"Telefonunun şifresini nereden biliyor bu yavşak? Hadi şifreyi biliyor Jennie'ye fake hesaptan yazdığını nasıl öğrenmiş?"
Namjoon'un sorusu üzerine Taehyung omuz silkip uzun saçlarını karıştırdı. "Yani sürekli birlikteyiz. Okulda, antrenmanlarda... Herifle soyunma odasında bile birlikte soyunuyoruz anasını. Sizinle konuşurken duymuştur." dedi rahat bir tavırla. Minjoon'un ne yaptığı umurunda değildi. Taehyung'a göre Minjoon sadece boşa kürek çekiyordu. Bana göre de durum tam olarak buydu.
İlk teneffüse ait zil çaldıktan sonra herkes bizim sınıfa toplanmıştı. Ben ve Jisoo sıramızda oturuyorken benim yanımda Taehyung Jisoo'nun yanında da Namjoon dikiliyordu. Önümüzdeki sıraya Lisa ve Rose bize dönerek oturmuşlardı. Aynı şekilde Lisa'nın yanında Jungkook, Rose'nin yanında da Moonbin vardı.
Lisa öne doğru eğilip ellerini masada birleştirdi. Doğrudan Taehyung'a bakıyordu. "Yalnız dikkat et Taehyung. Minjoon'u hepimiz tanıyoruz. Reddedilince elini kolunu bağlayarak oturacak bir çocuk değil."
Jungkook kaşlarını çattı. "Ne yapabilir ki en fazla? Siz takmayın bu konuları."
"O değil de bir an Jennie Minjoon'a inanacak sandım. Hayatımda böyle korkmamıştım lan ben." dedi Moonbin gözlerini büyüterek. "Hayır yani, aylardır dayak yiyorum. Boşa gitmesin."
Gülerek Taehyung'a baktım.
Bir kolunu bana atıp kendine çekti ve ona yaslanmamı sağladı. "Bakma bana öyle." dedi gözlerini etrafta gezdirirken. "Sana prenses deyip duruyordu."
Yüzümdeki tebessüm silinmezken sessiz kaldım. İçimdeki neşe kendini ele veriyordu. Taehyung yanımdaydı. Hep yanımda olmuştu. Şu an bana sarılıyorken bunun huzurunu anlatacak kelime bulamıyordum. Kollarının altında olmak güvende hissetmemi sağlıyordu.
Onların derin muhabbetini dinlememi engelleyen boğazıma kadar yükselen acı safra oldu. Kaşlarımı çatıp kendimi tuttum. Eğer tutmasaydım kesinlikle şu an buraya kusabilirdim. Sabah annem evden çıkarken zorla bir parça krep yedirmişti. Çok ufak olmasına rağmen mideme ağır gelmişti. Ballı olduğu için olabilirdi. Ya da servisle geldiğim uzun yol midemin bulanmasını sağlamıştı. Bilmiyordum ancak okula geldiğim ilk an tuvalete koşup yediklerimi çıkartmamla sonuçlanmıştı olay. Midem şu an tamamen boştu. Sadece su içmiştim. Ağzıma kadar gelen bu acı sıvı boğazımı yakarken dışarı yansıtmamaya çalıştım. Başarılı da oldum. Kimse bir tuhaflık sezmemişti.
"Neyse biz gidelim." dedi Jungkook ve eğilip Lisa'nın yanağına küçük bir öpücük kondurdu.
Taehyung'a döndüm. "Nereye? Henüz zil çalmadı."
"Çıkışta basketbol turnuvası var. Şu kolejlilerle. Son maçımız. Koç müdürden izin aldı. Çıkışa kadar antrenman yapacağız."
"Ama çıkışa kadar enerjiniz kalmaz." diye öne atladı Jisoo ve Namjoon'a dikti gözlerini.
"Bu hiçbir şey. Bir keresinde bir okula yenildik diye koç 1 hafta üst üste böyle antrenman yaptırmıştı. Ayrıca tatildeydik. Hatırlıyor musunuz lan?"
Jungkook gergince sağ elini dalgalı saçlarından geçirdi. "Hatırlamam mı oğlum? Canımıza okumuştu."
"İyi de olmuştu. Sayesinde artık kaybetmiyoruz." Taehyung en son fikrini söyleyip koçuna arka çıkınca Jungkook ve Namjoon ona gözlerini devirdiler. Vedalaşarak çıktılar sınıftan.
Bana döndü Taehyung. Kolları hâlâ beni sarıyorken yüzlerimizi eşitledi. "Seninle sonra şu malum konuyu konuşacağız." dedi net bir şekilde.
Anlamamazlıktan geldim. "Hangi konuyu?"
"Jennie." Uyarıcı tondaydı sesi. "Ya sen ailenle hastaneye gideceksin ya da ben seni zorla hastaneye götüreceğim. Kendin seç."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
you shouldn't eat, taennie
Fanfictionsingularity: Siktir et onları. singularity: Sen çok güzelsin. hayrankurgu #1