Oy verip paragraf aralarına yorum bırakmayı unutmayın. İyi okumalar dilerim.:)
Derin bir nefes alarak temiz havayı içime çektim ve önümüzde duran eve baktım. Moonbin'in telefon numaramı alarak bana attığı konumla onun evine, yani partinin olduğu eve gelmiştik. Saat yeni dokuz olmuştu. Jisoo'yu kıramadığım için gelmiştim ve kesinlikle ayıp olmasın diye bir saat durup gidecektim. Zaten fazla iznim de yoktu. Geç kalamazdım.
"Ya bari ruju silseydim." dedim Jisoo'ya dönerken. Jisoo önce evime gelmişti hazırlanmak için. Onun doğum günü partisiymiş gibi heyecanlıydı. Beni baştan aşağıya giydirip makyaj yapmıştı. Kendisi de aşırı güzel olmuştu. Siyah, kısa ve kloş bir etek giymişti. Üzerine ise bordo ince bir gömlek geçirmişti. Düz saçları beline kadar uzanıyordu.
"Saçmalama. Güzelim bordo ruju çıkarırsan seninle konuşmam."
Sıkıntıyla nefesimi dışarı verdim. İnsan içine giren bir yapım zaten yoktu ve bir de üzerine makyaj yapmışken hiç iyi hissetmiyordum.
Altımdaki siyah, deri şortu aşağıya doğru çekiştirdim. Jisoo yürümeye başlayınca takip ettim onu. Zorla giydiğim şort tüm bedenimi sarmıştı. Fiziğimi aşırı belli ediyordu. Jisoo sürekli güzel durduğunu söylesede aynaya bakınca hiç de öyle görmüyordum. Basenlerim ben buradayım diyordu resmen. Bir de üzerine kısa tişört geçirmiştim. Sadece siyah olmasından yırtıyordum. Her zaman yaptığım gibi beni zayıf göstermesi adına siyaha sığınmıştım.
Eve girince her tarafta olan insanlar dikkatimi çekmişti.
"Hani parti gibi olmayacaktı? Bu evde sadece büyükbabam eksik." diye homurdandım nereye doğru gittiğimizi bilmeden. Dış kapı açıktı ve insanlar girip çıkıyordu. Kimisi evin içinde kimisi bahçede takılıyordu ve ev buram buram alkol kokuyordu. Kusacaktım.
"Ne güzel işte. Biraz insan görürüz. Acaba Moonbin nerede?"
Jisoo'nun sorusuyla gözlerim Moonbin'i aradı. Ev kocamandı ve insanların arasında tanıdık yüzü seçmek zordu. Önümüze çıkan ilk odaya girdik. Devasa salonun köşesinde şömine yer alıyordu. Şöminenin etrafına ise hediyeler bırakılmıştı. Biz de Jisoo ile aldığımız hediyeleri bıraktık. Moonbin'i çok tanımıyorduk. Ne sever, ne sevmez fazla bilmiyorduk. Bu yüzden kendimizce bir şeyler almaya çalıştık. Ben eşofman takımı almıştım. Jisoo ise o eşofman takımını tamamlayacak güzel bir spor ayakkabısı almıştı.
"Gelmişsiniz!"
Önümüzde birden biten beden ile önce yerimde sıçramıştım. Bangır bangır çalan müziğin sesini bastırabilmek için Moonbin daha çok bağırmıştı ve bu da kulak zarımın zorlanmasına neden olmuştu.
"Geldik!" Jisoo aynı sevinçle karşılık verdi Moonbin'e. İkimiz de kısaca sarılıp doğum gününü kutladık. Ancak yanımızda fazla kalamamıştı. Gelen giden çok insana olduğu için onlarla ilgilenmek zorunda kalıyordu.
Salonda boş bulduğumuz yere oturduk Jisoo'yla. İnsanlar genellikle içki içerek dans ediyordu. Bir grup ise ileride oyun oynuyordu.
"Hoş geldin Jennie."
Adını duymamla tepemde dikilen kişiye baktım. "Siktir git Minjoon. Seninle uğraşmak istemiyorum."
Elinde tuttuğu viski bardağını daire şeklinde yavaşça döndürüyordu ve bunu yaparken de gülüyordu. Sarhoş muydu? Bu saatte? Parti henüz yeni başlamıştı.
"Ama ben seninle uğraşmak istiyorum. Yüzüme bak yüzüme. Morlukları görüyor musun? Hepsi senin yüzü-"
"Minjoon defol!" Jisoo ayağa kalkarak Minjoon'un lafını kesti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
you shouldn't eat, taennie
Fanfictionsingularity: Siktir et onları. singularity: Sen çok güzelsin. hayrankurgu #1