Üstüme geçirdiklerime son kez bir göz atıp omuz silktim. İyiydi işte. Daha ne kadar özenli olabilirdim ki..? İyiydi işte.
Ne atarlanıyorsun ki kendi kendine?
Gözlerimi kıstım, içimdeki duvarların arkasından başını uzatan Bahatwo'ya. Atarlanmıyordum ki yahu. Atarlanıyor muydum?
Hayır, ergenliğini doruklarda yaşıyorsun...
Göz devirdim. Ben yaşıyorduysam, içimdeki sen yaşamıyordun sanki. Kafama inen darbeyle gözlerimi büyüttüm. İçimdeki ben, dışarı mı çıkmıştı?
"Aynada kendi kendine göz kısıp, devirmenden korkmaya başlıyorum, annenden randevu mu alsan sarı çiyan?"
Babama ait sesle, rahatlamayla bir nefes verirken, tekrar göz devirdim.
"Annemden neden randevu alayım baba ya, ayrıca sarı çiyan ne? Sen de sarısın hatırlatırım"
Babam tarafından bir kere daha kafama inen darbe yüzüne, dudaklarımı büzüp ofladım.
"Bak işte, ölen tüm nöronlarımın katili sensin, ikide bir kafama vuruyorsun"
Babam söylediğime gülerken, istemsizce ben de gülmüştüm. Fakat yine de sabah uyandığımdan beri içimde olan kötü his gitmemişti. İçimde bir his vardı ve sanki boğazımı sıkıyor gibiydi. Nefesim yetmiyordu, sürekli derin nefes alma isteği uyandırıyordu. Bunun yanı sıra sanki bir de kalbimi sıkıyordu bu his. Minik kalbim, sanki o sıkılmaya rağmen çabalayıp atmaya çalışıyordu..
"çok oyalandın salak çocuk, okula geç kalacaksın. Ben de işe"
Babama bir şey demeden çantamı alıp evden çıktım. Temiz hava biraz olsun iyi hissettirirken okula adımlamaya başladım. Umuyordum ki, içimdeki his bir an önce giderdi. Ah bu arada. Merak ediyorsunuzdur.
Sahilde.. Gökay, beni öyle güzel öpmüş, öyle güzel sarmalamıştı ki, düşündükçe içim ısınıyor, gülümsememe engel olamıyordum. Öpüşü bittiğindeyse kuma oturup beni de sırtım göğsüne gelecek şekilde kucağına oturtmuş ve kollarını etrafıma daha da sarmıştı. Elbette durumumdan oldukça memnundum, fakat o dakikalarda korkmuştum da tabii. Çünkü kalbim her an göğüs kafesimi delip, kucağıma düşecekmiş gibi atıyordu. Hiçbir şey demedik, konuşmadık. O pozisyonda saatlerce oturduktan sonra beni evime bırakmış, yine öpmüştü beni. Kızarmama da engel olamamıştım tabii. O da kızarmama karşın gülüp, saçlarımı karıştırdıktan sonra, arkasını dönüp gitmişti.
O köşeyi dönüp, bedeni gözden kaybolana kadar aptal gibi sırıtarak arkasından izlemiş, öyle girmiştim eve.
Aklımdaki dakikalara karşın yüzümde kocaman gülümsemeyle okul bahçesinden içeri girdim. Gökay, Oğuz ve adını bilmediğim diğerleri çardakta otururken, yüzümdeki gülümsemeyi bozmadan Gökaya baktım. Gökay beni görmemişti çünkü, bana bakmıyordu. Fakat Oğuzun beni fark ettiğini, Gökayı dürtüp beni göstermesinden anlamıştım. Gülümsemem büyümüş, elimi kaldıracakken, Gökay saniyelik bir bakış attıktan sonra diğer yanındaki çocuğa dönmüştü.
Aldığım nefes, bir yerlerime kaçarken, elimi yarı yoldan tekrar indirdim. Gülümsememi bozmamaya çalışarak binaya ilerlerken sırtıma binen ağırlıkla sendeledim.
"Aşkım!!!"
"Sıraç amına koymadan in, it oğlu it!!! Senle ben bir miyim, eşek ölüsü gibisin!"
Silkelenip Sıraçı atarken, Sıraç etkilenmeden kolunu omzuma atmıştı. Çok geçmeden diğer tarafımda Berkay belirince göz devirdim.
"Deve misiniz amına koyayım? Kendi erkekliğimden şüpheleniyorum, neden bu kadar uzunsunuz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beni Sev
Teen FictionVar oluşun hikayesi miydi bu, yoksa yok oluşun mu? ⚠️⚠️⚠️ Küfür içerir! Homofobiksen, iğrenç ötesi elini çek bu hikayeden. ⚠️⚠️⚠️ Sadece yazmak istediğim ve eğlendiğim için yazıyorum. Beğenmeniz dileklerimle..