1 | YILGI

520 182 634
                                    

Bölüm şarkısı: Madame Macabre - Painted Smile


1| YILGI


Gökyüzünde asılı kalır mıydı güneşin kanı?

Bulutlar temizleyebilir miydi bu kızıllığı?

Gülümsedim. Her iyilik bir kötülüğü yok edebilirdi. Elbette bulutlarda temizlerdi gökyüzünü.

Gökyüzünü izlemenin verdiği huzuru yirmi yıllık hayatım boyunca hiçbir şeyde bulamamıştım. Umudu orada arardım. Başımı göğe kaldırır her şeyin geçeceğine inanırdım sonra tekrar önüme döner yeryüzüne bakardım. İnsanlar vardı. Huzuru, umudu, mutluluğu birbirinden çalan insanlar...

Daldığım derin düşünceleri bir kenara bırakıp derin bir nefes aldım. Güneşin doğuşunu izliyor olsam da arkamdan hareketlenen kara bulutlar birazdan yağmurun yağacağını haber verir gibiydiler. Az önce fırından sıcacık ekmekleri almıştım ve hemen yakındaki duvarın üzerine oturmuştum. İşim erken bittiği için eve de erken gitmek istememiştim. Ekmekleri düşününce etrafa yayılan taze ekmek kokusu karnımın guruldamasına sebep oldu. Burada oturmaya devam edemezdim.

Üzerine oturduğum duvardan atlayıp duvara yasladığım kırmızı bisikletimi doğrulttum. Ekmek poşetini de bisikletin ön beyaz sepetine koyduktan sonra bir ayağımı pedala yerleştirdim.

Az önce doğuşunu izlediğim güneş birkaç saniye içerisinde gri bulutlara esir olmuştu. Hızla bisikleti sürmeye başladım. Hava aniden soğumaya başladı. Eve gidemeden sırılsıklam olacaktım. Yüzüme çarpan soğuk rüzgâr gözlerimi yaşartıyordu, burnumun da kıpkırmızı olduğundan da emindim.

Bacaklarım ağrımaya başlamıştı ama duramazdım. Islanırsam ne olacağını biliyordum. Evimize yakın fırın olmasına rağmen annemin sevdiği ekşi mayalı ekmek sadece bu fırında çıkıyordu. Bisikletle gidip gelmek yarım saat sürse de sabah erken saatte uykudan uyanmak zor oluyordu.

Yolu henüz yarılamışken soğuktan buz gibi olan ellerime birkaç yağmur damlası düştü. Bulutların bugün bana garezi vardı sanırım. Yolda kimse olmadığı için şanslıydım. Kestirmeden gitmek için ara sokağa saptım. Günün en erken saatleriydi o yüzden ara sokak olsa bile kimse olmayabilirdi. Tek kötü yönü kocaman dağ gibi yokuşu çıkacak olmamdı. Hızlandım, hızlandım, hızlandım...

Yağmur yağmayı bir anda hızlandırdı. Yağan damlalar o kadar büyüktü ki başıma çarptıkça acıtıyordu.

"Hay aksi şeytan."

Bisikleti durdurup üzerimdeki kapüşonlu montu sepetteki ekmek poşetinin üzerine örttüm. Üzerimde kalın olmayan gri kazakla kalmıştım. Üşüyor olsam da sorun değildi. Ekmekler ıslanmamalıydı.

Yağan yağmur yerleri ıslattığı için bisikletin tekerleği kayıyor dengemi bozuyordu. Neyse ki son engel olan koca yokuşa gelmiştim. Durdum. Bacaklarımı hissetmiyordum. Aldığım her nefes sanki bıçak gibi ciğerlerimi parçalıyordu. Islanan gri kazağım ve siyah bol eşofman altım ikinci bir deriyi oluşturmuş gibiydiler. Kapüşonlu montumu kaldırıp sepetteki ekmeklere baktım. Islanmamışlar.

Hızlı hızlı nefes alıp yokuşu çıkmaya başladım.

Apartmanın önüne geldiğimde bisikletten inip zile bastım. Geç kalmamış olsam da yağan yağmurun şiddetinden dolayı babamın telaşlı bir  hâlde kapının önünde beklediğinden emindim. Zile basar basmaz kapıdan gelen tık sesi bana hak veriri gibiydi.

SIFIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin