☆ 10. Bölüm

243 13 2
                                    

Tüm gece hiç uyumadım, daha doğrusu uyuyamadım.

Ne yapacağımı düşündüm. O iş yerinde çalışmam mümkün değildi. Bir iş bulmadan çıkmak akıllı işi değildi ama yapacak birşeyim yok. Hemen bir iş bulamazsam arabamı satardım.

Hazırlanıp Ece ile birlikte şirkete gittik. Odama girip istifamı hazırladım. Ateş'in odasına giderken dün ki sahneler gözümde canlanıyordu resmen , bu olduğum yerde durmama yol açtı.

Onu görmeye hazır değildim ama bi şekilde buradaki tüm bağlantımı koparıp yoluma bakmam gerekiyordu. Odasının kapısına geldiğimde kapıyı tıkladım ve gel sesini duyana kadar açmadım, aynı sahneyi görmek istemiyorum. İçeriden Ateş'in "gel" demesiyle birlikte derin nefes alıp içeri girdim. Bana bir bakış atıp tekrar bilgisayarına dönerken " Sen bu kafana göre çıkıp gitme işini iyice alışkanlık edinmeye başladın." dediğinde ifadesizce ona bakmaya devam ettim. Ona şuanda bağırıp çağırabilirdim ve benimle böyle konuşmaya hakkı olmadığını söyleyip bu odayı onun başına yıkabilirdim ama yapmadım. Çünkü değmez.

Yavaş adımlarla masasına doğru yürüdüm ve istifamı masasına bıraktım. Tek kaşını kaldırarak bi kağıda bir de bana baktı, sonra alay dolu sesiyle " bu ne" dedi. Ebenin şeyi Ateş!

Sakinliğimi korumaya çalışarak " İstifam" dediğimde sırıtışı genişledi. Çok hoşuna gitti demek ki adi herif. Sonra birden gülüşü yüzünde soldu ve sert bir ifade ile " İşinin başına geç Derin." dedi. Bu benim kaşlarımın şaşkınlıkla yukarıya kalkmasına sebep oldu. Kendimi toparlayarak kaşlarımı çattım ve " İşi bırakıyorum benim burada artık bir işim yok." dediğimde kağıdı aldı ve yırttı, işte bu sabrımın son damlasıydı.

" Ne yaptığını sanıyorsun sen ?" diye bağırdığımda yerinden kalktı ve bana yaklaşarak "İşinin başına dön!" diye yineledi. Tam önümde durduğunda yakınlığından kaçmak için bir kaç adım geriledim. Tek adımda yine yakınlaştığında sinirle nefesimi verdim.

" Daha fazla bu lanet yerde çalışmayacağım, o kağıdı yırtman bir şeyi değiştirmez." dediğimde kolumu tuttu ve yüzüme daha da yakınlaşarak "Senin derdin ne ?" diye bağırdı. Derdim sensin lanet olası diyemedim. Ben konuşmayınca mümkünmüş gibi kolumu dahada sıktı , inlememek için kendimi zor tuttum. "Bırak beni dağ ayısı." diye bağırdığım da güldü. Evet evet yanlış duymadınız güldü ve bu beni dahada sinirlendirdi. "Sen dengesiz manyağın tekisin" dediğim de daha da yakınlaştı ve eğlenir bir şekilde "Başka" dedi. Dengesizliği karşısında dondum kaldım bu salak biraz önce bana bağırmıyor muydu?

Konuşamadım. Çünkü dudaklarımı kıpırdattığım an onun dudaklarına değecek kadar yakınımdaydı. Kendimi geri çekmeye çalıştığımda boşta olan eli belimi kavradı ve vücutlarımız birbirine yapıştı. Çaresiz kalmak gözlerimin dolmasına neden oldu. Bunu fark ettiğinde kaşları çatıldı.

" Senden nefret ediyorum." diye fısıldadım. Duyduğun da ilk gözlerinden bir şaşırma geçse de hemen toparlanıp "Etmiyorsun." dedi, gözlerini gözlerimden ayırmadan. Ne kadar öyle kaldık bilmiyorum. Konuşmak için ağzımı açtığımda Ateş hemen kolumdaki eli ile ağzımı kapattığında aklıma ilk karşılaşmamız geldi. Oda aynı şeyi hatırlamış gibi tebessüm etti.

" Git biraz kafanı dağıt ve sonra tekrar işinin başına dön. Bunu benim için değil babam için yap. İşten ayrıldığını duyarsa çok üzülür öyle değil mi? " İtiraz etmek için elini çekmeye çalıştığımda belimi dahada sıkıp uzaklaşmamı engelledi.

"Dün yaptığım şeyin tam bir şerefsizlik olduğunun farkındayım ve üzgünüm" dedi. "Şimdi elimi ağzından çekiyorum lütfen sus olur mu SUS!" dedi, ilk karşılaştığımızda dediği şeyi tekrar ederek. Sonra tekrar ciddileşerek " Barıştık mı?" diye sordu. Düşünüyormuş gibi yapıp gözlerine baktım ve "Hayır." dedim.

" hımmm peki kendimi nasıl affettirebilirim Cadı Hanım ?" dediğinde gülmemek için büyük savaş verdim.

Ciddi bir şekilde " Beni bırakarak işe başlayabilirsin " dediğimde ellerini yavaş yavaş üzerimden çekti. Bir kaç adım geriledim ve kapıyı açmak için hareketlendiğimde " ee söylemedin kendimi nasıl affettireceğimi." dediğinde ona döndüm gülümsedim ve " Bilmem, sen bul. " diyerek odadan çıktım. Homurtularını umursamadan odama doğru yürümeye başladım.

Hayat ne kadar tuhaf bir dün bu odadan çıkışıma bir de şuan ki halime bak.

Odama girdiğimde Ece koltukta oturmuş beş karış suratla beni bekliyordu. Gözlerimi ondan ayırıp odaya baktığımda ağzım açık kaldı.

"Ece, eşyalarım nerede?" diye sorduğumda gayet rahat bir şekilde " Kişisel eşyalarını topladım koliye koydum birde onu yaparken ağlarsın şimdi sen. Ateş"i öldürmek için bir nedenim daha olur." sonra düşünüp " Hatta şimdi neden öldürmüyorum ki." diye ayaklandığın da girdiğim şoktan çıkıp Ece yi kalktığı koltuğa oturtup " Sakin olur musun Ece, benim bir yere gittiğim yok." deyip olanları anlattım.

Ece yer yer şaşırıp yer yer oha diyerekten beni dinledi.

Daha sonra sırıtarak " Ben sana dedim Ateş iyi çocuk diye." dediğinde , hah diye gülerek " Biraz önce onu öldürmeye gidiyordun bilmem hatırlıyor musun?" dediğim de gözlerini kaçırıp masumca bana baktı. " Hadi git eşyalarımı getir ve topladığın gibi tekrar yerlerine yeşleştir" dediğimde hemen ayağa fırlayıp " aaa benim çok önemli bir işim vardı, işten ayrılmamana çok sevindim." deyip beni öptü ve koşar adımlarla odamdan çıktı. Pardon.. kaçtı.

YOK ARTIK!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin