Bölüm 3

344 489 957
                                    

Bir kız çocuğu düşünün. Şanslı bir kız çocuğu...

Babası o kız çocuğunun tek kahramanıydı.

Kalbinde çiçek açtıran, kendini değerli hissettiren tek insan. Yüzünün neye benzediğini unutmuştu gerçi. Fotoğrafı bile yoktu ki.

Ama babasının ismi geçtiği an dolardı gözleri. Boğazını düğüm düğüm eden bu isimi de unutmak üzereydi.

Ölümün ayaklarına taktığı prangalar engeldi babasına gitmesine.

İnsan çok fazla özlemekten ölür müydü? Bu kız defalarca denemişti. Ama hayır, ölmemişti. Yaşadığı da söylenemezdi ya. Yine de çabalıyordu.

       Üşüyorum, bu üşüme yalnızlığımdan geliyor ve sarıyor her tarafımı...

      Tutunabileceğim hiçbir güzellik yok, hatırlamaya çalışmaktan usanmayacağım anılarım dışında... 

Isınabilmek için onlara sarılıyorum bazen biliyor musun baba?

- Orası daha güzel. Bak önünde de makas var...

Hayır! Lütfen Eda, sus. Lütfen! 

Bağırmaktan boğazım ağrımıştı. Başımın ağrısıyla dizlerimin üstüne çöktüm.  Elimdeki kaşığı fırlattım karşımdaki dolaba.

Kafamın içinde duyduğum o korkunç firen sesi ve mırıldanışlar gözyaşlarıma komut veriyordu.

Başıma vurmaya başladım hunharca. 'Susun' diye bağırsam da ne çareydi ki? Kafamın içindeki hiçbir ses susmuyordu. Deli damgası vurmuşlardı bu sefer de bana. Delirmişsin* diye bağırıp yumrukluyorlardı sanki kafamın içini. 

Sussunlar diye vurmaktan acıyan yüzüm ve ellerimin üstünde narin bir el hissettim. Tutanın babam olmasını diledim.' Ne olur Tanrım. Bu kez gelmiş olsun ' diyerek kaldırdım kafamı. Tek istediğim bir kez, sadece bir kez babamı görmekti. Sıcak ellerini hatırlıyordum. Sıcak bakışını, dokunuşunu hatırlıyordum. Fazla ilgilenemezdi benimle ama ilgilendiği zaman dünyanın en mutlu kızı ben olurdum.

 Gerçi annem de birçok kez sevgisini hissettirmişti o küçük bedene. Ama babamın ölümüne sebep olması ona olan kinimi arttırıyordu. Yaşanan onca şey arasında en çok bu ağırıma gidiyordu. Kabullenemiyordum. Kabullenmem beklenemezdi zaten. Onun da böyle bir beklentisi olmamıştı pek.

Araladığım gözler yeşil gözlerin sıcaklığıyla buluştu tekrar.

"Yine mi başın ağrıyor? Ah güzelim, kaç kere dedim geçmişinle uğraşma, geçmişini düşünme diye. Ne zaman bir şeyleri hatırlamaya çalışsan böyle oluyor."

"Rahat bırak beni! Ayrıca bana güzelim deme" diyerek ittim ellerini. 

Kırılacağını bile bile her seferinde yapıyordum bunu. İyiliğe kötülükle, kötülüğe kötülükle cevap veriyordum. Bu benim savunma mekanızmamdı.

İç sesimin beni Eda olarak yönlendirmesinden nefret etsem de teslim olmalıydım. Düzgün yaşayabilmem için vicdanımı unutmalıydım.

Bu halime alışmış gibi içe kıvırdı dudaklarını.

"Evi olabildiğince temizledim. Biraz yemek yapıp çıkacağım. Kendine zarar vermemeye çalış, olur mu?" cevap beklercesine baktı gözlerime.

Yeşilin tüm sıcaklığı yüzüme nüfuz ederken yerden ayırmadım gözlerimi. Ayıramadım. Umudunu yitirince arkasını dönüp kapıya yöneldi.

"Deli saçması, değil mi? Üzülen bir babam, umursayan bir annem yok ama ne dersem diyeyim başımdan asla gitmeyen bir hizmetçim var."  yüzümde alaycı bir gülümseme oluştu o an.  Gözlerimi yerden ayıramadım. 

İyi ya da Kötü... ARAFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin