Düşüncelerim denizin dalgalarına karışırken düşündüm. Kaç saattir buradaydık? Bir saat? İki saat? Belki de daha uzun. Uyuşan popomu biraz olsun rahatlatabilme amacı ile oturduğum yerde kıpırdandım. Zayn bana defalarca gitmemi söylerken ben, yüzsüzlüğüm ile beraber onun peşini bırakmamıştım. Tek yaptığımız şey denizi dinlemekti. Konuşmuyordu. Dik ve sert bakışları mavi dalgalara karışıyordu. İsmi ve soy ismi dışında hiçbir şeyini bilmiyordum. Ailesini, nereli olduğunu, neden herkesi kendinden uzaklaştırdığını, en çok neyi sevdiğini, neyin onu sinirlendirdiğini bilmiyordum. İnsan bilmediği, tanımadığı birine aşık olur muydu ki? Bu kadar gizemli olmasına kızarak yanaklarımı şişirirken, sarkan ayaklarımı da banktan aşağı sallandırmayı ihmal etmiyordum.
“Yanaklarını şişirme. Tatlı olmuyorsun.”
“O zaman sende bunu yapma. Kararımı değiştirmiyorsun.”
Amacı sıkılıp gitmemi sağlamaktı. Oysa ki bilmiyordu; onun yanında geçirdiğim her dakika gözlerim açıkken gördüğüm en güzel rüyaydı.
“Gitmeyecek misin yani?”
“Gitmeyeceğim.”
Dudakları sinsi bir şekilde yukarı doğru kıvrıldı. Ayağı kalktı ve beni beklemeden ilerlemeye başladı. Biliyordu çünkü, zaten gidecektim peşinden. Pezevenk. Sahilden uzaklaşırken hızlanarak ona yetiştim. Ara sokakların birine park edilmiş siyah spor arabasına ulaştığımızda, bir şeyi daha öğrenmiştim. Zayn Malik zengindi. O sürücü koltuğuna yerleşirken bende yanındaki koltukta yerimi aldım. Milyon dolarlık arabanın motoru sessizliği bozarken, ben ona nereye gittiğimizi sormaya korkuyordum. Ürkek hareketlerim ile ondan korktuğumu ilan etmiş olacaktım ki konuştu.
“Hayır aptal seni öldürmeye götürmüyorum veya tecavüz de etmeyeceğim. Şimdi, rahatla.”
Ona cevap vermeyi kesinlikle reddeden beynim doğrultusunda sustum. Oda üstelemedi ve kısa süre sonra Bon Jovi’nin metalik sesi arabanın içini doldurdu.
Camdan dışarıyı gözetleyen gözlerime hiç yabancı gelmemişti bu sokaklar. Hatırlıyordum ama nereden olduğunu kestiremiyordum. Araba fren yaptığında usulca indim. Zayn yanıma gelip beni yönlendirirken onu takip ettim.
Yolun sonunda görüşüme giren araba yıkama yerini fark edince duraksadım. Beynim anında Zayn’nin o gün ki koyulaşmış gözlerinin anısı ile dolarken, tazikli suyun soğukluğunu ensemde hissettim. Korkuyla ürperirken kolumu sıkan ele baktım, ardından sahibine. Zayn bu sefer ifadesiz bakıyordu bana.
“Korkma küçük sana zarar vermeyeceğim. Sadece biraz temizlik.”
Girdiğim kısa süreli transtan sonra Zayn’i takip ettim. Küçük ama zevkle döşenmiş bir ofise girince şaşırmıştım doğrusu. Burası renkliydi çünkü, Zayn’in aksine. Kırmızı boyanın kapladığı duvarları ünlü ressamların yaptığı eserler süslüyordu. Beyaz masa ve sandalye ise ofisi olduğundan daha büyük göstermişti. Eğer yüzüme büyük bir sünger çarpmasaydı ofisi anlatmaya devam edebilirdim. Çatılmış kaşlarım ile onun alayla sırıtan suratına döndüm.
“Prenses değilsin sen külkedisi. Araba yıkayacaksın.”
**
Beyaz Range Rover’ın üst camına ulaşabilmek için parmak uçlarımda yükseldim. Lanet olsun! Bu araba fazla kirliydi. İki saattir süngerle türlü fanteziler yaşamış ve ayağımın köpükler yüzünden kayması sonucuyla defalarca yere düşmüştüm. Ah ama hayır! Yunan tanrılarına meydan okuyan Malik hazretleri bir defa bile hemen biraz gerimde olan koltuktan lanet olası kıçını kaldırıp bana yardım etmeye teşebbüs etmemişti. Aksine ben düştükçe daha çok azarlıyor, daha çok kızıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bir bedende iki insan // z.m
RomansaKöprücük kemiğine uzandım ve dudaklarımı tanrının bir hediyesi olan tenine sürttüm. Yeryüzünde ki en ilahi kokuya sahip olan adama biraz daha sokuldum, demin boynunda olan titreyen dudaklarımı onunkilere hizzaladım. Ellerim usulca boynundan saçların...