...BÖLÜM 3|Kurtuluşu Kazanmak
"Dört duvar arasındaki küçük kız." Ardından bir kahkaha sesi. Gülümsemek için yapılan ama daha çok gerçekleri hatırlatan ufak tefek espiriler vardı. Onlarla birlikte gülen küçük kız, dört duvar arasında tek kaldıktan sonra dünyayı özleyen yalnız kıza dönüştü. Yanına gelen ipek saçlı kadının "Güçlü ol." deyişinin ne anlama geldiğini bilmeden pencereden dışarısını "Kurtuluş." olarak adlandırmaya başladı....
Hava birkaç gündür yağmurluydu. Bazen odadaki ufak pencereyi açıp yağmuru izliyor ve saatin kaç olduğunu tahmin etmeye çalışıyordum. Hangi günde olduğumuzu karıştırmamaya çalışmıştım ama yapamamıştım. Tüm felaketlerin olduğu gün salı günüydü. Aradan altı ya da yedi gün geçmişti. Bugün ya pazartesi günüydü ya da salı.
Odanın içinde tek kişilik bir yatak, yatağın yanında komodin vardı. Kapının biraz ötesinde tek kapılı bir dolap, pencerenin yanında kitaplık vardı. Kitaplıktaki raflar boş ve tozla kaplıydı. Odaya uzun zamandır kimsenin girmediği belliydi. Kitaplığın kilitli iki çekmecesini kırana kadar zorlamış ve sonunda başarmıştım. İki gündür boş çekmeceler duvar dibinde kırık hâlde duruyordu.
Günleri ve zamanı saymak dışında yaptığım şey bağırmaktı. Bu kocaman evi inletecek kadar sesli bağırıyordum.
"Beni burada sonsuza kadar tutamazsınız! Çıkarın beni buradan!"
Yine de sabah akşam bir tepsinin içinde yemek getiren adamdan başka kimse gelmiyordu. Bugünse ümidimi yitirmiş bir şekilde isyanlarımda kendimi öldürmekten de bahsettim.
"Burada tutulacağıma kendimi öldürürüm! Elinizde bir ölüyle kalakalırsınız!"
Kapıya attığım son tekmeden sonra dışarıdan ayak sesleri gelmeye başladı. Kapının kilit sesi geldi. Kahvaltı getirdikleri zaman dışında bu sesi duymuyordum. İlk başlarda susuzluktan ölmemek için sadece suyu içiyordum ama bu sabah onu yapmayı da bırakmıştım.
Kapı açıldığında içeriye Burak girdi. "Çeneni kapatacak mısın?" diye bağırdı.
Onu hiç umursamadım. "Bırakın beni." Aynı şeyleri demekten çok yorulmuştum. Bırakmayacaklarını bildiğim hâlde bir umutla beni bırakmalarını istiyordum. Artık bunu demeyecektim ama. Onların beni bırakmaya niyeti yoksa ben kendim kaçacaktım.
"Çekil!" diye bağırıp ona doğru ilerledim. Yanından sıyrılıp kapıdan geçecektim ama belimden tuttuğu gibi durdurdu. Temas kurmak istemediğim için kendimi geriye ittim.
"Buradan çıkmayacaksın! Gerekirse sonsuza kadar burada kalacaksın ama eğer çeneni kapatmazsan o zaman bahçeye bir mezar kazdırırım!"
Lisede kavgalarda korkakça edilen "Seni öldürürüm." lafları dışında hayatımda ilk defa ölümle tehdit ediliyordum. Günlerdir burada ölümle burun buruna olduğumu biliyordum. Ayağa kalktım ve küçük pencereye doğru ilerledim. Pencereyi açıp ona baktım.
"İyi, siz mezar kazarsınız, ben atlıyorum. Burada yaşayacağıma ölürüm daha iyi."
Bir ayağımı hızla dışarı attım ve aşağıya baktım. Evin üçüncü katındaydık. Buradan bakınca ev, oldukça yüksek gözüküyordu. Aşağıya baktığımda kendimi uçurumdan atlayacakmış gibi hissediyordum.
O sırada kafamı odanın içine çevirip Burak'ın ifadesiz suratına baktım. Onda hiçbir hareket, hiçbir duygu kırıntısı yoktu. Öylece baktı ve umursamazca "İyi, atla adamlara haber veriyorum. Ölmezsen görüşürüz ama." dedi. Sadece bunu dedi ve odadan çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK SİMALAR
Aksiyon|Tamamlandı| "Sen ne diyorsun sevgilim? Lütfen beni affet, birlikte kurtulalım." Ege'ye baktığımda yüzünde pişmanlık ifadesi vardı. Buradan kurtulmak için bile beni kullanıyordu. Bir günde nasıl bu kadar yüzsüz olmuştu bu? "Biz de buradayız bu arada...