Güneş. İki güzel olay birleştiğinde ortaya çıkan renk cümbüşü...

Yağmur karamsarlığın, Güneş ise aydınlığın simgesi. İkisi arasından çıkan Gökkuşağının simgesi ne peki?

Daha çok sorum var. Hepsi de birbirinden anlamsız. Ama beynimi dolduruyorlar işte.

Hem senden başka kimle konuşacağım baba?

...

*Gözyaşları dudağımı ıslatırken engel olmadım. Kapanan gözlerinin ardından benimki de kapandı. Ensemi hafifçe bastırdı.  Daha sonra bıraktı. Geri çekildim. Gözyaşının tadına baktım önce.

"Okyanusun derinliğinden yüzüne düşmüş gibi." dedim. Yine tebessüm etti. Son zamanlarda ne çok üzgündü, ne çok ağlıyordu. İnsanların ağlaması önceden hoşuma giderdi. Ne saçma.

Elini elimden hiç çekmemişti. Bir süre öylece etrafa bakındı. Biliyordum fazla dağınıktı ama önemli değildi.

"Baban-" diyerek konuşmaya başladığında sözlerini kesen öksürüklerin arkası kesilmemişti. Biraz su getirdim. Güçlükle çıkardığı sesiyle tekrar konuşmak istedi. Kafasını yatağa bırakıp yüzünü bana çevirdi.

"Baban. O nerede Maral?" çocukça bir yüz ifadesi takınmıştı. Ya da istemeyerek böyle görünüyordu.

Az önceki minik öpücüğün şoku hala üzerimdeydi. Dudaklarının tuzlu tadını tekrar tadmak istemiştim aslında.

"Cennet veya cehennem diye bir yer varmış. Cennet iyilerin cehennem kötülerin yeriymiş. Babam Tanrı'ya ve ölüm sonrasına inanıyordu. İnandığı gibi cennette olmalı."

"Benim babam da" artık iyice kısılmıştı sesi.

"Ne dersin babanla tanışır mı?" diyerek bir şeyleri içinden atmak istercesine konuşmaya devam etti.

"Ama, ama intihar edenler cennete giremez değil mi?"

Yutkunamamıştım. Sorduğu soruların beynimde ulaştığı görsel kanımı dondurmaya yetmişti.

Onu bu kadar üzen şey, acısı, acımız...

Aynı yerden yara almış olmalıydık.

Keşke, dedim içimden. Yüzüne hiçbir şey söyleyemiyordum çünkü.

Keşke başka bir evrende tanışsaydık Ateş. Dünya'nın bu kadar kötü olmadığı, acımasız olmadığı; hayatlarımızın bu kadar zor olmadığı başka bir Dünya'da doğsaydık.

İyi ya da Kötü... ARAFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin