Karakovan Balı

882 48 29
                                    

Bugün cumartesiydi. İyi ki beden dersi rezilliğinden sonraki gün okul yoktu. Ordan Berkayın yardımıyla nasıl kalktım, söylene söylene nasıl çıktım bilmiyordum. Fakat yapmıştım işte. Şimdi de kahvaltımı yapıyordum tek başıma. Babam gelecekti bugün, İstanbuldaki iş yerinden tayinini buraya aldırmış annemle aynı hastaneye girmişti. Babam da bir doktordu, nöroloji uzmanıydı. Babamı otogardan alıp eve getirdikten ve kahvaltısını verdikten sonra Berkayla buluşacaktım, gezecektik öyle. Bir nevi kafa dağıtacaktık.

Kahvaltı masasını toplamadan ayaklanıp anahtarımı, telefonumu ve cüzdanımı alarak evden çıktım. Bir minibüse binerek, en arka tarafa geçip oturdum. Bilmediğim yerde olmak güzel olsa da, aklıma okulda olanlar geldikçe, beynime sıçasım geliyordu. Kıçımı nasıl toparlayacaktım ki ben?!

Düşüncelerimden sıyrılıp otogarda indim. Etrafta bir süre babamı arandım. Ulan, sarı kafa genç bir insanı bu kadar esmerin arasında bulmak zor olmasa gerek diyeceğim, ki zordu. Çünkü hala bulamamıştım. Hay ama başla-

"ulan gerzek, babanın önünden 3 kere geçip, görmemek ne? Kendi kendine konuşuyorsun bir de. Hastahaneye gel de beynin yerinde mi bir kontrol edelim. Benim gibi bir adamdan, beyinsiz bir evlat çıkamaz"

Göz devirip babamın maviliklerine baktım. Egoist bir baba düşman başına gençler, görüyorsunuz böyle gömüyor, hiç acımıyor valla.

"baba, gelir gelmez sen de bu harika evladını gömüyorsun, ayıp ama."

Gülerek ikimiz de birbirimize sarıldıktan sonra, valizlerine yardım ederek taksiye ilerledik. Kendi cebimdeki parayla taksiye binmezdim ama, bilirsiniz, babalar... Ehehe, ben öğrenciyim gençler ayıp ama..

Eve gelince babama, annem ve benden kalan kahvaltıya ek olarak bir omlet yapmıştım. Yaptığım omletle övünürken kaşlarımı kaldırıp indirdim gülerek.

" ahh beee, omlete bak yaa.. Söylesene baba, mükemmel bir evlada sahip olmak nasıl bir duygu, şu omlete bak, şu omlete!"

Omleti tabağa koyduktan sonra, babamın önüne koydum. Babam omletten bir parça aldıktan sonra gülerek bana döndü.

"ne bileyim lan, git dedene sor bakalım, nasıl hissediyormuş"

Yediğim lafla anında somurtup, göz devirdim.

"tamam tamam, benim kadar olmasa da giderin var"

Göz devirdim tekrar, ama yine de gülmüştüm.

"şey baba, ben Berkay ile dışarıda gezeceğim. Berkay da sınıf arkadaşım, öyle etrafı gezdirecek bana. Haberin olsun."

Babam başıyla onaylayıp, eliyle git işareti yapınca sevimlice gözlerine baktım. Para lazım gençler, ve bilirsiniz, genel olarak evin bankası babadır. Eh, biraz yağcılık sorun yaratmazdı.

" Okyanus gözlüm? Bal saçlım. Gamzeli beyim."

Bu sefer göz deviren babamken, cebinden çıkardığı 200'lüğü suratıma atınca altın bulmuşa dönmüştüm. Ulan adam, sen birtanesin! Da, bana hiç 200'lük vermemişti bu adam. Geldiğimiz yerin yüzü suyu hürmetine, sesimi çıkarmadan parayı, değerli kot pantolonumun popiş cebinden, cüzdanımı çıkarıp parayı nazikçe yerleştirdim. Nazik olalım lütfen. Atatürk var üstünde, kocaman gülüyor! Ay bak bir hoş oldum..

14.30

20 dakikadır bu amına koyduğumun durağında, minibüs bekliyordum. Berkayla buluşacağımız yer, yakın olsa yürürdüm, fakat yürüme mesafesi bile değildi. Bu yüzden minibüs, kaçınılmazımdı. Sonunda bir tane gelince durdurup, hemen bindim. Ücreti de ödedikten sonra boş bir koltuğa, cam kenarına oturdum. Yolu izlerken, kulaklığımdaki şarkıya eşlik ediyordum. Fakat, bir süre sonra minibüs hala ilerlerken, camdan Gökayın bir grupla tartıştığını ve, tek olan Gökaya karşı 3 kişinin dalmaya hazırlandığını gördüm. Şoföre inmek istediğimi söyledim. Kalbim yine hızlanmaya başlarken, yutkunup kimseye gözükmeden, en yakınlarındaki direğe yaslanıp dinledim.... Dinleyemedim amına koyayım.

Beni SevHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin