İçinde onca insan olmasına rağmen yapayalnız olduğum dünyam birden değişmişti. Önce bir arkadaş edinmiştim. Ardından inanmasam ve ihtimal dahi vermesem de beni sevdiğini söyleyen bir fake hesap vardı. Ayrıca basketbol takımındandı. Sanırım. Dış görünüşüm dışında her şey güzel gitmeye başlamıştı sanki. Evet güzel gitmeye-
Bir saniye.
Bana çarpan bedenle elimdeki tepsiyi yere düşürmüştüm. Yemek doldurmamıştım ama salatam yerle bir olmuştu. Gözlerimi yere düşen tepsimden alıp bana çarpan kişiye diktim.
Lisa.
Küt saçları ve kakülleri vardı. Okulun en iyi fiziğine sahip kişiydi. Yeni sarıya boyattığı saçları parlarken bana gülerek bakıyordu.
"Pardon. Geçerken görmedim diyeceğim ama bu fiziği görmemek ayıp olur."
Yanındaki arkadaşıyla gülmeye başlayınca yutkundum. Aynı yaştaydık. Sadece sınıflarımız farklıydı. Şimdi de yemekhanenin tam ortasında sergilediği bu davranışlar tüm gözleri bize çekmişti. Pardon bana. Lisa gibi gülerek bakan gözleri üzerimde hissediyordum.
Tam eğilip tepsimi alacağım sırada yanımda sinirden deliye dönen Jisoo bana izin vermedi ve önüme geçti.
"Bilerek çarpıp düşürdüğün tepsiyi hemen al!"
Jisoo'nun cesaret dolu emrine karşılık Lisa kaşlarını çatıp kollarını göğsünde birleştirdi. Yanında duran ve adını Rose olarak bildiğim kız da Lisa'nın hemen arkasındaydı. Elinde kendi tepsisi vardı.
"Sen kimsin?" diye sordu Lisa kaşları havalanırken. Alayla bakıyordu.
"Jisoo. Şimdi o tepsiyi yerden al ve Jennie'ye yenisini getir."
Lisa yemekhanenin ortasında kahkaha attı. Artık diğer insanların gülüşleri silinmiş bizi izliyorlardı. Hatta bazıları kavga olur umuduyla cep telefonlarını bile çıkartmıştı.
"Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" diye sordu Lisa gülüşünü anında silip tek kaşını kaldırarak Jisoo'ya doğru bir adım atarken. "Lalisa Manoban ben. Okul voleybol takımının kaptanı. Derslerde okul birincisi."
"Ama insanlık bunlarla ölçülmüyor değil mi?" Jisoo da Lisa'ya doğru bir adım atınca Lisa bozulmuştu. "Şimdi." diye devam etti Jisoo. "O tepsiyi yerden al."
Lisa başını olumsuz anlamda iki yana sallayıp geriye doğru birkaç adım attı. Arkasını dönüp yürümeye başlamadan hemen önce ise bana bakıp "Arkadaşın fazla korkusuz. Senin aksine." demeyi ihmal etmemişti.
"Tamam, sorun değil." dedim Jisoo'nun koluna dokunarak. "Okulumuza hoş geldin."
"Hayır Jennie. Sorun." dedi benim tersime. Ardından elindeki tepsiyi herhangi bir masaya bırakıp "Burada bekle." diyerek hışımla yürümeye başladı. Arkasından durması yönünde bağırsam da durmamıştı. Jisoo, Lisa ve Rose'ye yetiştiği anda Rose'yi kendine döndürüp elindeki tepsiye vurarak yerle bir olmasını sağladı. O kadar korkusuz ve asi görünüyordu ki gülümsedim istemsizce.
Jisoo'nun hareketinden sonra yemekhanede büyük bir alkış ve ıslık sesleri koptu. Rose şokla dökülen yemeğine bakarken Lisa ise olduğu yerde sinir kosuyordu.
Jisoo onları orada bırakarak bana doğru yürüdü ve eğilerek tepsimi aldı. Ardından elimden tutup beni yemekhanenin dışına çıkarttı.
"Sen bunlar yüzünden mi yemek yemiyorsun? Kafayı mı yedin Jennie?!"
Bulunduğumuz koridorda kimse yoktu ancak yine de etrafı kontrol etmiştim.
"Sadece onlar yüzünden değil." diye mırıldandım. "İnan aynaya bakınca kendimi sevemiyorum."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
you shouldn't eat, taennie
Fanfictionsingularity: Siktir et onları. singularity: Sen çok güzelsin. hayrankurgu #1