Felix'in Anlatımından;
"Felix ben geç gelirim, uyu tamam mı?"
Yavaşça kafamı sallayarak onayladım onu. Gitmesini istemiyordum. Gece yarısına birkaç saat vardı ve o bara gidiyordu. İçmemesini ummaktan başka çarem yoktu.
Kapı sesini duyduğumda oflayarak telefonu elime aldım. Annemle konuşacaktım, en son iki gün önce konuşmuştuk ve yoğun olduğundan dolayı arayamadığını söylemişti.
'Tatlım seni sonra arayacağım."
Suratıma kapanan telefona baktım bir süre. Cevap vermeme bile fırsat olmamıştı. Biraz sosyal medyada gezindikten sonra herhangi bir oyunu açarak oynamaya başladım.
Arkadaşlarımı çağırmak istiyordum ama hepsi sevgilisi ile birlikteydi, onları rahatsız edemezdim. Gözlerimin yorulduğunu anladığımda bıraktım telefonu. Gece yarısına yarım saat gibi bir süre vardı. Uzun zamandır telefonla oynadığımı fark ederek ayağa kalktım ve kollarımı havaya kaldırarak esnedim. Oturmaktan popom uyuşmuştu.
Ne yapacağımı düşünürken aklıma bir fikir gelmişti. Changbin hyungun odasını girecektim. Geç gelirim demişti bu saate gelmezdi.
Tişörtümün kayan yakasını düzelterek çıktım merdivenleri. Basamakları çıkarken kendi kendime şarkı mırıldanıyor ve belli bir ritimde hareket ediyordum. Önüne geldiğimde girip girmeme konusunda kararsız kalsam da açtım kapıyı.
Karşıma benimkine benzer ama koyu tonlara hakim bir oda çıkmıştı. Yatağına oturarak yastığını aldım elime, onun gibi kokuyordu. Neden girmemi istemediğini düşünürken birden etraf karardı. Korkuyla çığlık atarak bacaklarımı kendime çektim. Elektriğin gitmiş olması beni korkuturken bu odadan nasıl çıkacağımı düşünüyordum. Telefonum da yanımda yoktu.
Korkudan dolayı hızlanan nefesimi kontrol edemezken dolan gözlerimi kırpıştırarak kendimi yatağa bıraktım. Aklıma yetimhane zamanlarımda sürekli kapatıldığım karanlık oda geliyordu. Bu korkumu tetiklerken hıçkırarak yastığa sımsıkı sarıldım.
Aşağıdan gelen kapı sesi bir yandan sevinmemi sağlarken beni duyamayacağını bilerek kısık sesimle çağırdım onu.
Ayak seslerinden yaklaştığını anlıyordum. Etraf karanlık olduğu için onu göremezken kapının açıldığını fark ederek yastığa daha sıkı sarıldım. Kendimi kasmaktan kollarım acıyordu ama korkuyordum.
"H-hyung.."
"Felix, iyi misin?"
Yatağa oturan bedene daha sonra kızacak olmasını umursamadan sarıldım. "S-sana ihtiyacım var, lütfen."
Bir şey demeden kollarını bana doladığında ilk kez ona sarılmanın verdiği mutlulukla daha çok ağlamaya başlamıştım. Şuan gözünde zavallı gibi görünüyordum kesin.
"Ağlama, ben buradayım."
Bir yandan saçlarımı okşuyor, diğer yandan yanımda olduğunu fısıldıyordu. Kokusunu biraz daha içime çektim. Böyle fırsatı kaçırmak istemezdim.
Kendine has kokusu gitmemişti ama yoğun da değildi. Bunun yerine alkol kokuyordu. İçtiğini ve bilinçsizce bana sarıldığını düşünerek geriye çekildim.
Ama bu yaptığım heyecandan bayılmama neden olacak kadar hızlı attırmıştı kalbimi. Boynumdaki ince zincir gömleğindeki demir detayına takılmış ve yüzümü onunkine yakınlaştırmıştı. Nefesini hissediyordum, dudaklarıma çarpıyordu.
Dudaklarının dudaklarıma sürtündüğünü hissettiğimde gözlerimi kapattım. Dudaklarımız üst üsteydi ama ikimizde de hareket ettirecek cesaret yok gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hate or Love? | ChangLix ✔
Fanfiction| TAMAMLANDI | Seo Changbin, üvey kardeşi Seo Felix'den nefret ediyordu. ~ "Nefretin de aşkın bir parçası olduğunu biliyor muydun? Bizim kaderimiz birlikte yazıldı, Felix. Sana ulaşmak için önce zorlukları aşmam gerekiyordu, çünkü güzel olan her şey...