Bölüm| Gözlerinde Yağmur

1K 69 50
                                    

Jungkook, bugün huysuzdu. Ve bu başımız belada demekti. Saldırganlaşacaktı, sinirliydi. Belki neye sinirli olduğunu bile bilmiyordu.

İnsan bazen böyle hissederdi. İçinde sinir patlamaları olur ve hiçbir tepki veremezse delirebilirdi. Muhakkak bir şeyler yapmak zorundaydı. Ama yaparsa sonunda pişman olurdu. O, bunları yeni yeni yaşıyor, tanışıyordu. Duygularının en tepede olacağı zamanlardı. Onu anlıyorduk, hepimiz. Sadece hepimiz eşit derecede tolere etmiyorduk. Herkesin sabrı bir yere kadardı sonuçta. Bu kimsenin suçu değildi.

Kişi, şımartıldığı kadar özgürdür. Siz hiç ömrü boyu dayak yemesine rağmen şımarık olabilen bir çocuk gördünüz mü? Göremezsiniz. Jungkook, benim çocuğumdu. Onu şımartıyordum. Huysuzlaşmasına, asileşmesine, duygularını yaşamasına izin veriyordum. Böyle zamanlarında yanında olmaya çalışıyordum. Çalışıyordum ki birini kırıp kızıp sonra pişman olmasın, kimseyle arası bozulmasın.

Benim yanımda özgürdü, Kookie. Bu yüzden de istemese bile yanıma çekiliyordu.

Dans pratiğimiz bittiğinde oldukça yorulmuştuk. Eve gitmeye hazırlanıyorduk. Jungkook hariç.

"Kookie, gelmiyor musun?" diye sordum ona. Bugün herkes mümkün olduğunca onuna konuşmaktan kaçınıyordu. Kurban bendim. Ama kötü hissetmiyordum. Ben Jungkook için, çok şey feda edebilirdim. Bu bir hiçti.

"Gelmeyeceğim ben. Pratik yapacağım." dedi. Utanmasa dudak bile büzecekti.

"Ah, öyle mi? O zaman ben de kalayım, beraber çalışalım." dediğimde elbette karşı çıkacağını biliyordum. Ve elbette dinlemeyecektim de.

"Hayır, Jimin hyung. Eve git." Sert sert konuşuyordu.

"Stüdyo sana ait değil, Jungkook. İstediğim kadar kalabilirim." Ejderha olsa ateş püskürtebilirdi. Göz devirip önüne döndü. Stüdyo boşaldı ve kaldık biz bize.

Açtı bir şarkı. Ne açtığı umrumda değildi. Vakit geçirecektik güzelce. Yani umarım. Koreografiye başladık, diyalog kurmuyorduk. Devam etti, etti. Yüzünden sinir akıyordu resmen. Bir insan bünyesinde bu kadar siniri nasıl taşırdı? Ne kadar kötü hissettiğini bilebiliyordum. Ona kıyamıyordum. Keşke alabilseydim kötü hislerini.

"Yapamıyorsun!" diye bağırdı bir anda. İrkildim. Ani şeylerden kesinlikle hoşlanmıyordum.

"Neyden bahsediyorsun, Jungkook?" Sakince sordum. Sakin olacaktım, sakin.

"Yapamıyorsun işte, yapamıyorsun! Niye kaldın ki? Hata yapıyorsun!" Ne diye bağırdığını bile bilmiyordu muhtemelen. Sadece bağırmak ve bir şeyler söylemek istiyordu. Bu yüzden buradaydım işte. Başkasına çatarsa sonra çok pişman olurdu. Yüzlerine bakamazdı. Biliyordum.

Ben alışkındım. O da beni kırmaya alışkındı. Beni kırsa kendisi beş beter üzülüyordu içten içe. Ama bunu durduramıyordu. Hissedebiliyordum ne hissediyorsa, anlıyordum. Eğer şimdi ondan vazgeçersem, geriye dönemezdim. Onu sevgimle büyütmem gerekiyordu.

"O yüzden buradayım ya, Kookie. Yapamadıklarımı iyileştirmeye çalışıyorum." Salak gibi kalsındı. Sinirle döndü önüne. Devam ettik. Yaklaşık on dakika boyunca müzik, nefes ve adım sesleri hakimdi odaya.

"Düzgün yap artık şunu!" diye haykırdı. Böğürdü mü desem? Ağzına çarpma isteğim uyanıyordu. Daha ne yapmam gerekiyordu düzgünce yapmak için?

"Hata yapmıyorum, Jeon. Kafayı mı yedin?" Yapmıyordum işte. Hata falan yapmıyordum.

"Yapıyorsun, hata yapıyorsun. Her şeyi hatalı yapıyorsun. Hiçbir şeyi beceremiyorsun! Niye yapamıyorsun? Altı üstü basit bir hareket! Şöyle yapacaksın ve bitti!" Hareketi gösteriyordu aynı zamanda. Aptaldı bu çocuk, bazen. Sinirleniyordum. İstemiyordum ama sinirleniyordum.

Night and Night | KookMinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin