*seve seve gidiyorum...
Seve Seve gitmek...
Bu cümleyi her zaman düşünmüştüm. Seve seve nasıl gidiliyordu? Seviyorsa neden gidiyordu mesela? Saat kaç bilmiyorum. Tek bildiğim gece değil sabah oldu. Atlas uyuyordu bense ne yapacağımı düşünüyordum. Bugün akşama doğru havaalanına oradan da Fransa'ya gidecektim. Atlas'ın haberi yoktu ve ben oraya gidene kadar da olmayacaktı. Planım şimdilik kaçmaktı yani...
Atlas'ın kollarının arasından bir çırpıyla uyanmadan kaçmıştım. Bu son günümdü. Sadece babam ve annemin haberi vardı gideceğimden. En yakın arkadaşlarımın bile haberi yoktu... Ben bunları düşünürken Atlas kıpırdanmaya başladı. Eee, şimdi ne yapacağım? Tam o an kapıda açılınca yorganın altına girdim tek hareketle.
''Atlas, Asya'yı gördün mü?'' Ne olur söyleme, söyleme, söyleme...
''Şu an yorganın altında kendini boğmaya çalışan bir Asya yok. Görmedim... Evet, evet
ke-sin-lik-le görmedim...'' Sinirle yorganı üstümden attım.''Daha ne kadar belli edecektin Allah aşkına!'' Sinirle omzuna vurduğumda Burak kahkaha atmaktan neredeyse yerlere uzanıyordu. Atlas'a sinirli bir bakış atıp Burak'a döndüm. Gülmekten yüzü kızarmıştı... Derin bir nefes aldığıda Burak öyle bir gülmüştü ki Mert girdi telaşla içeri ve ben bir kez daha yorganın altında kaldım... Mert git, git, hadi!
''Burak seni yemin ediyorum psikoloğa götüreceğim. Asya'yı sor diye gönderdim şimdi neye gülüyorsun!?'' Yorganın altında biraz sonra can vereceğim Mert git! Birden Atlas üstümdeki yorganı çekince Mert'le göz göze geldik. Mert kaşlarını havaya kaldırıp dudağını ısırınca kendini tutamayıp gülmeye başladı. Neden biliyor musunuz!? Üzerimde Civcivli sarı pijamalarım yorganın altında ter içinde kalmışım, ve yüzümde cinayete tanık olmuş bir çocuk gibi dehşet içine!
Tam kalkacağım sırada Bora kapıya tekme atıp girdi. Hangi polisiye filminden çıktılar bunlar!
''Bora içinden geçtin kapının üç yaşında mısın sen.'' Sinirle Bora'ya bakarken Bora cevap verdi:
'' Yanlış, iki buçuk yaşımdayım.'' Gözlerimi devirdim, yüzüm kıpkırmızı olmuştu ama şimdi Atlas'a soru sorma vaktiydi.
''Gece yarısı sen niye tek başına bir yerlere gidiyorsun. Bir daha tek başına bir yerlere gitmeden haber ver yoksa...'' Evet, tebrikler Asya, ne ile tehdit etmeyi düşünüyorsunuz hm?
''Yoksa yorganın altına mı girersin benden saklanmak için...''
''Aynen öyle ama bir gün bir bakmışsın yorganla beraber kaybolmuşum!'' Sinirle ayağa kalktığımda başımın dönmesi ile tutunacak bir yer aradım. Sersemlemiş gibi başımı tuttuğumda nefes alıp veriyordum. Gülme sesleri endişe seslerine karışırken biraz daha iyiydim. Endişelenmemeleri için iyi görünmem gerekiyordu. Ellerimi başımdan çektim ve enerjik bir sesle konuştum...
''Tamam iyiyim! sakin olun... Ben çıkıyorum...'' Hava alanına taksiyle gitmem gerekiyordu. Çünkü şoförler hava alanına gideceğimi söyleyebilirlerdi.
Bana garip garip bakıyorlardı Atlas'la göz göze geldik. ''Nereye çıkıyorsun?'' diye mırıldandı.
''Dışarıya...'' diye mırıldandım. Ne güzel yalan söylüyorum. Aslında yalan sayılmaz dışarıya Fransa'ya gidiyorum. Orası da dışarı değil mi?
''Bende senle geleyim mi?'' Burak umutla bana bakınca 'hayır' anlamında başımı salladım.
''Kendime kıyafet alacağım. Sen gelme ben kafa dağıtacağım.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Oyunu / Texting
Fiksi RemajaBlokedNumber01; Ölüm oyununa hoşgeldiniz. Arkanıza yaslanıp sevdiklerinin öldüğünü izleyeceksin. Ya da beni bulup işimi bitireceksin... En son... Eğer beni bulamazsan ben seni bulup ölümünü izleyeceğim. Eğlenceli...